Kimi konularda batılıların zihniyetini az-çok hepimiz biliriz. Bazı konularda kendini beğenmişlik had safhadadır.
Kültürel alanlarda dahil bu çatışmalar her daim gözümüze ilişir, durur. O kendini beğenmişlik kompleksi, bizim yaşadığımız coğrafyanın (Türk ve İslam) geçmişten bu yana sahip olduğu -günümüzde dahil- dini, sosyal-kültürel, edebi, askeri, ekonomik ve diğer çeşitli alanlarda çok değerli düşünce, bilim ve siyaset alanındaki insan kaynaklarına karşı da kendini gösterir.
Zihniyet olarak ezelden beri doğu kültürüne yan yan bakarlar... Ama çaktırmadan da faydalanmayı ihmal etmezler. Belirli klikleri, belirli özel alanlarda bunu kesinlikle yapar. Arşivleri gezer, okur, incelerler... Alttan alttan ve sessizce. Faydalı olacak bilginin, fikirlerin, maharetlerin, projelerin ıncığını-cıncığını araştırır, öğrenirler. Hatta çalarlar! Ama dillendirmezler, dillere düşürmezler. Sonra, bir güzel uygularlar da biraz makyajlayarak. Çakmasınlar diye.
Bu işlerin istisnaları da olur mu, olur. Her zaman öyle olmadığı vakitler yani.
'Kültür çatışması' da dediğimiz bu hallerinin sebebini kıskançlık veya ego kaynaklı bir 'ruh hali çekişmesi' diye de tanımlayabiliriz aslında. Bizim bu coğrafya değerlerine toptan bakış açıları üç aşağı-beş yukarı geleneksel olarak böyledir değil mi? Bu konulara dair 'ters köşe' olduğumuz çok az şey olmuştur... İstisnai...
İşte birazdan 'ters köşe' olduğumu düşündüğüm, (istisnai olduğunu da) bir konudan bahsedeceğim mesela... Bakalım, siz bu konuda neler düşüneceksiniz...
Gelelim o konuya... Bildiğiniz gibi, bizim buralarda da okunur elbet; Dünyadan çeşitli, tarihi, siyasi, dini kişiliklerin hatıratları, yazdıkları. Bilimsel ya da edebi diğer kitaplar. Dünya klasikleri... Tercüme edilmiş, kendi kültürümüz dışında birçok yabancı eserlerdir bunlar hasıla. Bazı eserler ve sahipleri adına ufak, tefek etkinliklerde yapılır hatta sevenlerince, bizim buralarda da... Çapı küçük, çapsızca yani... Hasıla bizler, Doğudan da Batıdan da okuruz... Bu tür çeviri eserleri... Bizlerin bu kadarını yapması, bunları okumamız elbet bana da doğal gelir... Ama sadece okumak, bilgilenmek amaçlı...
Amma velakin Batı zihniyetinin beni şaşırtan, ters köşe eden, bahsedeceğim konudaki halini anlamakta güçlük çekiyorum. Mevlâna Celaleddin Rumi konusunda. Çok seviyorlar onu. Hem de hayatlarına okudukları, anladıkları fikirlerini sirayet ettirecek kadar!
Son yıllarda Mevlana’yı keşfedip, bu kadar çok sevmeleri bana biraz 'anormal’ gibi geliyor. 'Okumaları' demiyorum, dikkat edin! Sevmeleri diyorum!... İşte bu iş kafamı karıştırıyor biraz... Kötü mü, değil tabii ki... Benimki yalnızca 'bunlar felsefelerine, geleneklerine ters düşen aykırı bir şeyi, niye yapıyor ki' hissi... Öyle ya hep aşağılarlar, sövüp sayarlar, hakaret ederler, sevip saymazlardı. Bir sürü örneği de var bunun. Ee şimdi ne oldu da bu iş Mevlâna için değişti. İlerleyen yıllarda bu durumun hikmet-i ilahisini -şayet var ise- hep birlikte daha net bir şekilde göreceğiz umuyorum... Tam bilemesem de var. Ama öngördüğümüz şekilde olağan bir şey değil bu bence... Teknolojinin gelişip, her yerde her şeyin duyulması, okunması yayılması vesaire ile bu işin bir alakasının çokça olduğunu da düşünmüyorum... Başka bir şeyler olduğunu düşünüyorum bu işin arkasında. Adını henüz tam olarak koyamasam da... Hissen yine tabii...
Bu kısmı geçelim şimdilik... Yıllar öncesinde Mevlâna ile ilgili çalışma yapan birkaç kişi de oldu. Bunu da biliyorum. Onlarda yabancı ülkelerdendi. Diyeceğim o ki; bu hali son yıllarda iyice gördüğüm, gözlemlediğim için aklımdan şu geçip dururdu; "Mevlâna, neden bu kadar çok bilinir, okunur ve sevilir oldu, bu hal bir araştırılsa yahu" diye, düşünüp duruyordum son yıllarda... Başka değerler vardı, Türk-İslam coğrafyasında, bu türlü... Ama neden iş Mevlâna’ya gelince bu kadar evrenselleşti. Giderek de yaygınlaşıyor. İşte benim aklımdan geçen bu sorunun cevabı niteliğinde bir araştırma yapılmış. Yurt dışında... Ama içime tam olarak sinmedi sıralanan maddeler gene de... Batılı Hristiyan zihniyet, hatta Yahudiler niye seviyorlarmış Mevlâna’yı, işin o kısmına geçelim şimdi...
