TÜRKİYE ON LİNE EĞİTİME HAZIR MI?

Micheal KUYUCU 15 Mar 2020

Micheal KUYUCU
Tüm Yazıları
Türkiye'de geçtiğimiz hafta koronavirüsün yayılmasına yönelik çok ciddi tedbirler alındı. Bu tedbirler içinde özellikle eğitim alanında olanlar çok önem arz etti.

Türkiye’de geçtiğimiz hafta koronavirüsün yayılmasına yönelik çok ciddi tedbirler alındı. Bu tedbirler içinde özellikle eğitim alanında olanlar çok önem arz etti. Geçici bir süre ile ilk – orta ve liseler tatil edildi. Üniversiteler de üç haftalığına tatil edildi. Burada tabii ki amaç insanların toplu alanlarda bir araya gelerek birbirlerine bir virüs bulaştırma olasılığını azaltmak hatta yok etmek. Bu bence çok doğru bir karardı. Türkiye’den iki gün önce Yunanistan’dan bir medya yöneticisi dostum beni arayıp orada da tüm okulların süresiz kapatıldığını ve hatta işletmelerde bile vardiya sistemine geçildiğini söylemişti.

İlk Bahçeşehir Üniversitesi anons etti

Bu alınan önlemler tartışılırken bir konu gündeme geldi. Bu konu “uzaktan eğitim” veya yeni adıyla “on line eğitim” konusuydu. Bahçeşehir Üniversitesi Idea Aslıhan Umar ile üniversitenin yeni açılacak olan konservatuvarı ile ilgili bir röportaj yapıyordum. O sırada Bahçeşehir Üniversitesi ilk olarak örgün ya da fiziki de diyebiliriz eğitime ara vererek bir süreliğine tüm eğitimlerine on line olarak devam edeceğini açıkladı. Umar o an yanımdaydı, “peki dedim, bu alt yapı sizde var mı?” diye sordum. Bana “evet, tüm altyapımız hazır” dedi. Çok şaşırdım. Çünkü böyle bir yatırım yapmak kolay iş değil. Para isteyen bir iş. Bunu yapsa yapsa da Bahçeşehir Üniversitesi yapardı aslında. Çünkü kurum kaliteli iş yapmak adına hiçbir masraftan kaçınmıyor. Tam bir vakıf gibi çalışıyor, kazandığını yine kuruma yatırıyor.

Bahçeşehir Üniversitesi on line eğitime geçtiğini açıkladıktan sonra İstanbul Aydın Üniversitesi de bir açıklama yaparak gerekli duyulması halinde on line eğitim ile ilgili alt yapılarının olduğunu duyurdu. Diğer pek çok üniversite ise bu konuda bir hazırlık içinde olmadığı fazla bir varlık gösteremedi. Yüksek öğretime üç hafta ara verilmesi ile birlikte on line eğitim meselesi de tartışmaya açıldı.  

Kampüs boş bir yatırım

Şunu çok samimi söylemek istiyorum Türkiye’deki eğitim kurumlarının bu konuda fazla bir alt yapısı yok. Olanları sayısı ile bir elin parmağı kadar az. Teknoloji geliştikçe, dijital dönüşüm arttıkça dünya on line eğitime geçiş yapıyor, ama biz hala bu konuda çok gerideyiz. Biz hala geleneksel eğitimden yanayız, yani kampüste yapılan, sınıflarda yapılan eğitim. Mesela Şehir Üniversitesi Dragos’ta bir büyük kampüs yatırımı yaptı ve onu pazarlamaya çalıştı ama öğrencilerin ilgisini çekmedi, Nişantaşı Üniversitesi teknoloji kampüsü adını verdiği bir kampüs açtı ama o da ilgili görmedi. Bunun en büyük nedeni ise gençlerin dijitalleşme ile geldiği nokta. Gençler dijital dönüşüm yaşarken üniversiteler buna ayak uyduramıyor. Hala kampüs, hala sınıf ortamında eğitim verme derdindeler. Ortaokullarda da durum aynı. Ben hep dijital kampüsleri savundum. İnternet aracılığı ile eğitim vererek gençlerin evlerinden ya da istedikleri yerlerden eğitim almalarının gerekliliğini savunan biriydim ve bunu hep savunuyorum. Bu geleceğin eğitim modeli olacak. Koronavirüs Türkiye’nin buna hala hazır olmadığını gösterdi. Devlet okullarının ilk – orta -  lise seviyesinde on line eğitim verecek kapasiteleri yok. Üniversitelerin de yok. Hadi devletin işi zor. Peki sektöre renk getiren vakıf üniversitelerinin niye yok? Neden para ile eğitim veren üniversitelerin aynı anda tüm öğrencilerinin ve hocalarının kullanabileceği bir on line eğitim sistemi yok? Cimriliklerinden mi? Buna değer vermediklerinde mi? Yoksa hala geleceği ve dünyanın yaşadığı dijital dönüşümü görmediklerinden mi?

