Hayatın kendisi siyasettir. Yaşamımızda bütün ilişkilerimizde bir yol, bir yöntem uygularız.

Hayatın kendisi siyasettir. Yaşamımızda bütün ilişkilerimizde bir yol, bir yöntem uygularız. İlkelerimiz olmazsa hayatı yaşamak mümkün değildir. Hayatımıza, ilişkilerimize şekil veren biçimlendiren, yöntemlerimiz ve ilkelerimizdir. Sağdan sola savrulan bir hayat anlayışı ya da gelişi güzel yaşamak ile varılacak yolda bir şey yoktur. Çünkü hayatı anlamlı kılan hedefe ulaşmak için verilen mücadeledir. Çünkü insanın bir sonraki kuşaklara bırakacağı hikâyeler değerlidir. Bu hikâyeleri de değerli kılan anlamlı tecrübelerdir. Hüsranla biten tecrübeleri gelecek kuşaklara ancak ibret diye anlatabiliriz. Ama taçlandırdığımız tecrübeler, insanȋ değerlerle kuşatılmış ve örnek olarak gelecek kuşaklara miras olarak aktarılanlardır. Kimse kötülerin tecrübelerini anlatmaz. Tecrübe, kötülüğü nasıl yendiğini ve iyiliği nasıl yaydığını anlatır.

Yara bere

Yaşam tecrübelerden oluşuyor dedik. Ama o tecrübeleri edinene kadar insan yara, bere almaz demedik. Bizi biz yapan üzerimizdeki yara izleridir. Yolumuzu çizerken verdiğimiz kararlar ve dik duruşumuz bizi biz yapar. Yenile yenile yenmesini, düşe kalka ayakta durmasını, acılardan ders çıkarmayı ve olgunlaşmayı amaçlarız hayatta. Ama bizim için her ne şartta olursa olsun ilkelerimiz siyasetimizin ana gövdesini oluşturur. Yolumuz zaman içinde aldığımız yaralarla birlikte öyle bir anlamlı hale gelir ki bizi biz yapar ve zamanla bir abideye dönüştürür. Sağlam, iradeli, başkalarının kalıbına göre şekil almayan ve örnek bir şahsiyet ile yollar aydınlanır. Yeni nesiller böylelikle edinecekleri ilkeleri belirlerler, kendilerine örnek seçerler.

Uyanıklık

Hayatımızda ölçümüz doğruluk ve bunu besleyen uyanıklık hali olmalı. Buna basiret de deniliyor. Basiretli kişilerin tuttuğu yolda ilkelerden taviz verme yoktur. Uyanık olan kişi ise etrafında olan biteni sezen ve hatta gidilen yoldan sonucun nereye varacağını tecrübesine göre kestirebilen kişidir. O yüzden denilir ya Müslüman hep uyanık olmalıdır. Hatalardan ders almamak, şikâyet sarmalından çıkamamak, başkalarını suçlamak gibi insanın yolunu tıkayan ve uyanmasına engel olan bütün bu şeylerden kurtulması gerekir. Uyanıklık dediğimiz şey bizim gönül gözünün açık olmasıdır. Bu da doğruluk yani basiret, güçlü bir sezgi yani feraset ve ilkeli bir yol ile mümkündür. Uyanıklık yani gönül gözünün açık olmasıyla derin bir iç sezişle olaylara yaklaşır bilge kişi. Aklın ve kalbin birleşerek en derinlerdeki içimize ait olanı ortaya çıkarma faaliyeti gönlün işidir. Gönül birliğin yeridir. Gönlü açık olan insanda basiret ve feraset siyasete isabetli bir şekilde yön verir.

