TUTUKLUK HALİ

Sezai ŞENGÖNÜL
Tüm Yazıları
Normalleşme sürecine dair Avrupa ülkelerindeki takvim de bire bir bizimkiyle aynı olmasa da yakın gibi.

Bir yandan koronavirüs (Kovid-19) ile mücadele edilirken, diğer yandan da normalleşme sürecine dair adımlar bir bir atılıyor.  Umarım bu süreç de sağlıklı bir şekilde yürür.  Bu süreçlere dair yurt dışındaki gelişmeleri, gündemi de bilmek için tanıdığım bazı Türk vatandaşı olan arkadaşlarım ile sıkça görüşüp, sohbet ediyoruz. Artı, yurt dışında Türkçe yayın yapan bazı haber siteleri de bu anlamda bilgilendirici oluyor.

Normalleşme sürecine dair Avrupa ülkelerindeki takvim de bire bir bizimkiyle aynı olmasa da yakın gibi. Ortalaması öyle diyelim daha doğrusu. Normalleşme sürecine dair bazı adımları bizlerden önce atan ülkeler de var. Kendi durumlarına göre özgün kararlar almışlar. Lakin, arkadaşların bulunduğu kimi ülkelerde normalleşme sürecinin yürürlüğe girmesi ile birlikte bazı hususlara dair problemler baş göstermeye başlamış. Birazdan detaylandıracağım o bazı problemleri. Vakit ilerledikçe belki bizler de yaşayacağız. Bunlar, ne tür problemler şimdi biraz o konuda sizleri bilgilendireyim.  İsviçre’de yayın yapan Türkçe gazetede bir kaç gün evvel okuduğum bir haber ilgimi çekti. Burada kreş ve anaokulları normalleşme kapsamında açılmış, bir kısmı da yeni yeni açılıyormuş fakat gelin görün ki; veliler çocuklarını oralara yollamamakta direniyor, hatta yollamıyorlarmış. Üstelik İsviçre hükumet yetkililerinin ‘yahu artık yollayabilirsiniz’ talimatlarına rağmen!

Diğer bir problem çıkartan hatta daha da büyüyebilecek bir problem olma potansiyeline sahip bir sıkıntı haberi de Almanya’dan. Efendim, Almanya hükumeti, Almanya vatandaşı olanların önerilecek bir takvim diliminde zorunlu olarak aşı yaptırmalarını sağlayacak bir tasarı metni üzerinde bu aralar harıl harıl çalışıyormuş. Önümüzdeki bir iki hafta içinde de bu tasarıyı parlamentoya taşıyarak yasalaştırma meselesi gündemdeymiş. Bu tür haberleri son bir haftadır basın yayın organları vasıtasıyla kamuoyuyla da paylaşıyormuş. Aşı vurulma-vurulmama konusunda çok acımasız yaptırımlar olacağına dair tartışmalar almış başını, yürümüş…

Aşı olmayacaklara Almanya‘da uygulanması düşünülen ve halen tartışma konusu olan o yaptırımın ne olduğunu öğrenince açıkçası biraz şaşırdım. Tartışılan yaptırım şu; Alman vatandaşı olup da bu aşıyı belirtilecek takvim ve öneriler doğrultusunda aşı olmayanlara hükumet nezdinde tanınan insani haklarını kaybedecekleri ima ediliyormuş! Bitmedi. Hal böyle olunca aşının içeriğine güvenmeyen, vurdurmak istemeyen epeyce bir kişi şimdiden bir takım karşı hamleler için hazırlıklara başlamışlar. Tedbirler kapsamında yürüyüş, gösteri yasak olduğu için de fazlaca su yüzüne çıkmıyormuş şimdilik bu durum. Yani bir kısım insan; ‘kardeşim ben bu aşıyı vurdurmak istemiyorum, zorlayamazsınız‘ diyormuş. Bakalım sonrası ne olacak, önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Bunlar, böyle sosyal problemler. Bizde de olabilirlik ihtimali olan hususlar aslında…

Düşünülmeli bu tür hususları da, normalleşme dediğimiz bu süreçte. Alanda, başka muhtemel ne tür sosyal problemler karşımıza çıkabilir, acilen bunlara da kafa yorulmalı. Peşinden de ön almak içi bir an önce stratejiler geliştirilmeli.

