Ligimiz hafta sonu itibarıyla nihayete erdi.
Rahmet olsun atalarımız, dedelerimiz yaşadığımız her durumu açıklayacak, şıp diye anlaşılıverecek söz dizeleri oluşturup söyleyegelmişler. Bazen öyle oluyor ki sayfalarca izahatla ancak anlatabileceğimiz bir hadiseyi iki-üç cümlecikten oluşan bir atasözü ile anlatıveriyoruz. İşte at binenin, kılıç kuşananın da onlardan bir tanesi.
Ligimiz hafta sonu itibarıyla nihayete erdi. Yaşanan deprem felaketi dolayısıyla iki takımımızın zarûren çekilmek durumunda kaldığı için topal ördek gibi de olsa her takım bütün maçlarını oynadı ve bu iş bitti. Şampiyon Galatasaray’a Avrupa’da başarılar diliyoruz. Düşen düştü çıkanların ikisi belli bir tek Bodrumspor-Pendikspor aşaması kaldı. Fenerbahçe’nin Başakşehir kupa maçı da hayırlısı ile ikmal edilince sezon bitecek inşallah.
Gelelim “at binenin, kılıç kuşananın kısmına”. Galatasaray sezon başında pek belli etmese de ilerleyen zaman içerisinde tüm dinamikleriyle duruma hakim oldu ve ipi göğüsledi. Tribünler havaya girdikten sonra zaten iş bitiyor bizde. O enerji sahada oynayan futbolcuları da pozitif olarak itiyor rakibin üstüne üstüne. Okan Hoca’nın kariyerinin çok daha başında bir yerlerdeyken Galatasaray’ı şampiyon yapabilmesi üzerine daha çok yazı yazılır, röportaj ve araştırma yapılır nasılsa biz de hikayesini ilk ağızdan öğreniriz.
Dışarıdan gördüğümüz Erden Timur’un bütün güç ve imkanlarıyla rakip camia ve kulüp yöneticilerinin dengesini bozarak saha konsantrasyonlarını sabote etmesiyle psikolojik olarak öne çıkmıştı zaten Galatasaray. Wanda Nara faktörünü işin içine katıp Mauro Icardi’nin performansına tavan yaptıran beşeri akıl ile Okan Hoca’nın her hâlükârda hücumu düşünen coşkulu futbol aklı birleşince Fenerbahçe’nin de Beşiktaş’ın da yapabileceği bir şey kalmadı denebilir.
Galatasaray bir bütün olarak saha içi ve saha dışını koordine etmede çok mahir ve bu işin ustası bunu kabul etmek lazım. VAR kararlarının verildiği Riva’da aynı pozisyonda aynı hakemler Galatasaray için daha müsamahalı olabilirken, rakipleri için kural kitabının satır aralarına sığınıp “ofsaytımsı” kararlar üretebildiler hiç çekinmeden. Sosyal medya ve konvansiyonel medyada daha baskın Galatasaray camiası, özellikle yayıncı kuruluşta pozisyon tekrarları ve ofsayt çizgileri ya hiç çizilemedi ya da “kitabına uyduruldu” yeri geldiğinde. Ama bu gene bizim atasözümüzü doğrular nitelikte; at binenin, kılıç kuşananın, yol gidenin, “şampiyonluk” olanın. Diğer camialara ağlamak değil mücadele etmek ve yanlış yönler varsa onu düzeltmek, düzelttirmek düşer.
Hele Fenerbahçe ve Ali Başkan’ın yaptığı bütün transferler “tırt” çıkınca lig üçüncülüğü bile ikramiye sayılır. Geçen sezon beğenmeyip gönderdikleri İsmail Kartal o kazma dolu kadroyla hiç olmazsa ligi ikinci tamamlayabilmişti
Sakallı Celal’in dediği gibi “bu kadar cehalet ancak eğitimle mümkündür”. Yani bu kadar başarısız olmak için sanki özel bir uğraş veriliyor. Kendiliğinden bu kadar sık tekrarlanan zincirleme başarısızlık mümkün değil yani. 3 Haziran 2018’de Aziz Yıldırım’a karşı 16.092’ye 4644’le sandıktan başkan çıktığı günden beri Fenerbahçe’nin performansından sadece rakipleri memnun.
Fenerbahçe’de camia da yönetim de; biraz ana muhalefet partisinin seçim sonuçlarını kabullenmek yerine kabahati kendi dışında aramasına benzer şekilde ve bir yankı odasındaymış gibi başarısızlığın suçunu hakemlere, TFF’ye, MHK’ya, VAR’a atarak kendilerini savunmak derdinde. Bu psikoloji futbolcularda özgüven erozyonuna sebep oluyor farkında değiller.
Neyse Fenerbahçe camiasının kalıpyargıları ve ön kabulleri ile ilgili yazacak çok şey var, zaman da var. Yazarız, paylaşırız inşallah.
Herkese güzel günler ve mutlu bir yaz diliyoruz.