Vakıf Katılım web

​YEŞEREN YIL...

Sezai ŞENGÖNÜL
Tüm Yazıları
Lobicilik faaliyeti, bir hedef üzerine eğer bir bilinç ve iyi, uyum içinde kalifiye, samimi bir ekip ile yapılırsa karınca misali yol gidilse de bir süre sonra meyvelerini kesinlikle verir.

Lobicilik faaliyeti, bir hedef üzerine eğer bir bilinç ve iyi, uyum içinde kalifiye, samimi bir ekip ile yapılırsa karınca misali yol gidilse de bir süre sonra meyvelerini kesinlikle verir. Ben açıkçası buna iman edenlerdenim. Yurt dışında yaşayan bir yakınım yaklaşık 13-14 yıl önce beni de iyi içlendiren bir cümle sarf etmişti; Dayı burada bizim konsolosluğumuz var ama orada çalışan kişiler bizi adam yerine koymuyorlar, bir garip bakıyorlar vb. fazlaca önemsendiğimizi hissettiremiyorlar” minvalinde bazı laflar etmişti.

Aradan yıllar geçti, geçen yıl yine o yakınımla görüştüm; “Yok dayı, son 5-6 yıldır daha iyi, oturmuş o işler, giderek de düzeliyor sanki” dedi. Bence de o süreçteyiz. Çünkü orada çalışan zihniyet belli idi; “Beyaz Türk” dediğimiz insanlar ve onların zihniyeti. Artık bunların yerini yavaş yavaş “yerli ve adam akıllı milli bir zihniyet” alıyor. Daha insancıl ve daha yerlice. Mühim olan en önemli hususlardan birisi bu.

Umarım bu tür yerlerde taşlar zamanla olandan daha iyi yerine oturur, çıta iyice yükselir ve ülkemizi vatandaşlarımızı yurt dışında en iyi şekilde, standartları daha yüksek olarak temsil eder bir konuma gelir. Geçmişte neredeyse 50-60 yıldır buralara çöreklenmiş bu milletin fıtratına ters bir zihniyetin sökülüp atılması, inşa edilmesi zaman alıyor tabii ki. Alacak da. Ayrıca konsoloslukta çalıştığı halde, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası çalıştıkları görev yerlerini bırakıp kaçan, başka ülkelere sığınan hainlerde bir daha bu tür yerlerde asla barındırılmaz umarım.

***

Geçtiğimiz haftalarda hepimizin de şahit olduğu üzere Türkiye ”Kudüs” meselesinden dolayı çaplı bir momentum kazandı. Diyeceğim, o ki; İşte bu momentum dolayısıyla; başta yurt dışında bulunan konsolosluklarımız, büyükelçiliklerimiz ve yurt dışındaki başkaca diğer resmi temsilciliklerimiz ayrıca Yunus Emre, Maarif Vakfı, TİKA vb. diğer sivil toplum kuruluşlarımız ile birlikte ve bir koordinasyon içinde, Türkiye’nin kazandığı bu momentumu tam kapasite ile kullanma, hedefler belirleyerek acilen o hedeflere bu momentum üzerinden gitme yönünde çaba sarf edilmeliler bence. Hem de hiç vakit kaybedilmeden. Örneğin, Kıbrıs konusunda ve Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlalleri konusunda bu momentum iyi kullanılır yönlendirilirse güzel şeyler ortaya çıkabilir (Tabii konunun asli unsurların da derslerine iyi çalışmaları kaydıyla). Keza Müslümanların başkaca sıkıntılı diğer konuları da dahil. 

