"VATANSEVER GÖRÜNÜMLÜLER"İ ANLAMA KILAVUZU – GİRİŞ

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Bu okurlarımın eleştirilerine genel olarak şu cevâbı da iletmek isterim.

Geçen hafta biten “Dinî Görünümlü” Grupları Anlama Kılavuzu adlı yazı dizisi sırasında bâzı okurlarımdan eleştiriler geldi. Bu eleştirilerim bâzıları konuyu ele alış şeklimi desteklerken, bâzıları da bu yazıların din hakkındaki zâten olumsuz düşünceleri daha çoğalmasına sebep olabileceğinden yakınıyorlardı. Bu eleştirilerin tamâmen haksız olduğunu söyleyemem, ama hastanın canı acıyacak diye yaraya neşter vurmamak da olmazdı. Bunu yapmasaydım, dini her türlü kötü niyeti örtüp, iyi niyetli insanların duygularını sömürmek için kullananların değirmenine su taşımış olurdum. Zâten biz Müslümanlar olarak korumamız gereken İslâm değil, Müslümanlıktır; çünkü İslâm, Allah’ındır ve onu koruyacak olan da O’dur.

Bu okurlarımın eleştirilerine genel olarak şu cevâbı da iletmek isterim. Bu yazı dizisi başlığında “dinî gruplar” ifâdesini değil, “dinî görünümlü” gruplar ifâdesini özellikle kullandım. Benim dikkat çekmek ve okurlarımı uyarmak istediğim gruplar dinî gruplar değil, “dinî görünümlü” gruplar idi. Zâten bunun böyle olduğunu dizinin Giriş başlıklı ilk yazısında “Doğan görünümlü Şahin” benzetmesiyle anlatmaya çalışmıştım.

Gelelim “vatansever görünümler”e

Her şeyde olduğu gibi vatanseverlik konusunda “-miş” gibi yapanlar maalesef var. Hatta bunu o kadar iyi beceriyorlar ki, vatanseverlik tanımı yapılırken onların söylemleri ve tavırları örnek olarak gösteriliyor. Kullandıkları kelimelerden giydikleri kıyâfetlere, dinledikleri müziklerden yiyip içtikleri şeylere, tâtil yaptıkları yerlerden seyrettikleri film ve dizilere, destek verdikleri ya da muhalif oldukları ideolojilerden ikâmet ettikleri semtlere kadar birçok şeyi “vatanseverliğe” âlet edebiliyorlar.

“Olmak” değil “görünmek” daha kolay olduğu için bunu çok iyi yapıyorlar. Daha doğrusu “olmak” zor, ama “görünmek” çok kolay olduğu için, gerçekten vatansever olmak gibi bir dertleri yok ve bunu yapacak yürek de onlar da yok.

Yeni yazı dizimizin konusunu vatanseverlik olarak seçerken, gerçek vatanseverleri sahtelerinden ayırmak için yine “görünümlü” kelimesini kullanmayı uygun buldum. Zâten bu yazı dizisinin de amacı, tıpkı “dinî görünümlü” gruplarla ilgili yazı dizisinde olduğu gibi, gerçek ile sahteyi, samimi ile sahtekârı ayırt etmeye yardım olmak.

Türkiye’ye özel sömürge sistemi

Daha sonraki yazılar da daha uzun ele alacağım ama, şimdilik kısaca belirterek giriş yapmakta yarar var. Vatanseverlik her millette olan duygudur, çünkü vatanı sevmek en temel dürtü olan güvenliğin sosyal hâle getirilmesidir. Dolayısıyla yaşadığı toprağı sevmek ve korumak sâdece bize has bir duygu değildir. Ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan insanlarda, diğer ülkelerde bulunmayan temel bir farklılık vardır. Bu farklılık, Türkiye olarak “sömürge” ve “resmî sömürgeci” olmamaktan gelmektedir. Sömürgeci Avrupa, dünyânın kendi dışındaki bölümünde yüzde seksenden fazla bir yaygınlıkta resmî sömürge sistemi kurarken, bunu resmen yapamadığı tek ülke Türkiye olmuştur. Batı ülkeleri Türkiye’yi doğrudan ve resmen sömürge hâline getiremeyeceklerini anlayınca kısaca “devşirme aydın” diyebileceğimiz modeli daha da geliştirerek Türkiye’de uygulamıştır.

