Bu hafta en çok tartışılan kişilerden biri Trump idi. Haftaya Trump'a karşı düzenlenen başarısız suikast girişimi ile başladık ve haftayı Trump'ın Cumhuriyetçi Partiyi nasıl ele geçirdiğini gözlemleyerek bitirdik.
Suikasttan sadece iki gün sonra, Biden Covid’e yakalanmış hasta yatağında yatarken ve Demokrat Parti başkan ile devam edelim mi, etmeyelim mi, etmeyeceksek kimle edelim filan diye birbirini yerken Trump, kurşun sıyıran kulağı bandajlı Cumhuriyetçi Parti Kongresinde Partinin başkan adayı olmayı kutluyordu. 1.5 saatlik teşekkür konuşması Trumpizm ve Trumpmania sözcükleriyle bölünüyordu. Partililer ABD diye de bağırıyorlardı, MAGA ibaresi her yerdeydi. Gözlemciler, bu coşku anlarını bir ideolojinin (eleştirenler için Amerikan Faşizminin) doğuş anı olarak yorumladılar. Amerikan Faşizminin doğuşunu Trump ile ilişkilendirmek -Trump’dan çok önce var olan bir olgu olduğu için de- aşırı bir yorum, ama kabul etmek zorundayız Trump Cumhuriyetçi Parti’den üst üste üç defa aday olmayı başarırken, Partiden daha büyük bir hale geldi ve Trumpizm partinin temel ideolojik yönelimi oldu.
Trump, Trumpizmi kontrolde tutmaya çalışıyor
Trump’a yapılan suikast, nasıl bir siyasi şiddet vakasıydı, bir iç terörizm hamlesi miydi yoksa Trumpizmin yaratıcısının sonunu herkese göstermek isteyen cezalandırıcı stratejik düzeyde planlı bir eylem miydi, yıllarca bu sorunun cevabını tartışacağız. Sonuçta Trump’ın ve tabi Trumpizmin bir siyasi varoluş savaşı verdiği bir anda gerçekleşti, ABD kamuoyu ve (kabul etmek istemeseler de) elitleri ve belki müesses nizamı bölünmüşken gerçekleşti. Bu yüzden eylemin kendisi ve sonucu büyük bir siyasi anlam taşıyor. Üstelik sonucu, biraz da kaderle ilgili. Trump mucizevi olarak suikast girişiminden kurtuldu. Sonuçta uzun bir süredir siyasi olarak bir anlamı olan ve olmayan suçlamalarla yargılanan ve hüküm alan bir eski başkandan bahsediyoruz yani Trump’ın ifade ettiği ve karşıtlarının da kabul ettiği üzere Trump’ın siyasi hayatının sona ermesi ile ilgili bir çaba var. Bu çaba içerisinde Trump tarzı popülizm nasyonal sosyalist hareketlerin halkçılık damarına, Trump da Amerikan Hitler’ine benzetiliyor ve topluma şöyle deniyor: Hitler’i durdurma şansınız olsaydı durdurmaz mıydınız? Bu kapışma içerisinde olayların kontrolün ötesinde sertleşmesi kimseyi şaşırttı mı gerçekten bilmiyorum. Trump ile beraber siyasetin “kontrolün” ötesine, olağanüstü hallere evrilmesi yeni değil. Kongre baskını bu tür bir kontrolden çıkma anıydı. Ama bu kontrolden çıkma anlarının siyasi bir güç gösterisine evrilmesi de çok kolay. Cumhuriyetçi Parti Kongresinde Trump’ın yaptığı konuşma aslında eski başkanın durumu farkında olduğunu ve kontrolü elinde tutmaya (yeterince kutuplaşma, daha fazla değil) özen gösterdiğini bize kanıtlıyor. Trump konuşmasında “sadece yarısının değil tüm ABD’nin başkanı olmak için yarıştığını” söylerken, ABD kamuoyunu toplumsal zeminde bölen bazı konulara, örneğin kürtaj meselesine açık açık girmemeyi tercih etti.
