ZOR ZAMANLAR

Faruk AKTAŞ 27 Kas 2020

Faruk AKTAŞ
Tüm Yazıları
Her gün onlarca insanımız bu virüse yenik düşüp hayatını kaybediyor.

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz de koronavirüs salgınına karşı amansız bir mücadele veriyor.

Her gün onlarca insanımız bu virüse yenik düşüp hayatını kaybediyor.

Sağlık çalışanlarımız gece gündüz demeden hayatlarını tehlikeye atarak her bir hastayı sağlığına kavuşturmak için canla başla çalışıyor.

Devlet ve hükümet bir yandan salgını kontrol altında tutmak bir yandan da ekonominin ağır hasarlar almasını engellemek için çırpınıyor.

Bir yıla yakın süredir maskeli, mesafeli, kısıtlamalı hayat toplumun tahammül eşiğini zorlar hale gelmiş durumda.

Gel gelelim içeride bu durumlar yaşanırken ülke dışarıdan da ciddi bir kuşatma altında.

Bu konuda en büyük tehdit, dünyanın süper gücü ABD’de Ocak ayında başkanlık koltuğuna oturması beklenen Joe Biden ve yönetiminden geliyor.

Biden yönetiminin Dışişleri Bakanı olacağı belirtilen Antony Blinken, alenen güya yarım asırlık stratejik müttefikleri ve NATO’daki en büyük ortakları Türkiye’ye karşı, terör örgütü PKK’nın Suriye kolu PYD’yi destekleyeceklerini söylemekte herhangi bir beis görmüyor.

O nedenle terör örgütü ve destekçileri dört gözle Ocak ayını bekliyor.

Amaçları ilk olarak Suriye’de bir terör devleti kurmak, ardından bunu önce Irak’a sonra Türkiye’ye doğru genişletmek.

Yani Türkiye’yi Irak ve Suriye’ye dönüştürerek bölüp parçalamak.

Bu kaos senaryolarına alenen destek verme ihtimali yüksek olan bir yönetim ABD’nin başına geliyor.

Bu yönetimin ajandasında Türkiye’yi sadece Doğu’dan ve Güney’den kuşatmak yok.

Aynı Blinken Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Ege’deki gerginlikler konusunda da alenen karşı taraftan yana.

Türkiye karşıtı bu yaklaşımlar salt Blinken’e ait değil.

Biden dâhil, ekibinin önemli kısmı benzer görüşte.

Önümüzdeki dönem Türkiye’yi zorlayacak konu sadece ABD değil.

Uzun süredir Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Ege başta olmak üzere birçok konuda Ankara’nın sorun yaşadığı bazı Avrupa Birliği üyesi ülkeler de Türkiye karşıtı yaklaşımlarını daha üst boyutlara taşıma eğiliminde.

Akdeniz’de Türk gemisine yapılan hukuk dışı baskın bunun göstergelerinden birisi.

Şimdi Fransa ve Yunanistan’ın başını çektiği bazı ülkeler 10 Aralık’ta yapılacak AB zirvesinde Türkiye’ye yaptırım kararı çıkartma çabasında.

Özellikle ABD’deki seçimlerin Biden’ın zaferiyle sonuçlanmış olması Türkiye karşıtı bu kesimleri daha da cesaretlendirmiş durumda.

O nedenle bu zirveden Türkiye’ye karşı yaptırım kararının çıkması ihtimal dışı değil.

Türkiye’ye yaptırım uygulanıp uygulanmaması konusunda kararsız olan AB üyesi ülkelerin, Biden ve ekibiyle temasta olmaları çok muhtemel.

Buradan alacakları sinyale göre bu ülkeler de Türkiye’ye yaptırım uygulanmasından yana tutum takınabilir.

Dolayısıyla AB zirvesinden herhangi bir yaptırım kararının çıkması, Biden’ın göreve başlamasının ardından ABD’nin de kendi yaptırımlarını devreye sokma ihtimalini güçlendirir.

Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana birçok alanda iş birliği yaptığı, birçok uluslararası kuruluşta birlikte çalıştığı, aynı zamanda ciddi ekonomik ve siyasi ilişkilerinin olduğu söz konusu ülkelerin bu yönde yanlış adımlar atmasını önlemek için yoğun bir çaba içinde.

Gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gerekse de diğer yetkililerin Türkiye’nin ABD ile ilişkilerin olumlu rotaya sokularak devam ettirilmesinden yana olduğunu, aynı şekilde AB’ye üyelik hedefinin sürdüğünü açıklamaları bu çabaların bir parçası.

Yine gündemdeki yeni reform sürecinin de içerde demokratik standartların yükseltilmesinin yanı sıra Türkiye ile ilişkilerin bozulmasını arzu eden çevrelerin eline malzeme vermeme gibi bir amacı olduğunu söylemek mümkün.

Tüm bu çabalar, bu zor zamanlarda ülkenin birliğini, bütünlüğünü korumak, Türkiye’nin haklarına sahip çıkmak ve barış, huzur ve güvenliğimizi arttırmak için.

Ne var ki devlet ve hükümet milletiyle birlikte bu çabaları verirken başta ana muhalefet partisi olmak üzere kimi muhalif çevreler ABD’ye, “Irak’a bir milyonu aşkın insanı öldürerek getirdiğiniz demokrasiyi bize de getirin” diyor, diyebiliyor.

Türkiye, ABD’ye de, AB’ye de rağmen kendi birliğini, bütünlüğünü ve haklarını koruyabilecek güç ve iradeye sahiptir.

Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonrası yapılan açıklamada bu kararlılık en net şekilde dile getirilmiştir.

Türkiye’nin en büyük talihsizliği bu zor zamanlarda böyle bir muhalefete sahip olmasıdır.

Lakin işin sevindirici tarafı GENAR’ın son anketinde ortaya çıktı ki, her türlü zorluğa, sıkıntıya rağmen halkımız bu muhalefete prim vermemektedir, vermeyecektir.

Ta ki onlar demokrasinin dışarıdan ithal edilen bir şey olmadığını öğrenene kadar…