Toplumsal yaşamı ahlak odaklı bir düzenden çıkar odaklı bir düzene eviren modernitenin pençeleri, en küçük yerleşim yerlerine kadar uzanmış maalesef.

Yeniden köydeyiz. Evin tadilatı devam ederken köy, köylü ve şehirden gelen ustalarla yoğun iletişim halindeyiz. Birlikte yaşarken, iş yaparken ve çalışırken daha yakından gözleme ve tanıma imkanı buluyoruz köy yaşamını. İnsan ilişkilerinde düşünce ve davranışları yöneten güçler arasında menfaatin ilk sıralara yerleştiğini üzülerek izliyor ve yaşıyoruz.

Toplumsal yaşamı ahlak odaklı bir düzenden çıkar odaklı bir düzene eviren modernitenin pençeleri, en küçük yerleşim yerlerine kadar uzanmış maalesef. Gösterişe, yarışa, süse, tüketmeye ve kendi çıkarına odaklanmak insanı manadan uzaklaştırıyor. Maddenin peşinde koşarken manayı unutan bir nesil ile karşı karşıyayız. Elinde akıllı telefonla atın üstünde yol alan delikanlı etrafını görmüyor bile. Sohbetlerin ana konusu ya kişisel çıkarlar ya da benlik yarışı. Dünya varlığı şehirliler gibi köylünün de gönlüne girmiş ve kalpte taht kuranın yeri daralmış.

İnsanı kendinden alan güzelim doğayı, hayret uyandıracak davranışları ile hayvanları, gecenin karanlığını güne çeviren ve tane tane sayılacak kadar yakın duran yıldızları, kendi yatağında usulca akan dereyi, her biri bir şeyler söyleyen ovaları, tepeleri, dağları…

Doğanın güzelliklerini gören, bu güzelliklerle coşan, âlemle iletişim kuran, ötekine emanet olan, ötelerin ötesine göz kırpanlar azalıyor. Modernitenin zorladığı standartlaşmanın ve sıradanlaşmanın ayak sesleri, köylerden bile hissedilir hale gelmiş.

Eski köy odalarında asaleti ve saygıyı sergileyen davranışlar, ahlakın adeta bütün hücrelere enjekte edildiği dilden dile dökülen hikâyeler anlatılırdı. Mananın derinliğine götüren menkıbeler, kültürü, geleneği, hakkı, adaleti içeren yaşanmış hikâyeler aktarılırdı. Hayal gücü, düşünme, araştırma ve kendini ifade etmeyi sağlayan diyaloglar yaşanırdı. İnsana insanı öğreten yanık Anadolu türküleri, zihinlerde yeni marifet kapıları açardı. Bütün bunlar yerini malayani ve faydanın peşindeki konuşmalara, benliği yücelten mal yarışına dönüşmüş maalesef. Tam da modernitenin hedeflediği pragmatik yani fayda odaklı yaşam modeli gibi.

KİŞİSEL MENFAAT

Kişisel menfaati önceleyen faydacılık, insanlık tarihi kadar eskidir. Çünkü faydacılık temel bir kişilik özelliğidir. Diğer kişilik özellikleri gibi genetik yolla ve çevresel öğrenme ile gelişir. Dolayısıyla bazılarımızın kendi menfaatini daha önde tutma eğilimi daha güçlü iken bazılarımızın değildir.

Sorun şudur ki egemen güçlerin biçimlendirmeye çalıştığı küresel dünyada faydacı davranış, toplumsal yaşamın merkezine yerleşiyor. Ve toplumsal hayatın merkezinde yer alması gereken sağduyunun ve ahlakın alanı daralıyor. Sosyal hayatı zedeleyen bir davranış olarak menfaat ve faydacılık giderek aleniyet kazanıyor hatta tercih edilen, övgü alabilen bir davranışa dönüşüyor. Ahlak ise aşınıyor. Öz olan ahlak zayıflarken biçim olan fayda güçleniyor. Aramadan bulmak, çalışmadan kazanmak isteyenler çoğalıyor.

Kişisel menfaati öne çıkaran davranış alışkanlığı, hayata sadece fayda penceresinden bakan felsefi yaklaşımların ürünüdür. Tarihçesi Antik Yunan filozoflarından Epikür’e kadar giden, Filozof Machiavelli’nin, amaca ulaştıran her yol mübahtır görüşüyle şekillenen ve William James’ın öncülüğünde bir felsefi görüşe dönüşen pragmatizm, günümüzde tüm yaşamı kuşatmaya başlamıştır.

Bu görüşe göre doğruluk ve gerçeklik, insanın bireysel kanaatlerinin ve davranışlarının sonucudur. Dolayısıyla insanı, diğerlerinden ayıran, öne çıkaran ve kişisel fayda sağlayan davranış ahlaklıdır. Diğer bir ifade ile pragmatik felsefeye göre davranışın sonunda bir fayda varsa bu davranış doğrudur. Başta Amerika olmak üzere Batı dünyasında bu anlayış modernite rüzgârıyla bir yaşam biçimi halini almış ve küresel dünyada hızla yayılmıştır.

HAZ ARAYIŞI

“En değerli davranış, en çok fayda sağlayan davranıştır” ana temasına sahip Faydacılık felsefesinin, en çok eleştiri alan yönü bu faydanın kime ait olduğu noktasıdır. Pragmatik bakış açısı, faydanın bireyselliğine dayandığından ciddi biçimde eleştirilmiştir. Çünkü ötekinin faydası ihmal edilmiştir. Hâlbuki ötekinin faydasını gözetmek, evrensel ahlakın temel bir ilkesidir. Zira doğru kişilere göre değişebilir ama gerçek bir tanedir. Asıl olan kişilerin bireysel doğruları, kişilerin bireysel çıkarları değil bütünü kuşatan gerçek ve bütünün faydasıdır.

Davranışın sadece sahibine sağladığı fayda yönü ile değer görmesi, hazzın ve benliğin şahlanmasına yol açar. Bu, bireyin ve toplumun psikolojisi bakımından son derecede tehlikelidir. Hayatı kişisel haz arayışına dönüştürerek normalleştiren ve bunu bir ahlak anlayışına çeviren faydacı davranış, bir virüs misali bireyi ve toplumu kemiriyor.

Evrensel ahlakın iyi, doğru ve güzel bulduğu şey, en çok insana en çok faydayı sağlayan davranıştır. Yani sağlıklı bir ruh hayatı için bütünün mutluluğu ve faydası, ferdin mutluluğu ve faydasından daha çok tercih edilmelidir.

Dolayısıyla günümüzde metropollerden köylere kadar sirayet eden bireysel fayda odaklı haz arayışının önlenmesi, aile ve eğitim sisteminin çok önemli bir ödevidir. Unutmayalım ki bireysel faydacı davranış arttıkça sağduyu ve ahlak azalır.