ŞÜKÜRSÜZLÜK ÇAĞI

Halil İbrahim İZGİ
Tüm Yazıları
Yeryüzü sakinleri olarak tuhaf zamanlar yaşıyoruz. İnsanlık bir yönüyle büyük bir gelişim içinde. Daha önceki dönemlerde hiç görülmemiş bolluk çağı yaşıyoruz.

Gıdaya erişim tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar kolaylaştı, ucuzlaştı. Ulaşım imkanları çoğaldı ve insanlar daha fazla hareket edebiliyor. Eğitim, internetin de yaygınlaşmasıyla birlikte tabana yayıldı ve yine ucuz hale geldi. Sağlık hizmetleri dünyanın önemli bölümünde temel insan hakları kategorisinde ve yine erişmek kolay. Tüm bu gelişmelere karşı insanın verdiği tepki ise şükürsüzlük. Yakından bakmak için madalyonun diğer tarafını çevirelim.

Gıdanın şükürsüzlüğü olarak yemek israfını görüyoruz. Bugün sadece ABD’de çöpe atılan yiyeceklerle dünyadaki tüm açlar üç defa doyurulabilir. Bu ilginç istatistiği televizyonda iftar programına konuk olan Kızılay Başkanı Dr. Kerem Kınık’tan işittim. Dünyanın bir kısmında kronik açlık yaşanmasının sebebi işte bu şükürsüzlük. İhtiyacından fazlasına talip olma dürtüsü. Bizi iyi bir yere götürmüyor, şükrünü eda etmediğimiz yiyecekler bir süre sonra bizden uzaklaşacak ve aklımızı başımıza aldığımızda vakit geç olabilir.

Ulaşım imkanlarına karşı da ciddi bir şükürsüzlük içindeyiz. Mülteci sorununda bunu görüyoruz. Akdeniz’de botların içinde Avrupa’ya geçmeye çalışan Afrikalı mülteciler. Geçme sebepleriyle belli. Bir önceki maddedeki açlık. Bunun yanında da güvensizlik var tabii ama temel sorun gıdaya erişimdeki adaletsizlik. İstediği her yere gidebilen, turizmin türlü hallerini deneyen insanlık şükürsüz bir şekilde bunu kendi imtiyazı olarak görüyor ve setlerle mültecileri durdurmaya çalışıyor. Başka bir şükürsüzlük şekli diyebilir miyiz?

Eğitim imkanlarının gelişmesinden söz ettik ama bu konuda da ciddi bir şükürsüzlük yaşıyoruz. ABD’de üniversitelere giden öğrenciler aldıkları öğrenim kredilerini ödemek için neredeyse tüm hayatları boyunca çalışmak zorunda kalıyorlar. Her yerde bizdeki gibi ücretsiz üniversite eğitim var sanmayın. Eğitime bu kadar kolay erişme imkanı varken bunu bir imtiyaz haline getiriyoruz, şükrünü eda edemiyoruz.

Sağlık sektöründe ölümcül birçok hastalığın tedavisi artık mümkün. Kitlesel ölümlere sebep olan salgınlar kolay üretilebilir aşılarla önlenebiliyor. Ama yine de başka bir şükürsüzlük kapımızı çalıyor. İlaç sektöründeki bilgi bir tahakküm aracı olarak kötü niyetli patentlerin konusu oluyor. Paylaşmadığımız ilaçlar sebebiyle gözümüzün önünde ölüp giden insanlar. Gaddarca değil mi?

Bolluk çağının içinde yaşanan bu şükürsüzlükleri tersine çevirmek isteyen insanlar var ve ihtiyaç duydukları şükür duygusunun organize hale gelmesi. Ölüm kapıyı çalmadan birbirimizin kapısını çalmamız, halimizi sormamız. Bunu yapmak yardım ettiğimiz, etmeye çalıştığımız kişilerden önce kendimize iyi gelecek ve toplumsal birçok sorununun ortaya çıkmasını engelleyecek yahut ortadan kaldıracak. 

Her halin şükrü var demiştik, yazı yazabilmemin şükrünü de hepimize şükretmeyi hatırlatmak olarak görüyorum. Bakmayın böyle yakındığıma çok şükür ki iyiliği emredip kötülükten uzak tutmaya çalışan insanlar var. Yoksa dünya dönmezdi. Onları arayın bulun, bilinmez, belki de siz de onlardan birisinizdir.