Siyasette iletişimin sırrı

İletişimin sırlarından biri de basiret, feraset, siyaset kavramlarının birlikte kullanılmasıdır. Aslında iletişim dediğimiz muhatabımızla kalben gönül bağı oluşturmaktır. Birbirinden ayrılmaz bu üç kavram bundan böyle “Türkiye Yüzyılı’nın iletişimdeki şifresini oluşturacaktır. “Türkiye Yüzyılı” bilgeliği, basiret, feraset, siyaset bütünlüğü içinde vücut bulacaktır. Duygusal, düşünsel, eylemsel anlamda önce muhatabımızla doğru iletişim kurmak elzemdir. Doğru iletişim aklıselim ile kurulan kalbi iletişimdir. Bizim kültürümüzde kemiyetten daha çok keyfiyet değerleri ön plandadır. Kanunların yetişemediği durumlarda vicdan her zaman devreye girer. İnançlı insanın hassasiyeti Hak ve Hakkaniyettir. Hak ve hakkaniyet adalet duygusunu öne çıkartır ve vicdanları yeşertir. Malum ülkemiz son zamanlarda her sahada bir gelişme içinde ve toplumumuz da idrak anlamında da daha şuurlu olma yolunda. Bilgelikle Türk toplumu insani değerleri yüceltecek, bütün Müslümanların, mazlumların, mağdurların ümidi olma yolunda ilerleyecektir. Yeter ki basiretimiz, ferasetimiz, siyasetimiz olsun.

SAHTE GÖZYAŞLARI DÖKÜLMÜŞ

Hayretler içerisindeyiz değil mi? Deprem bölgesinden iktidar partisine giden oyların muhalefet partisinden yüksek çıkması nedeniyle sosyal medyada paylaşılan, hakaret ve aşağılama ile dolu mesajlara şaşkınlıkla bakıyorum. Fransız koloni valisinin eşinin ve kızının Vietnamlı çocuklara para fırlatması görüntüleri vardır. Bu görüntüler 20. yüzyılın başında çekilmişti. İnternete de aratsanız bulursunuz. Bu görüntü ‘sizin efendiniz benim, siz de benim kölelerimizsiniz’ der. Batının zihin inşasına göre bu normaldir. Çünkü sömürmek onların ruhunda var. Aristokrasi, burjuva, feodal, ruhbanlık, köle efendi ilişkisi üzerine kurulmuş bir anlayışta bunu açıklayabilirsiniz. Ama yine de insani değildir ve anlamak zordur. En azından Türklerin anlam dünyasında kölecilik olmadığı için deprem bölgesine yardım ettiğimizde bir bütünün parçası olduğumuz için yardım ederiz. Bu üstenci, aşağılık kompleksine dayalı bakış Türkiye’mizin içindeki dinamittir. Bunu uygun bir boş arazide patlatıp gerçek kodlarımızla buluşacağımız günler yakındır. Öte yandan depremin ilk günlerinden beri birileri sivil hareket adı altında devletçilik oynuyordu. Depremzedelerin haklarını, acılarını hınca hınç savunuyor Hatay’ın hamiliğine soyunuyordu. Nedense ondan hiç ses seda yok. Ben şaşırmadım. Çünkü onların görevi başka zaten.

BAKIŞLARDA MERHAMET

Foto Kritik18

Bir bakış yakalar beni en hassas yerimden. Merhametimden, saklandığım köşemden tutup çıkarır beni. Kendimi yakalarım ben, kendimi başka gözlerde. Kendime mi bakarım başka birine mi, onu anlamak güçtür. İnsanın yüzünde yaşarım ben. Sanki ben değilim, o bende beni bulur. Ne kadar kaçsam da zaman zaman korkularımdan, cevaplarımdan, yine de uzun sürmez bu saklanışlar. Hep sokaklarda yakalanırım kendime. Evimde dört duvarlar arasında korunaklıyımdır. Ancak yıldızlardan bile çekinen ben, başkasının ışıltısında yeniden ben olurum. İnsanın insana merhameti muhtaçlığından değildir. Biz insanlığımızla muhtacız birbirimize. İnsanlığımızla buluşmak için muhtacız merhamete. Merhametin kucağında insanlığın bakışlarını yakalarız. Biz bakışlara biz merhametin bakışlarına biz insanlığa susadık. İnsanlığa kavuşana dek daha çok bakışlara muhtacız.

AÇIK ERİŞİM VE AÇIK BİLİM TÜRKİYE İÇİN NEDEN ÖNEMLİDİR?