Şimdi birkaç hafta eğitime ara vereceğiz. Aslında bu biraz iyi olacak. Eğitim kurumları, YÖK ve üniversitelerin biraz da öz eleştiri yapmaları adına avantaj oldu. Üniversiteler bir şeyin farkında vardılar. On line eğitim alt yapılarının olmadığını anladılar. Oysa gelecek orada. Umarım bu konuda üniversiteler eksiklerini anlarlar ve hemen on line eğitim yani internet üzerinden küresel standartlarda bir eğitim alt yapısı hazırlamaya başlarlar. Bu çok önemli bir şey, çünkü gelecekte kampüsler de dijital dönüşümden etkilenecek ve eğitim dijital kampüslerde yapılacak.

Geçmişin yüklerinden kurtulma rehberi

Uzman Klinik Psikolog Beyhan Budak’ın yeni kitabı Senin Suçun Değil, İnkılâp Kitabevi’nden yayınlandı. Budak, ilk kitabının ardından “ikinci seans” olarak tanımladığı bu kitabında, okurları kendi geçmişlerine doğru, içlerindeki çocuğun yaralarını sarmayı amaçlayan anlamlı bir yolculuğa çıkartmayı hedefliyor. “Senin Suçun Değil” çocukken alınması gereken sevgi, saygı ve güvenin alınamadığında neler olduğunu; zehirli anne-baba davranışlarının nasıl yıkıma yol açtığını; bazen önemsiz görünen küçük bir travmanın uzun vadeli etkilerinin ne kadar büyük olabildiğini gözler önüne seriyor.

Sadece müzik yaparak haber olunmuyor

Medya Takip Merkezinin medyada haber olan ünlülere yönelik gerçekleştirdiği araştırmalar Türkiye’de popüler kültürü görmek, medyanın ve ünlülerin ilişkisini anlamak ve Türkiye gündemini ya da Twitter’daki deyimiyle Türkiye’nin TT’sini görmek adına çok güzel. Onun için ne zaman böyle bir araştırma görsem dikkatle bakıyorum.  

Geçen gün Medya Takip Merkezinin gerçekleştirdiği şubat ayında hem geleneksel medyada ve dijital medyada en çok haber olan müzik insanlarını araştıran bir raporu elime geçti. Bu araştırmada şubat ayında en çok Demet Akalın’ın haber olduğunu görüyoruz. Demet Akalın kişisel halkla ilişkilerini çok iyi yapıyor. Sosyal medyadan gündem yaratabiliyor, bazen alakasız gündemler olabiliyor aslında bu gündemler ama konu eğer haber yaptırmak ise bunu başarabiliyor. Bir laf ediyor tak hemen haber oluyor. Deniz Seki, Işın Karaca ve Cansu Kurtçu ile yeni bir şarkı yayınlayan Demet Akalın, yaptığı açıklamalar ve sosyal medya paylaşımları ile şubat ayı boyunca medyada 4 bin 51 haberde yer aldı.

Haber konusu müzik değil

Sosyal medyada yaptığı cesur ve erotik paylaşımları ile gündemde adından sıkça söz ettiren Hadise, şubat ayında yaşadığı aşkla gündeme geldi. Oyuncu Kaan Yıldırım ile yeni bir aşka yelken açtığı iddia edilen Hadise, medyada 3 bin 506 kez haber olarak şubat ayının en popüler ikinci şarkıcısı oldu.

Listede üçüncü sırada ise uzun zamandır medyada yer almayan Seda Sayan var. Sözü ve müziği Sezen Aksu’ya ait “Düşerim” adlı şarkısının klipi için kamera karşısına geçen Seda Sayan, ay boyunca oğlu Oğulcan Engin’in oyuncu Ezgi Eyüboğlu işe yaşadığı aşk hakkında yaptığı açıklamalar ile gündeme geldi ve en çok haber olan üçüncü şarkıcı oldu.