Sevenlerine çeşitli sorular sorulmuş ve çıkan sonuç tasniflenerek maddeler halinde açıklanmış. Ha, bu arada araştırmayı yapanda bir o kadar ilginç kişilik! İran kökenli, Yahudi bir ailenin mensubu (!!!). Belki de şu an dünyada Mevlâna’ya bu kadar çok ilgi duyan, ateşli 'Mevlâna sever' 3-5 kişiden birisi (bizim buralar dışında). Mevlâna adına siteler açıyor, konferanslar düzenliyor, onun adına CD ve albüm çalışmaları yapıyor üstelik...
Shahram Shiva... Şair, Tercüman, yazar, programcı vs... On parmağında en az 6-7 marifet! Sitesini incelediğinizde görürsünüz...
Neyse efendim gelelim sadede... Bu adam okuyanlara Mevlâna’yı, neden niçin okuduklarını, okuduktan sonra ise ne anladıkları ne hissettikleri vb. gibi soruları sormuş. Ve aşağıdaki sonuçlara ulaşmış... Ben kısmen sorumun cevabını aldım. Kısmen diyorum çünkü madalyonun görünen yüzündeki bence bu. Arkası henüz meçhul kanımca... Yukarıda da izah ettim... Kafamda soru işaretleri var, neden, niçin Mevlâna diye?
- Farklı anlam seviyeleri; katılımcılar Mevlana’da çeşitli çeşitli anlam seviyeleri tespit etmişler. Aynı bir gülü sarmalayan yaprak katmanları gibi, Mevlâna’nın şiirlerinde de farklı farklı anlam boyutları keşfetmişler. Mevlana’yı okudukça ve öğrendikçe, onun derinliğini olduğundan daha fazlaca anladıklarını hissetmişler. Bunun sonucu olarak "daha derinlere yönelme" konusunda cesaret sahibi olmuşlar...
- Dost ve arkadaş hissi; Katılımcıların büyük çoğunluğu Mevlana’yı okurken onu bir dost ve arkadaş olarak gördüğünü itiraf etmişler.
- Mevlâna entelektüel değil: Din her şeyden önce bir duygu işidir. Bu gruptaki katılımcılar Mevlana’nın akıllarından çok, kalplerine, duygularına, iç alemlerine ve adeta kendilerine hitap ettiğini belirtmişler.
- Kişisel yol arkadaşlığı; Mevlana’yı okumak kişisel bir süreç olduğundan, varoluşla alakalı kişisel bir tecrübe edinmişler. Onun hayran olanlar, alemin ve kendilerinin anlamını arama, bulma sürecine katılmışlar. Adeta Kendisiyle yol arkadaşı olmaya çalışmışlar!
- Vahdet/Birlik: Mevlana’nın şiirlerinde akseden ahenk, beraberlik ve bütünlük onlara çok çekici ve ilginç gelmiş. “Kesrette vahdeti” keşfetmişler...
- Özlem ve hasret duygusu; Mevlana’nın şiirlerinde aşkın ve mutlak sevgiliye olan aşk, hasret ve özlem onları çok etkilemiş. Mesnevi'yi okuyarak ve hissederek Mevlâna’nın bu duygularına ortak olmayı arzulamışlar!
- Aşk İlişkisi; Araştırmaya iştirak edenlerden bazıları Mevlana’ya âşık olduklarını itiraf etmişler...
- Rehber ve mürşit; Bazı katılımcılar ise Mevlâna’yı kendileri için manevi bir rehber ve mürşit olarak gördüklerini vurgulamışlar.
- Çeşitli din mensupları arasında köprü; Katılımcılara göre Mevlâna, Batıda yaşayan Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında bir köprü misyonu görüyor. Mevlâna vasıtasıyla birçok Müslüman, ABD’de toplum nezdinde hüsn-ü kabul görmüş. Mevlana’yı okuyan, seven ve ona âşık olan birçok Batılı, ülkelerinde yaşayan Müslümanlarla güzel ve olumlu ilişkiler geliştirmişler. Mevlâna farklı kesimleri birbirine yakınlaştırmış. (Bu madde ilginç!)
- Rahmet ve huzur; Mevlâna Celaleddin Rumi'yi okuyanların ortak bir görüşü de onu her okuduklarında kalp ve gönüllerini bir huzurun kapladığını tecrübe etmiş olmalarıymış.
- Çeşitli toplumlarla birlikte yaşayabilme duygusu; okuyanlarda çok kültürlü, değişik toplumlarla beraber ve birlikte yaşama duygusunu, içselleştirip, belirginleştirmiş...
- Şiir sevmeyenler şiir sever olmuş; Bazı katılımcılar aslında şiir okumayı sevmediklerini, ancak Mevlâna Celaleddin Rumi’nin şiirlerini okumayı sevdiklerini özellikle vurgulamış!
Evet, Mevlâna’yı bilen, az-çok okuyan, manalı sözlerini anlamaya çalışan, seven biri olarak bu tespitlerin çoğuna katılıyorum... Ama katılmayı beklediğim çok daha önemli maddeleri de göremedim... İşte o eksikler, belki de kafamdaki kimi soru işaretlerinin cevapları idi... Şu son madde de çok ilgimi çekti, sevdim... Şiir meselesini... Bizde bu tür, benzeri bir çalışma, bir araştırma yapıldı mı, onu da bilmiyorum. Henüz araştıramadım. Yapılsa ne tür sonuçlar çıkardı acaba? Merak etmiyor değilim. Sağlıcakla kalın...