Doç. Dr. Işıl İlknur Sert

Gerçeği araştıran, sorgulayan, eleştirel düşünen ve aradığına hızla ulaşmak isteyen günümüz insanının aklındaki en büyük sorunlardan biri doğru bilgiye nasıl erişeceğini bilememektir. Bilgiye internet yoluyla ulaşmak bu kadar kolayken ve yığınla bilgiye tek tuşla erişmek mümkünken bu sorun nasıl oluşabiliyor? İnternet üzerindeki bilgi kirliliği, arama motorlarında sorgulama yapıldığında ilk sırada hızla bulunuveren bilgilerin güvenilmezliği tüm dünyayı etkileyen bir sorun. Burada insanlığı bekleyen en büyük tehlikelerden biri, bilgi yığını içinde ne yapacağını bilmeden kalakalmış cahillere dönüşmek olabilir.

Okumanın anlamını, araştırmanın önemini kavrayan insanların bazılarının şaşırtıcı olarak doğru bilgi kaynaklarına ulaşmayı bilmediklerini üzülerek gözlemliyoruz. Bilgi ve Belge Yönetimi alanında çalışan kütüphaneciler ve arşivcilerin bu konuda seslerini daha yüksek çıkarması gerektiği her zaman dile getirdiğimiz bir gerçek. Çünkü bu sorunu çözebilecek meslek grubu onlar. İşte bu noktada hem kütüphaneci ve arşivcilerin hem de bilim insanlarının el ele vererek tüm dünyaya açtığı müthiş bir bilgi kapısı var: açık erişim ve açık bilim.

Eğer doğru bilgiyi bulmakta zorlanıyor, sosyal ağlar üzerinde yayılan yanlış bilgiler içinde kendinizi kaybolmuş hissediyorsanız, tüm dünyada ve Türkiye’de bilim insanlarının ürettiği makalelere, araştırmalara, tezlere, raporlara ücretsiz olarak erişebileceğiniz internet siteleri olduğunu bilmiyorsunuz demektir. Bu internet sitelerinin arkasında Bilgi ve Belge Yönetimi uzmanlarının emekleri bulunmaktadır. Tam metin olarak erişebileceğiniz, okuyup anlayabileceğiniz milyonlarca Türkçe kaynak aslında parmaklarınızın ucundadır.

Açık bilim, bilimsel araştırmalar sonucunda ortaya çıkan yayınların da onların ortaya konulması için üzerinde çalışılan başka bilgilerin de ve bunlar için gerekli yazılımların da internet üzerinden kolayca erişilebilir olması demektir. Açık erişim ise özellikle kamu kaynaklarını kullanarak oluşturulan bilimsel yayınların yani makale, tez, kitap gibi kaynakların internet üzerinden okunabilmesi, paylaşılabilmesi anlamına gelmektedir. Açık erişim ve açık bilim sayesinde bir ülkede üretilen bilimsel bilgi kaynaklarının okunması, elde edilmesi ücretsiz ve kolay bir şekilde olmaktadır. Aksi halde kaynakların yüksek ücretlerle satılması nedeniyle bunlara herkesin erişmesi mümkün değildir.

Açık erişimi destekleyen ve bu alana gönül veren Bilgi ve Belge Yönetimi uzmanları YÖK ile iş birliği yaparak Türkiye’deki üniversitelerin açık erişim sistemlerini kurmalarını sağladılar. Bu konudaki bilgilere acikerisim.yok.gov.tr adresinden erişebilirsiniz. Örnek olarak İstanbul Üniversitesi araştırmacılarının açık erişimdeki yayınlarına acikerisim.istanbul.edu.tr adresinden ulaşmak mümkündür. Ankara Üniversitesi için dspace.ankara.edu.tr, Orta Doğu Teknik Üniversitesi için open.metu.edu.tr adresleri kullanılabilir. Arama motoruna “açık erişim” ve bilgi kaynaklarına ulaşılmak istenen “üniversitenin adını” yazmak ile de ilgili internet sitelerine ulaşabilirsiniz. Açık erişim beraberinde açık eğitimi de getirmektedir. Bu anlayış ile Ankara Üniversitesi kapsamında verilen akademik düzeydeki 8000 derse ait kaynaklar, acikders.ankara.edu.tr adresinden ücretsiz ve herkese açık olarak sunulmaktadır. Bu da yaşam boyu öğrenme için insanlara sunulan büyük imkânlardan biridir.