MAGA ve Vance
Trump’ın başkan yardımcısı olarak Vance’i seçişi de bu tür bir kontrol çabası olarak görülebilir. Genç bir siyasetçi Vance ve Trumpizmi eylemden söyleme benimsemiş görünen biri. İlginçtir, kariyerinin başında Trump’a yönelik çokça eleştiri yapmış ama MAGA’nın (Make America Great Again /Amerika’yı yeniden yüceltelim) ve America First (önce Amerika) anlayışının partide yeni- muhafazakarlık (Neo-Conservatism) karşısında güçlenmesi için çabalayan birisi. Dolayısıyla, Trump’ın dikkatini çekmiş, senatörlük yarışında desteğini almış ve eski başkanın sadakat testlerinden geçmiş. Bu seçim, bir anlamda Donald Trump’ın kendine karşı yarışmış ve MAGA dışında eğilimler gösteren figürleri elimine etme çabası, bir başka açıdan diğer Cumhuriyetçi eğilimlerle arasındaki fark zamanla bulanıklaşan MAGA’yı daha netleştirme, ete-kemiğe büründürme çabası. Bu noktada dört sihirli kelime ( işçiler, ekonomi, göç ve ilk olarak Asya) öne çıkıyor ve ilk ikisi (işçiler ve ekonomi) Amerikan halkının elit ile mücadelesinin bel kemiğini teşkil ediyor. Vance, Ohio ve Kentucky’de geçen fakir çocukluk-gençlik günlerini anlatan kitabını Yale'de okumuş, para kazanmış, Silikon vadisi ile ilişkiler kurmuş, yükselmiş ve şimdi de başkan yardımcısı olmuş bir Amerikan rüyası çocuğu olarak bu ortamda vitrine taşıyor; Trump gibi Amerikan orta sınıfı ve işçi sınıfı adına konuşuyor ve onlara Amerikan elit üstünlüğünün (MAGA ideolojisinde elit solculuğunun) parçası olmadan Amerikan rüyası yaşamanın mümkün olduğunu hatırlatıyor. Biden yönetiminin istihdam rakamları hiç kötü değil ama Amerikan orta/orta alt çalışan kesimin ekonomiden tuhaf bir memnuniyetsizliği var. Benzin ve gıda fiyatlarındaki artış bu kesimin günlük hayatını etkiliyor ve herkes Yale’e gidip Silikon Vadisi bağlantıları ile para kazanamayacağına göre iyi yaşamak için kriterleri araba-ev-barbekü üçgeninde sıkışıp kalanlar için Trump, MAGA ile beraber bu üçgendeki sıcak paranın artışını vaat ediyor. Amerikan enerji sektörüne yeniden can vereceğini söyleyen, Amerikan teknolojisini, iş yerlerini, üretimini ve istihdamı gümrük vergileri ile koruyacağını söyleyen Trump, kısa vadede ev ahalisinin cebindeki paranın nasıl artacağını açıklıyor. Orta ve uzun vadede ABD ekonomisinde hegemonik zenginleşme için daha karmaşık bir tablo ile baş etmek zorunda Trump-Vance ikilisi. Üstelik bu tablo dış politikada krizlere ve dünyanın diğer büyük güçlerine de dokunuyor ister istemez.
Dış politika için ne demek?
ABD dış politikası çerçevesinde Trump, Yeni Muhafazakarlığı reddetmiş görünüyor. Son derece önemli bir adım bu, zira Yeni Muhafazakarlık, Cumhuriyetçi geleneksel ilk önce Amerika stratejisini dış politika kriz dönemlerinde (örneğin 1970’lerin sonunda, örneğin 11 Eylül sonrasında) hegemonik mücadele çerçevesinde yeniden canlandırmayı başarmıştı. Yeni Muhafazakarlık ABD’nin askeri müdahalelerle küresel düzeni şekillendirmesine, riskleri ön alıcı şekilde caydırıp cezalandırmasına izin veriyordu. ABD askeri gücü, akıllıca ve sembolik önemde başarılar üzerinden bu caydırıcılığı ve cezalandırmayı tesis ettiğinde dünya düzenini ABD çıkarlarına uygun şekillendirmenin maliyetini yönetmek mümkün görünüyordu. Trump, maliyeti yönetmenin yeni bir yolunu bulmak zorunda. İki şeye güvendiğini hissediyoruz. İlki Rusya ile rekabetin yönetilebilir olduğuna duyduğu inanç. Ukrayna Savaşını gereksiz yere çıkmış bir savaş olarak değerlendirmesinin temel nedeni de bu. Trump’a göre bu savaş olmasa da Rusya sınırlandırılabilirdi. Putin ile de el sıkışılırdı, birbirimizi anlıyoruz filan denirdi, ne olacak ki. Benzer cümleleri Kuzey Kore için de kuruyor. Trump’ın Biden’ın Rusya politikasından hiç