Bunların dışında Türkiye için ekonomik yönü de var, burada da iyi bir araç olabilir iyi değerlendirilirse. Malum 3 ay sonra turizm sezonu başlıyor ve yurt dışında ülkemizle ilgili yalan yanlış anti propaganda yapılıyor. Bu yüzden şimdiden kolları sıvamak gerektiğini düşünüyorum. Sıvamak lazım çünkü bu kadar kumpaslara, dayatmalara, darbelere, envai çeşit uluslararası tezgahlara karşı “okkalıca” bir mücadeleyi milleti ile el ele vererek, bu kadar sıkıntının üstesinden gelen bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve insanı artık günümüz itibarı ile “Oyun seyreden değil, oyun kuran”  bir ülke halindedir. 2018 yılına ben böyle net bir duyguyla giriyorum şahsen. Ufak tefek detayları geçerek. Dolayısıyla bundan sonrası için de, herkesin çokça ve akıllıca daha da çalışması gerekiyor. Torunları, çocukları, gelecek nesilleri için…

Bu konuya değinmişken bu işlerle ilintili bir başka konuya daha değinmeden geçmeyeyim. Yukarıdaki mantık çerçevesinde bu konu çok ehemmiyet arz ediyor. Biliyorsunuz yurt dışında ülkemizi temsilen açılan sosyal, kültürel ve ekonomik amaçlı belki onlarca sivil toplum kuruluşu var. Eminim ellerinden geleni yapıyorlardır da günümüzde bunların verimliliği acaba ne halde, yeterli mi? Orada çalışan insanlar duyduğumuz birkaç işin dışında onlarca yıldır bulundukları yerlerde neler yaptılar? Halen neler yapıyorlar? Bu derneklerin yaptığı işlerle ilgili fazlaca göz dolduran bir şeylere rast gelmedim açıkçası. Bu mesele bu günlerde gündeme alınıp bir daha irdelense bence tam yeridir. Neden, kazanılan bu momentumu yerli yerinde, tam kapasiteyle kullanacak ekip çok önemli de ondan. Bu sivil toplum kuruluşlarımıza çok çok iş düşüyor.

Bayramlarda, seyranlarda isimlerini birkaç gün görüyor, duyuyoruz. Onun dışında fazlaca ne yaptıklarını, ne ettiklerini açıkçası kamuoyu da ben de fazlaca duymuyor, bilmiyoruz. Ha bir de, bir iki müzik etkinliğinde, bir iki tarihi eser restorasyonları gibi daha çok kültürel mecrada isimleri katkıları göze çarpıyor. Bunlar önemli ama daha önemli işler var, daha. Bir de, bir yıl 365 gün. Yani bu duyduklarımız, yapılan işler az, çok az. Bilahare öyle yerler, gece gündüz ve mesai kavramı olmadan zevkle çalışılacak yerler. Buralarda bu şevk var mı, bu azim var mı? Umarım vardır…

Bu yazım 2017 yılının son günü ve son yazısı… Malum 2018 takvim yılı yarından itibaren başlıyor. Bir sararmış yılı daha ömrümüzden uğurluyoruz. Sararmış diyorum; bu yılda dahil hakikaten son 4 yıl; beti benzi soluk, sararmış bir halde gitti. Yorgunca. Bu yüzden bu yıllara ait bir kısaltmalı tanımamla yapmak istiyorum! Bu, 4 yıl için “Türkiye’nin DDDD Yılları” diyorum. Açılımına gelince; “Darbelere Dayatmalara Dövize Direnme”.  Geçmişte de eminim böyle olumsuz olaylar oldu, başkaca sıkıntılar, darbeler oldu aralıklarla. Okumak ayrı fiili görmek, yaşamak ayrı. Bu son 4 yıl tabiri caiz ise aralıksız ve planlı olarak bir yağmur gibi yağdı. Kimi de hayra vesile olan kimi şer olaylar. En azından ben ilk kez gördüm bu ülkeye yapılan o kadar planlı ve açıktan bir saldırıyı. Hasıla dileğim o ki; gelen yıl hepimiz için daha bir “YEŞEREN YIL” olsun, giderken de yeşil gitsin. Hepimize huzur, sağlık ve bereket getirsin. Hatta tüm dünya insanları için hayra, güzel olaylara vesile olan bir takvim yılı olsun. Sağlıcakla kalın.