TALEBİN ŞİŞMESİ VEYA ŞİŞİRİLMESİ

Yusuf DİNÇ 25 Ağu 2020

Yusuf DİNÇ
Tüm Yazıları
1929 Buhranından bu yana sürekli gündeme getirilen talebin şişen ve patlayabilen bir balon olduğu fikrini anlamam, anlamlandırmam ve bir mantık çerçevesine oturtmamsa her zaman güç geldi bana.

Türkiye’de hatta dünyada dönem dönem talebin şiştiğine (şişirildiğine) dair dönük çok uzun soluklu bir tartışma konusu var. Bu konuda benim yaklaşımımsa biraz farklı. Çünkü talebin elle gıdıklanıyor olması daha en başından bana zorbalık geliyor.

1929 Buhranından bu yana sürekli gündeme getirilen talebin şişen ve patlayabilen bir balon olduğu fikrini anlamam, anlamlandırmam ve bir mantık çerçevesine oturtmamsa her zaman güç geldi bana. Yaklaşımımı şöyle açayım;

Bu ülkede diğer her yerde olduğu gibi insanların talebi her zaman çok güçlüdür. Zaten talebin güçlü olması insanın karakteri ve fıtratında vardır. İktisat biliminin ortaya çıkış fikri de talebin çok güçlü bir dinamik olduğunu ifade eden ihtiyaçların sınırsızlığı düşüncesinden beslenmektedir. Hoş bana göre sınırsız olan tek ihtiyaç paradır.

İnsanların genelinin otomobil talebinin, mobilya talebinin, konut ve yiyecek barınma gibi taleplerinin şiddeti üzerinden bir değerlendirme yaptığınızda aslında talebin her zaman orada akkor gibi durduğunu görürsünüz. Daha temel ürün ve hizmetler bakımından dahi dünya tatmin edilmemiştir. Şişirme ya da şişirilme belli talebi dürtecek belli mekanizmaları harekete geçirerek tüketimi güdülemekten başka bir şey değildir. Yani zaten güçlü olan talebin kanalize edilerek dar bir alana sıkıştırılması sonucu bir şişkinlik oluşturulmaktadır. Oysa talep vardır ve oradadır onu kendi niyeti etrafında yönlendirmek de zorbalıktır. Bu tip iktisadi dürtülemenin sonuçları ise genellikle istenmeyen durumlar oluşmasını sağlar. Bu nedenle talep bir öcü gibidir hatta.

Ve hatta talebi öcü gözüyle bakıp eleştiri getirenlerin de talebi yeterince güçlüdür. Bölüşüm sorununu görmezden gelen bu eleştiriler “uzun vadeli düşünülmesi gerekir” mesajlarıyla kendi üzerlerinde sempati oluşturmaktan bıkmadılar.

Talep yönlü bir büyüme umulmadığı açıktır. Fakat sorun aynı eleştiri sahiplerinin kafasıyla iktisadı talep yönlü düşünmektir.

Elbette insanlar talep edecek; ev alacak, otomobil alacak, neye ihtiyacı varsa alacak ve temel ihtiyaçlarını karşılamak isteğinde olacaktır. Yıllarca otomobili olsun istemiş, tatile gidebilmek dilemiş, bir odaya kafasını sokabilmek istemiş birilerini dinlemeden talep üzerine filozofça ahkam kesenler yalan söylemektedir. İnsanların hakkı olan ihtiyaçlarını karşılamaya dönük iştahlarını ve dahası hak ettikleri refahı bir cürüm olarak mı ele alacağız?

İktisadi olgu olarak talep her zaman ve her şartta haktır ve iktisatçıların görevi bu hakkı tevdi etmektir. Suçlu talep değil, bölüşüm üzerinde kapitalizmin yüklediği haksız dengesizliklerdir.