hoşlanmamasını bugünkü Batı-Rusya ilişkilerinin geldiği noktaya bakarak anlayabiliyoruz. Çünkü Ukrayna harbi, Rusya’nın sıkıştığı yerleri gösterdiği kadar Batı’nın sıkıştığı yerleri de gösterdi ve ironik bir biçimde Moskova’nın direniş ve belki de pazarlık gücünü artırdı. Rusya, Ukrayna savaşında Batı stratejilerine Küresel Güney’in ve Çin’in nasıl cevap verdiğini gördü ve kendini çok da yalnız hissetmedi. Bu nedenle Trump, Biden’ı en kötü ABD başkanı olarak nitelendiriyor. İkinci güvendiği şey, hegemonik vergilendirmenin gücü. MAGA’nın bir ayağı ABD’nin askeri ve kritik teknoloji alanında üstünlüğü tartışmasız şekilde elinde tutması ve bunun üzerinden üreteceği caydırıcılık. Trump aslında bu caydırıcılıktan müttefiklerin yararlanmasına peşinen karşı çıkmıyor. Sadece bu tür bir güvencenin bir ücreti olduğunu (ayni ya da nakit) müttefiklere hatırlatıyor. Avrupalılar, bu noktada hırsız ve beleşçi damgası yemişlerdi zaten. Son olarak Trump’ın keskin dilinden kırbaç yiyen Tayvan oldu. Tayvan önemli, çünkü bazı yorumculara göre Trump, önce Amerika stratejisine önce Asya ayağı ekliyor. Çin’i en büyük rakip, sınırlanması gereken gerçek hedef olarak görüyor. Cumhuriyetçi Parti Kongresi’nde yaptığı konuşmada 3 Dünya Savaşı tehlikesinden bahseden Trump, Asya’da savaşın hayaletlerinin gezdiğini söyledi. Bu “şahin” bakış açısına rağmen “eğer korunmak istiyorsa Tayvan, bunun bedelini bize ödemeli” açıklamasını da yaptı. Trump’ın kafasındakinin elektrikli araba batarya ve çipleriyle ilgili olduğu ve Tayvan’ın bu konuda otonomi ve dengeyi korumakla ilgili tavrını fırsatçı olarak gördüğü ortada. Trump’ın dünyasında fırsatçılık güçlülerin, askeri ulusal caydırıcılığa sahiplerin yapabileceği bir şey. Eğer yeterince caydırıcı ve güçlü değilsen, uslu uslu ödemeni yap ve Amerikan refahından payına düşenlere razı ol. Bu tür bir hegemonik uygulama için ABD’nin yeterince gücünün olduğunu düşünüyor Trump, mesele ona göre algı meselesi. Biden yönetimi ABD üstünlüğüne dayalı algıyı bozdu ve bu yüzden dünya herkese (Amerikalılar) dahil olduğundan daha karmaşık görünüyor.
Korku, “yenilebilir” üzerinden üretiliyor
Dünya Trump’ın varsaydığı kadar basit mi, bu sorgulanabilir. ABD Trump’ın varsaydığı kadar güçlü mü, bu da sorgulanabilir. O nedenle Trump’ın yenildiğini gösterecek daha dişe gelir bir düşmana ihtiyacı var. Göçmenler, bu düşmanı oluşturuyor. Onlar kontrolü zor hareketi temsil ediyor. Olumlu ve olumsuz varlıkları ile ev-araba-barbekü üçgeninin dışında, bu üçgene girmek için bekleyen farklılığı oluşturuyor. ABD’nin insan kazanı, birbirine değen üçgenlere ve onlara ayrılan paya alışık, yeni gelenlerin denklemi bozmasını istemiyor. Banliyö yaşamının huzurlu sıkıntısına batmış, işçi sınıfı erkek ve kadınlar göçmenleri gündüz canavarları gibi suç makinaları olarak hayal ediyor. Sanki ABD topraklarına doğru milyonlarca deli, mahkûm, suçlu akın ediyor, Amerikalılar zaten zor elde ettiklerini şimdi bir de bu “tehlikeli” kalabalıkla paylaşmak zorundalar. Trump, bu korkuyu çok iyi yönlendiren ve ABD’nin kazanacağı bu fantastik savaşı hegemonik mücadelede gelecek zaferin öncüsü gibi yansıtmayı başaran birisi. Dört sihirli kelime (işçiler, ekonomi, göç ve önce Asya) bir ABD başkanının seçilmesi için ne gerekiyorsa sağlıyor: para, iş, korku ve hegemonik vizyon. Üstelik bu tablo çizilirken Biden hasta yatağında, Kamala Harris ise bağışçıları ikna etme ziyaretinde. Cumhuriyetçi Parti’nin Trumpizm’e teslim olmasına şaşırmamalı. Ama diyelim ve iki hususu ekleyelim: 1)- ABD eliti güçsüz olduğu yerlerin farkında ama mücadeleyi bırakmış değil ve 2)- kendine çok güven, yarış bitmeden yarışın kazanıldığını varsaymak bazen siyasette geri teper.