Bu yıl düzenlenen "1071 Malazgirt Ruhu" anma programını, Türkiye Yüzyılı takviminde önemli bir eşik olarak işaretleyebiliriz zira benim o programdan aldığım mesajlar; Türk-Kürt-Laz-Arap ve daha nicesiyle tüm milliyetçilik kavramlarından ve homojen zihin yapısından sıyrılmaya çalışıp "aidiyet duygularıyla" hareket eden güçlü ve huzurlu bir devlet işleyişinin gelmesinin yakın olduğundan yanaydı…

1071’den 2023’e ulaşan sese kulak verelim mi bugün…

Bu yıl düzenlenen “1071 Malazgirt Ruhu” anma programını, Türkiye Yüzyılı takviminde önemli bir eşik olarak işaretleyebiliriz zira benim o programdan aldığım mesajlar; Türk-Kürt-Laz-Arap ve daha nicesiyle tüm milliyetçilik kavramlarından ve homojen zihin yapısından sıyrılmaya çalışıp “aidiyet duygularıyla” hareket eden güçlü ve huzurlu bir devlet işleyişinin gelmesinin yakın olduğundan yanaydı…

Evet tüm milliyetçilik akımlarının yerini; bireyi ve saygıyı ön plana çıkaran devletçilik anlayışı almaya başlıyor…

Duygusal söylemlerden ziyade kurumsallığın ve yasaların ön plana çıkmasını beklediğim “Türkiye Yüzyılı” anlayışına yönelik başından beri yaptığım tüm yorumlarda Doğu-Güneydoğu-Ortadoğu’ya öncelik verdim çünkü Türkiye Yüzyılı bu bölgelerin insanının asırlık sorunları ve beklentileri doğrultusunda can buldu. Bilhassa Kürtlere bu aşamada önemli bir “sahiplenme” görevi düşüyor çünkü son 20 yılda atılan tüm çözüm adımlarına köstek olan maalesef Kürtler oldu. Halbuki aklı başında her Kürt geçmişin kendisine bıraktığı travma enkazını evladına bırakmamak adına sahip çıkmalıydı “Türkiyeli Olma Köprülerine”.

Peki o malum kösteklerden sonra bir şey değişti mi Kürtlerden yana diye sorarsanız; kesinlikle evet derim. “Hendekler Süreci” ile başlayıp; Pandemi, İran ve Irak’ta yaşanan gerginlikler, arka arkaya yaşadığımız seçimler, Rusya-Ukrayna Savaşı, 6 Şubat depremleri ve daha nicesiyle devam eden süreçte Kürtler şunu gördü; Türkiye büyük ve köklü bir ülke olmakla birlikte Kürtlerin de sırtındaki tek güç…

Gelelim şimdiye… Bu aşamadan sonra geçmişe dönük olumsuz her şeyi bir kenara bırakıp o-cu, bu-cu, şu-cu değil “Türkiyeci” olmak düşer hepimize.

İnanıyorum ki; 26 Ağustos 2023 sonrası ve bugün itibariyle “Türkiye Yüzyılı” anlayışını bürokrasi-diplomasi-siyaset kademelerinde hızlı bir şekilde her zerrede görüp yaşayacağız.

Geçtiğimiz hafta Dışişleri Bakanı olarak Irak’a ilk ziyaretini gerçekleştiren Bakan Hakan Fidan’ın çizdiği görüşme tablosunda da “1071 Malazgirt Ruhunu” okudum. Geniş bir yelpazede yaklaşık yirmi resmi görüşme gerçekleştiren Bakan Fidan’a, Irak’ın resmi-siyasi makamlarıyla birlikte kamuoyunun da ilgisi yüksekti çünkü alanım olduğu için yakinen biliyorum Iraklıların yürekten güvendiği ve yöneldiği tek ülke Türkiye.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Irak ziyareti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın zamanda gerçekleşmesi beklenen Irak ziyareti açısından da çok önemliydi. Bir nevi alt yapı görüşmeleri gerçekleştiren Bakan Fidan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzalayacağı Türkiye-Irak arasındaki önemli anlaşmaların da sinyalleri niteliğindeydi. Evet Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın zamanda gerçekleşeceği Irak ziyareti önemli iş birliği anlaşmalarını gün yüzüne çıkaracak. Öne çıkan başlıklarda; terörle mücadele, su, vize, karşılıklı ticari ilişkiler ve tabi ki Ovaköy Kalkınma Yolu projesi. Evet Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Irak ziyaretinde Ovaköy Kalkınma Yolu Projesi’ne dair önemli görüşmeler olacaktır çünkü neredeyse dünyayı birbirine bağlayacak bu proje henüz tam inşa-işleyiş şekline kavuşmadı bu sebepten Türkiye’de önemli bir denge olarak kendi menfaatleri doğrultusunda şartlarını masaya koyacaktır.

Dünya işleyişi ihtiyaçlar doğrultusunda hızla değişirken bu değişimden Türkiye de üzerine düşeni yapmaya çalışıyor. Bu süreçte de en önemli pay Kürtlere düşüyor elbette. Türkiye nüfusunun yaklaşık beşte üçüne denk gelen Kürtler, asırlık acılarından aldığı dersleri şimdi panzehir üretme ve “bazı odaklar tarafından dayatılanlara körü körüne biat etmeyi bırakıp Türkiye odaklı hareket etme ve birlikte güçlenme” noktasında hareket etmeli…