SU SÜZGECİ BİNASI

Mustafa Kadir ATASOY
Tüm Yazıları
Dışkapı'da yürüyorum. Ankara Su Süzgeci Binası'nın yerinde yeller esiyor.

Dışkapı'da yürüyorum. Ankara Su Süzgeci Binası’nın yerinde yeller esiyor. Sanayi çağının bir ürünüydü, mimari kıymeti vardı. Bir kültür merkezine, sergi salonuna, fakülte binasına dönüştürülebilirdi. Bu türden binalara eskimiş gözüyle  bakmak mümkün değildir. Ancak mimariden biraz anlayan kimseler bunları takdir edebilir. Polisiye literatürde çok bilinen bir şey vardır. Katil cinayet mahalline mutlaka geri döner. Burada çirkin bir AVM inşa edilmesini böyle yorumlayabiliriz herhalde… Biraz ileride ondan da çirkin rezidanslar inşa ediliyor. Bunlar kaç ayrı kurumun onayıyla yapılıyor? Ruhu olmayan bu türedilere nasıl izin veriliyor? Hamidullah teori ile tatbikat arasındaki farklılık, bütün dinlerde ve devirlerde mevcuttur diyordu. Biz de bundan nasibimizi aldık.

Bazı Avrupa ülkelerindeki nüfus değişimleri 1939'dan 2020'ye şöyle gerçekleşmiş: Almanya 62'den 83'e, Birleşik Krallık 47'den 67'ye, Fransa 42'den 67'ye, Türkiye 17'den 82 milyona çıkmış. 2100 yılı projeksiyonuna göre Almanya 77, Birleşik Krallık 80, Türkiye 92, Fransa 78 olarak tahmin ediliyormuş. Buna göre Ankara 8 milyon olacaksa konut alanları, tramvayı, metrosu buna göre güzelce planlanır. Mesele şehrin merkezinin kültürel kimliğini, turistik anlamını, estetiğini güçlendirmek, son kertede şehrin hayat kalitesini artırmaktır. Çoğu yeni yapı şehre sayılan anlamlarda, kültürel ve estetik anlamlarda katkı yapmaktan uzaktır. Maalesef Kamu Yönetimi uzmanlık işi olmaktan çıkınca Mülkiye'nin Kamu Yönetimi sıradan bir bölüm haline gelmiştir. Halbuki 900 bin kişi arasından ilk beş yüze, ilk bine girerek kazanıyorduk.

Bugün cemiyetimiz üzerindeki yabancı tesirlerin de sonucu olarak geleneği koruyabilecek sosyal yapılar büyük ölçüde dejenere olmuştur. Fikri içeriklerin kaybedilip kimliklerin birer kabuğa dönüşmesi gerçekleşmiş, şehirlerimizde şuur yitimi yaşanmıştır. Popüler kültürü içselleştirmiş bir nesil zuhur etmiştir. Egoist, cemiyeti umursamayan bir hayat büyük ölçüde benimsenmiştir. Bilgi, görgü, yardımlaşma rağbet edilen unsurlar olmaktan çıkmış, güç ve para sahibi olmak üstün bir gaye haline gelmiştir. Bunlar bizim kabul edebileceğimiz şeyler değildir. Bir işe girişeceksek bu tespitlerle yeniden başlamalı, bir bilgi ve görgü toplumu inşa etmeliyiz. Bizim gayemiz ise gelecekte Ankaralı çocukların sabah güzel evlerinde uyandıktan sonra nezih bir semt, harikulade bir şehir görmeleri, geniş bahçelerde oyun oynayabilmeleri, rüzgârın onlara kir ve egzoz dumanı değil, şehrin içindeki ve çevresindeki orman kuşağından güzel kokular getirmesidir. Gayemiz gelecekte yaşayacak olanların bizden bilgili, bizden daha düşünceli olmalarıdır.

Herkesi tenkit ediyorsunuz, heykelleri gereksiz tenkit ediyorsunuz deniliyor. Bu hususta Mehmet Kaplan bey Nesillerin Ruhu kitabında yer verdiği bir yazısında Batı medeniyetinin tenkit sayesinde geliştiğini şöyle söylemektedir:

"Yirmi beş senelik Garplılaşma hareketimize bakarsak, Cumhuriyet nesillerinin Garp’ı asla Garplıların anladığı şekilde anlamadıklarını görürüz. Fransız mütefekkirinin (André Siegfried'i kastediyor) Garp’ın temellerinden biri saydığı akıl, ki serbest tenkidi icap ettirir ve ancak serbest tenkit sayesinde yaşar, bu devirde hiç de yüksek bir değer olarak tanınmamış ve sevilmemiştir. Bilâkis aklın inkişafına engel olan kuvvetli bir sansür bu devri karakterize eder, itiraf etmek lâzımdır ki, Meşrutiyet devri, bu bakımdan Cumhuriyet devrine nazaran çok ileridir" demektedir. O halde tenkide uğramak bir idare için gerekli bir iştir diyebiliriz.