​TOKSİKLEŞME

Yusuf DİNÇ 30 May 2017

Yusuf DİNÇ
Tüm Yazıları
Bankaların fon kaynakları genel olarak üç kısımdır.

Bankaların fon kaynakları genel olarak üç kısımdır. Mevduat, borçlar ve özkaynaklardan oluşur. Bunların her biri pahalı kaynaklardır. Bu kaynaklarla elde edilecek varlıklar tarafında rekabet kızıştığında kaynaklar daha da pahalılaşır. 

Normal şartlarda rekabet toplum lehinedir. Rekabetin tarafı çoğaldıkça toplum lehine hem fiyat hem kalite iyileşir. Bu yüzden tekellerle ve kartellerle mücadele ederek toplumsal refah artırılmaya, ürün ve hizmetlerin niteliği ve sunum başarısı geliştirilmeye çalışılır.

Para piyasasında ise işler değişiktir. Faiz ekonominin mizanını bozduğu gibi rekabetin de mizanını bozar. Rekabet büyüdükçe borçludan faiz alanın faydası büyürken borçlu olup faiz verenin durumu karamsarlaşmaktadır. 

Kapitalist modelin sermayedar lehine işleyen yapısını en kolay yoldan anlamak üzere para ve faiz ilişkisini incelemek yeterlidir.

Para piyasasında rekabet büyüdükçe kaynak ihtiyacı büyür. Kaynak ihtiyacı büyüdükçe faiz büyür. Faiz büyüdükçe parası olmayan parası olan karşısında ezilir. Bu ilişkilerin hepsinden enflasyon beslenir. Denge hepten bozulur.

KGF teminatı ile kredi tayınlamasının dışına çıkmak moda olduğundan beri faiz tarafında aynı etki ekonomimize tesir etmiştir. Mevduat faizi yükselmektedir. Bu nedenle para piyasası etkinsizleşmektedir. Para piyasasının etkinsizleşmesi yatırımların gerçekleştirilememesi demektir.

Uzunca bir süredir para piyasasındaki para talebinin kaynağı zaten yatırım değildir. Borcu döndürmek üzere talep toplanmaktadır. Daha da doğrusu bankalar teminatsız kredilerinin bir bölümünü yapılandırmaktadır. Bu ortamda yatırım, hepten yok olacak bir olgudur.

Merkez Bankası (MB) ise bankalara likidite penceresinden görece ucuz borç vererek para piyasasında denge sağlamak amacında olmuştur. Fakat bankaların likidite penceresindeki ucuz kaynak için verebileceği teminat kalmayınca mevduat faizi büyümeye devam etmiştir. Buna karşılık düzenleyiciler, MB’sınca bankalara ucuz kaynak sağlamaya devam etmek üzere teminat uydurma yolunu seçmiştir. Bankaların kredilerini menkulleştirip MB’na teminat vererek likidite penceresinden borçlanmasını sağlamak üzere düzenleme yapılmaktadır. 

Bunun adı parasal genişlemedir. Şimdilerde FED’in vazgeçmeye çalıştığı meseledir.

Parasal genişleme Türk ekonomisi için enflasyon etkisi doğurabilecek bir meseledir. Büyümeye olan etkisi fiyatlara olan etkisinin gerisinde kalırsa makroekonomi olumsuz etkilenir. Ancak uzun dönemdir sıkılaştırıcı para politikası uygulanan ekonomimizde büyüme etkisinin daha baskın geleceği düşünülebilir. Bu olumlu bir durumdur. Elbette büyüme tüketim kaynaklı gerçekleşmezse. 

Fakat parasal genişleme için bankalara teminat uydurmanın küresel krizin fitilini yakan toksikleşme denen sorunun ta kendisine benzemesi tehlikelidir. İstenen faydanın sağlanamaması sonucunu doğurur. 

Menkulleştirmeye konu kredilerin KGF teminatlı krediler olacağı tartışılmaktadır. KGF teminatlı kredilerin hâlihazırda tahsis standartları alabildiğine gevşetilmiştir. Yani risk düzeyi bilinememektedir. Bu tür kredileri menkulleştirip teminat kabul etmek standartların iyice gevşemesiyle neticelenir. Yani krediler zehirlenir. Bu zehirli kredilerin teminat olarak Merkez Bankası kucağında kalması ise asıl sorunun kendisi olur. 

Para politikasını konvansiyonel yöntemlerle genişletmek mümkün ve kolayken kulağı tersten göstermeye benzeyen zor yollar seçmek belirsizlik doğurur. Merkez bankası piyasaya doğrudan likidite enjekte etse ekonomi kaldırır. Daha az sorun yaşar. Yok, ille de dolambaçlı yollar seçilip para piyasaları zehirlenirse ekonomi kaldıramaz. Dehacılık oynamaya bu defa gerek yoktur.