Başka ülkelerde denenmiş ve eksiklikleri tespit edilmiş olan bu sistem, Türkiye’de çok başarılı olmuştur. Maalesef bu devşirme aydınlar, Türkiye’deki bolca bulunmaktadır. Onlar kendilerine “vatansever” diyorlar. Hatta sevgilerini o kadar abartıyor ve ileri götürüyorlar ki, “sevmek” ile “sâhip olmak” fiillerini eş anlamlı kullanıyorlar. Kendilerini ülkenin sâhibi olarak görüyorlar. Bununla da yetinmiyorlar, bizim de onları öyle görmemizi ve ülkenin sâhibi olarak kabul etmemizi istiyorlar; bizi buna mecbur ediyorlar. Kendi sahiplik duygularını benimsemeyenlere “demokrasi görüntüsü” altında, özgürlük kısıtlayıcı her türlü engellemeyi yapıyorlar. Eğitim hakkını, ibâdet ve inanç hakkını, giyim-kuşam hakkını, siyâset yapma ve seçilme hakkını gasp edebiliyorlar. Bunu zorla yapmadan önce “ikna” ile yapma yoluna gidiyorlar ve bunun için “odalar” kuruyorlar. Bütün bunları o çok sevdiklerini iddia ettikleri vatanı daha ileri götürmek için yaptıkları konusunda kendilerini bile kandırıyorlar. Bunun için büyük bir adanmışlık örneği ortaya koyuyorlar.

En çok kullandıkları söylem, “bilimsellik” olmasına rağmen, dünyâca ünlü ve kabûl görmüş bilim insanları eğer onlara muhalif oluyorsa, kulaklarını ve gözlerini tıkıyorlar. Bu bilim insanlarını da ya susturuyorlar ya da itibarsızlaştırıyorlar.

Bu bilim insanlarının başında kısa bir zaman önce kaybettiğimiz rahmetli Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu gelmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yirmi altı yaşında profesör olan Oktay Sinanoğlu’nun Türk dili ve anadil ile eğitim konusunda söyledikleri, birer edebî anıt olma niteliği taşımasına rağmen ve kitapları bir dönem “çok satanlar” listesinde olmasına rağmen, maalesef şimdilerde unutturulmaya çalışılmaktadır.

Türkiye’de “vatansever görünümler”in en belirgin özelliği yüzlerini sâdece Batı’ya dönmüş olmak olduğu için, Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, o çok iyi bildiği ve tanıdığı “Batıcılar”ı ve “vatansever görünümler”i şöyle anlatmakta ve eleştirmektedir:

“Batı’dan medet uman, Amerika’nın kuyruğuna takılan, bu vahşilere bel bağlayan ya satılmıştır ya vatansızdır; ya vatan hâinidir ya da süper ahmaktır.

Kültür, Hakkari’de bale gösterisi yapmak, arada bir konsere gidip hava atmak değildir. Çağdaşlık, Moda’nın ara sokaklarında köpek gezdirmek değildir.

Bizde böyle sahte çağdaş, sahte aydın sınıfı yetiştirilmiştir. Kendi kültürlerinden kopuk, kendi milletinden ve halkından tiksinen, ama arada halkçılık edebiyatı yapan tipler yetiştirilmiştir. Bunlar Türkiye’nin başına belâ edilmiştir.”

Vatansever değil baş belâsı

Oktay Sinanoğlu’nun bize miras niteliğinde bıraktığı bir tespitler, ülkemizdeki “vatansever görünümler” olarak tanımlanan kişilerin genel özelliklerini ortaya koymaktadır.

Vatanseverlik görüntüsü altında, ülkenin başına belâ olan tipler, kendilerine verilen misyonu(!), adanmış bir keşiş kararlılığı ile, Türkiye’nin hem ileri gitmesini engellemekte hem de yanlış yönlere sapmasını sağlamaktır. Kısaca ülkenin başına belâ olmaktadırlar.

Bu dizinin ilerleyen yazılarında, “vatansever görünümlü” olan bu baş belâlarının özelliklerinin özel başlıklar altında daha teferruatlı ele alacağım.