Üniversitelerimizin araştırmalarını tezler üzerinden incelemek isteyenler için tez.yok.gov.tr adresi de kaynaklarını ücretsiz olarak halka açmıştır. Tezlerin özellikle ilk bölümlerinde kavramlarla ilgili bilimsel açıklamalara erişmek, doğru bilgiye ulaşmayı isteyen kişiler için önemli olabilir.

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) Kütüphanesi, alanındaki en yetkin kütüphanelerden biri olmakla kalmayıp, açık erişim kaynaklarıyla da adından söz ettirmektedir. İSAM Kütüphanesi’ne gidemiyor olabilirsiniz ancak onun veri tabanlarını kullanabilirsiniz. Hatta veri tabanlarını nasıl kullanacağınızı YouTube üzerinden Akademik Araştırmalar kanalından öğrenebilirsiniz (adres: @akademikarastrmalar5764). Veri tabanlarından tam metin olarak indirebileceğiniz kaynaklara ise isam.org.tr adresindeki kütüphane sekmesinden ulaşabilirsiniz.

Günümüzde ücret karşılığında bilimsel bilgi kaynaklarının kullanıma sunulduğu internet siteleri de bulunmaktadır. Ancak bunların hepsi halka açık değildir. Bunlar, genellikle üniversite kütüphaneleri tarafından elde edilerek kendi kullanıcılarına şifre ve kullanıcı adı ile hizmet vermektedir. Bazı özel okul kütüphaneleri ve özel araştırma kütüphaneleri de bu tür veri tabanlarına abone olabilmektedir. Ülkemizde halka açık olarak sunulan ücretli veri tabanları için önerilebilecek adres, mk.gov.tr yani Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi web sitesinde bulunan “veri tabanları” sekmesidir. Buradaki ücretli bilgi kaynaklarına, “ücretsiz” kütüphane üyeliği ve e-devlet girişi ile ulaşmak kolaydır.

Doğru bilgiye hızlı ve güvenilir şekilde yasal yollarla ulaşmak işte bu kadar zahmetsiz olabiliyor. Yeter ki Bilgi ve Belge Yönetimi uzmanlarına yani kütüphanecilere ve arşivcilere başvurun. Bir ricamız da bilim insanlarına: lütfen yayınlarınızı açık erişim ile paylaşmaya devam edin. Bu sayede insanımız doğru bilgiye hızla erişebilsin, açık erişim ve açık bilim ile Türkiye’nin her alanda öncü çalışmalara imza atması desteklenebilsin.

TÜRK GÜMRÜK HATTI

Geçen hafta 9 Mayıs Avrupa Günü’nde Cumhurbaşkanlığı kararı ile bir belge imzalandı. Pek gündem olmadı ama bu küçük gibi görünen adımlar aslında büyük resmin birer parçalarılar. Bu karar, Türk devletleri teşkilatı hükümetleri arasında birleştirilmiş gümrük hattı kurulmasına ilişkindi. 5 Mart 1995 tarihinde yapılan Ortaklık Konseyi toplantısında alınan karar uyarınca Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmişti. Üstelik bu anlaşma için müzakereler 2 yıl boyunca sürmüş ve gümrük birliği sağlanınca da biz Türkiye olarak kendimizi Avrupa’ya yaklaştığımızı sanmış ve sevinmiştik. AB ile yapılan anlaşma da elbette küçümsenmez ancak yerimizi tam olarak nerede gördüğümüzle ilgili uzun zamandır sıkıntı yaşadığımız Avrupa’ya ve Avrupalılara olan merakımızdan dolayı bir yanımız hep güdük kalmıştı. Türk devletleri ile gümrük hattı anlaşmasının yapılması kadar doğal bir durum olamazdı. Çünkü biz Türkler ne doğu medeniyetine aitiz ne de batı medeniyetine aitiz. Bizler Türk medeniyetine aitiz.