Dikkat edin ilk üç sırada yer alan isimler ses yorumcusu ama ürünleri ile değil, müzik dışındaki konulara yönelik yaptıkları açıklamalar ve polemiklerle haber oldular. Listede ilk onda yer alan isimleri ve kaç kez haber olduklarını aşağıdaki tabloda paylaşıyorum. Haber olmak için sadece müzik ürünü yetmiyor. Yanına başka şeyler de eklemek lazım.

Koronavirüste en kritik konu eller

Geçtiğimiz hafta İstinye Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Eğitimi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nuriye Taşdelen Fışgın ile bir röportaj yaptım. Fışgın, korona virüsü ile ilgili çok önemli bilgiler paylaştı.

“Korona aslında eski bir virüs”

Koronavirüs ile ilgili değerlendirmede bulunan Nuriye Taşdelen Fışgın, "Aslında koronavirüs 1960 yılından beri bildiğimiz bir virüs. Yeni tanıdığımız kısmı insanlarda ağır hastalık oluşturanı. 1960'lı yıllardan beri insanlarda soğuk algınlığı, nezle değimiz hastalıklara neden oluyordu ve sadece burnu tutuyordu. Akciğere inip akciğerlerde zatürre yapmıyordu. 2002 yılında SARS'a neden olan koronavirüsü tanıdık. Uzak Doğu'da ortaya çıktı ve ateşle birlikte akciğerlerde enfeksiyon yapıyordu. Yaklaşık 8 bin hasta oldu ve 800 hasta hayatını kaybetti. Bir yıl içinde ise salgın bitti. 2012 yılında ise Suudi Arabistan'da MERS ortaya çıktı. Akciğere etkisi dışımda böbrek yetmezliğine de neden oluyordu. Hastalarda yüzde 35 oranında ölümle sonuçlandı. Halen o bölgede görülmeye başlandı. Şimdi ise yeni tip koronovirüs ortaya çıktı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bunu SARS Koronavirüs - 2 diye adlandırdı ve Covid-19 diye de isim verdi." dedi.

Yeni virüs Sars’tan gelen deneyimle tanımlandı

Koronavirüsün hayvanlarda bulunan mikroorganizmalar olduğuna dikkat çeken Fışgın, "Bu virüs insanlara bir şekilde geçiyor. Aralık ortasında başlayıp aralık sonunda tanı kondu ve ocak ayında da tanımlandı. Yayılım hızına baktığımızda oldukça hızlı yayılıyor. İlk başlarda bir kişi, dört kişiyi hasta edebiliyordu. SARS'ta bu oran bir kişi iki kişiyi hasta edebilecek şekildeydi. Burada Çin'in bir başarısı var. DSÖ de Çin'e teşekkür etti. Milyonlarca insanı karantina altına almak kolay değil. Bu karantina alma işi dünyaya daha çok yayılma hızını engelledi. SARS'tan gelen bir deneyim de vardı. Virüs hemen tanımlandı, nasıl bulaştığı anlaşıldı, yayılım hızı saptandı ve gerekli önlemler alındı." diye konuştu.

Çin'in koronavirüsün insanlarda nasıl göründüğüne dair açıkladığı rapora değinen Prof. Dr. Nuriye Taşdelen Fışgın, "Hastalarda, hastane ilk yattığında yüzde 50 olan ateş daha sonra yükselmeye başlandığı gözlemlendi. Öksürük yüzde 68 hastada görülüyor. İshal yüzde 3 görünmüş. Bu oran SARS'tan çok daha fazla idi. Böbrek yetmezliği yaşlı hastalarda görüldü. Dolaysıyla nefes darlığı, öksürük ve ateş önemli bulgular arasında." ifadelerini kullandı.

Tedbir için en kritik nokta eller

Prof. Dr. Fışgın, koronavirüs gibi birçok hastalıklardan korunma yöntemlerini için ise, "İyi tarafından bakarsak bu salgın bize el yıkama alışkanlığını artırdı. Her şey ellerimizden bulaşıyor. El en kritik noktada. Kolonyayı arada kullanılmalı. Yaz kış ev ve iş yerleri mutlaka havalandırılmalı. Şu an için Türkiye'de maske takacak bir durum yok. Ama psikolojik olarak rahat olacaklarsa cerrahi maske takmak bile yeterli olur." değerlendirmesini yaptı.