Bu tür sorunları yaşamamak için neye ihtiyaç var? Ben karınca kararınca söyleyeyim. Daha iyi fikri olan da onu söylesin. Sanırım bu işin çözümü noktasında psikologlara çokça iş düşüyor.  Koronavirüs bilim kurulu vasıtasıyla tabii, sanırım ülkemizde pandemi için oluşturulan bu kurulda saydığım branşlarda donanımlı insanlarımız da vardır. Bu normalleşme sürecinde biraz bu tür insanların tavsiyelerine daha fazla ihtiyaç var gibi. Şu an biraz daha öne çıkmalarının vakti geldi gibi. Aksi halde bizler de bazı problemlerle karşı karşıya kalabiliriz. Can bu. Herkesin canı kıymetli, evlatlarının da… Yaşadığımız bu anormal süreç buna biraz ortam hazırlıyor.  İsviçre‘de olduğu gibi bizim insanlarımızda agresif davranıp, beklenilmeyen bir tepkiyi verebilir. Çünkü virüsün halen ortalarda dolaştığı kanısı herkeste var.  Böyle bir ortam devam ederken bazı insanlarımıza çoluğunu, çocuğunu okula yollamak mantıklı ve akıllıca gelmeyebilir. Hatta suçlamalar da olabilir.

Bir güven ortamının oluşturulduğunu hükumet yetkilileri resmi dil ile açıklasalar da, insanlar içlerinden gelecek başka bir sesin onayına da ihtiyaç duyabilirler. Nedeni açık. Bu şimdiye kadar hiç karşılaşılmayan ve işin ucunda canlarının olduğu özel bir durum. Haliyle bu yapılacak resmi tavsiyeleri, önerileri daha makbul bir hale getirecek, içselleştirecek, pekiştirici, daha iç dünyalara hitap eden bir sivil dilinde yardımına ihtiyaç duyulabilir. Bu tür yardımlar alınırsa insanları ikna etmek daha kolay olur. Tamamlayıcı, daha şık bir uygulama hem de. Velakin bu sesler koronavirüs bilim kurulumuzun kontrolünde olacak sivil sesler olmalı. Velev ki; gönüllü de olsalar. Yoksa süreci sabote edecek seslerle olmaz o işler.

Ve yukarılarda bahsettiğimiz o tür huzursuzluklar sadece okullarda değil, başka yerlerdeki uygulamalarda da belki karşımıza çıkacak. Öyle ya; can her yerde tatlı!  Ama biz okul örneğini verdik, yine oradan devam edelim; ailelerin ya da kişilerin vereceği bu tür bağımsız kararlar neticesinde, o okula yollanmayacak çocukların ya da öğrencilerin bir de kayıpları olacak değil mi? Sonra böyle bir durum ortaya çıktığında bu kayıplar nasıl telafi edilecek, bunun zararları o öğrencilere, geleceklerine nasıl yansıyacak? Bunların olmaması için dediğim gibi; güveni pekiştirici, söylemi içselleştirici daha daha iç dünyalara hitap eden gönüllü seslere, tınılara ihtiyaç var.

Bir de bizim toplumumuz, ‘psikoloji‘ sözcüğü ile çokça barışık bir millet değil. Söylemlerinde bu sözcüğü ara sıra kullansa da, bu anlamda bir sıkıntı yaşadığında, çözümü noktasında gideceği yere gitmeyi pek istemez. Derdini o anlamda açmaz. İçe kapanık yaşar. Bu hususu da gözönüne alarak, yaşadığımız süreci iyi tahlil eden, bu toplumu bilen, düşünen, nasıl bir hal içinde olduğunu hissedebilen bu zikrettiğim branştaki insanların yardımına kesinlikle şu an ihtiyaç var.  

Sonuç; bu hastalıkla mücadele süresi boyunca bir yandan da insanların psikolojisinin de iyi yönetilmesi lazım. Çok büyük bir dertten insanımızı kurtulalım derken, aynı insanımızı başka bir derde atmamak akıllıca olur gibi… Hakikaten bu süreci atlatmak güçlü bir psikoloji gerektiriyor. Şu an korkulu, endişeli, gelecekten kaygılı birçok insan var aramızda. Tutukluk hali var, biraz halimizde. Hani 'dilim tutuldu' deriz ya. Öyle bir tutukluk bu. Toplumsal bir tutukluk yaşıyoruz gibi. Hatta tüm dünya yaşıyor. Bu tutukluk halinin bir an önce çözülmesi ve travmatik bir hal almaması için, bu konularda da insanlarımıza bir an önce destek verilmesinin çok iyi olacağı kanaatindeyim. Sürecin sağlıklı ilerlemesi bir de çakıl taşları üzerinde yürüyormuş gibi bir hisse kapılmamak için...