ARTI

Münazara

Okullarda münazara etkinliklerini çok önemsiyorum. Bu ve benzeri etkinlikler okulda derslerin haricinde yer verildiğinde çocukları motive ediyor. Derslerine de heyecanla sarılmalarına neden oluyor. Çocuklar da çok mutlu oluyorlar. Kendi yeteneklerini ortaya çıkarıyorlar, kendilerini keşfediyorlar. Ayrıca tartışmanın adabını öğrenmeleri, farklılıklara saygı göstermeleri gerektiğini de anlıyorlar. Kızım okuduğu ortaokulda yapılan sınıflar arası münazara etkinliğine katılmış. O gün bunu bana heyecanla gelip anlattı. Okulun çok keyifli geçtiğini söylemesi çok olağan bir durum değildir. Bunu artı hanesine taşımak istedim.

EKSİ

Doğru iletişimin engeli

İletişimin en büyük engeli gürültüdür. İletişim kuramlarında açıklanan bir kavram olarak gürültü hepimizin anlayacağı gibi etraftaki gürültü veya telefonla konuşurken bir anda başka bir hattın araya girmesi gibi ilk zamanlar insanların yaşadıkları şeylerdi. Gürültü faktörü bugün hala var. Diyelim ki bir kafede oturuyorsunuz ve arkadaşınızla derin bir sohbete dalmışsınız ve bir anda caddeden geçen araçtan yüksek sesle acayip bir müzik sesi yankılanıyor ve siz o anda önemli bir kelimeyi kaçırdıysanız iletişim kopmuş oluyor. Tekrar başa almak veya o anlatıcının anlatacağı şeyi baştan alması imkânsızlaşabiliyor. Derin sohbetin büyüsü bozuluyor ve aynı hararetle aynı iletişimi kuramıyorsunuz. Günümüzde sosyal medyada çıkarılan kıyamete de gürültü desek yeridir. Üstelik bu psikolojimizi de tamamen alt üst eden bir gürültü. Çünkü elimizdeki araçlarla sürekli bombardıman halinde doğruluğu ispatlanmamış bir sürü malumat önümüzden akıp geçiyor. Bu haber gürültüsü içerisinden sakince bir haberi ayıklamak onu anlayarak özümsemek ve haberi paylaşmak mümkün olmuyor. Artık haber yok, içinde hiçbir değer yok ve önümüze getirilen tüm bu haber gürültüsü içinde hem sağır hem kör olduk ve beyinlerimiz de artık algı istilası içinde doğru iletişimi kuramayacak hale geldik.

NANKÖRLÜK

Nan ekmek demektir. Körlük malumunuz görme yetisi olmayana deniyor. Bir de gördüğü halde kalbi görmeyenler var. Nankörlük işte kalp gözüyle göremeyenler için söylenmiş bir kelime. Bu durumda ekmeğe, nimete kör bakana nankör diyoruz. Nimete, eline verilen, eline geçenlere karşı görmezlikten gelmek demektir ki, bu şükürsüzlüğe gider ve sonucu büyük hüsrandır. Öte taraftan nimeti veren yaratıcı olduğu kadar nimete aracı olan bir kul var. O kulu görmezlikten gelmek de nankörlüktür. Yapılanları, güzellikleri ısrarla inkâr etmek ya da olanları karartmak işte kalplerin kararmış olduğunu gösterir. Ona bir şeyi göstermek imkânsızdır. O yüzden muhasebe diyoruz ya hep; geldiğimiz yeri bu yere gelirken bize destek olanları bir şekilde öyle ya da böyle emeği olanları görmezlikten gelmek bir gün bana da nankörlük edin demekten farkı yoktur. Aman dikkat! Ben nankör müyüm diye kendinizi muhasebeye çekin kalbinize gelen cevaba bakın.