Röportaj 14.10.2018 03:00

'Amerika'da Benim Müziklerimle Yoga Yapılıyor'

'Adem ile dile geldin sırlarını söyledin, Havva ile nesil verip bizde visal eyledin. Habil-Kabil kardeş oldu, bize misal eyledin. İnsanlığın fıtratını apaşikâr eyledin.' diyor Ömer Faruk Tekbilek… Ömrü müziğe ve Allah'a adanmış bir hayat öyküsü…
'Amerika'da Benim Müziklerimle Yoga Yapılıyor'

Şafak GÜVEN

Adana’da dünyaya gözlerini açan, önce İstanbul sonrasında da Amerika’da müzik serüvenini zirveye taşıyan dünyaca ünlü müzisyen Ömer Faruk Tekbilek, İBB Uluslararası Öğrenci Ofisi’nde sorularımızı yanıtladı.

Konseriniz öncesi sizinle sohbet etmek bizleri heyecanlandırdı. Sahneye çıkmadan önce hep derler ya ilk günkü gibi çok heyecanlanıyorum. Gerçek bir sanatçının neler hissettiğini duymak isteriz?

Çok doğru sahneye çıkmak büyük bir sorumluluk, ancak bu korkulu bir şey değil. İnsanlarla bir şeyler paylaşacaksın üzerinde onun mutlu bir huzuru oluyor. Sinirlilik ve gerginlik yerine heyecanın, bir duygunun olması gerekiyor. O da var tabi ama korkulu bir heyecan değil de hoş bir heyecan.

Sahnede çok rahat olduğunuzu söylüyorlar, çaldığı anda uyuyor vaziyette gözlerini kapatır diyorlar?

Ben onu kendime alışkanlık yaptım. Hem beni rahatlatıyor hem de daha iyi konsantre oluyorum. Çünkü sahneye çıktığımda binlerce göz bana bakınca bende gözlerimi kapatıp neyimin içine üflüyorum, nefes beni çok rahatlatıyor. Hocam hep derdi evde pratik yaparken sahnedeymiş gibi hissedeceksin, sahneye çıkınca da evdeymiş gibi. Gözlerimi kapatınca herkes gidiyor kendimle baş başa kalıyorum. Elimden ne geliyorsa, bir şey ispat etmek zorunda değilim, ne hissediyorsam insanlara onu vermeye çalışıyorum.

2017 yılında çıkardığınız, ‘Love Is My Religion’ albümü var. Albümde dünyada en çok izlenen Avatar’ın prodüktörü Amotz Plesner ile çalışmışsınız. Bu çalışmalar bizim ülkemizde yeteri kadar  tanıtıldı mı? Dünyada çok tanınıyorsunuz ama Türkiye’de tam aksine… Bunun sebebi nedir?

Ben uzakta olduğum için pek bu tarafla ilgilenemiyorum. Yapıyorum, taşı atıyorum, gerisini Allah’a bırakıyorum. Ama dediğiniz gibi bu durum birazda dünyanın durumundan ve politikamızdan… Bölgemizdeki malum durumlardan dolayı oluyor. İnsanların konsantre olduğu değişik problemler oluyor, bizim sektörümüzde eğlence sektörü olduğu için haliyle etkileniyor. Tayfun kardeşim (menajeri) benim buradaki menajerim sağ olsun elinden geleni yapıyor, Sezai kardeşim (Sezai Şengönül) yardımcı oluyor. En iyisini Allah biliyor biz elimizden geleni yapıp geriye çekiliyoruz. Rahmanın işi yavaştır ama emindir. Bizler bir an önce olsun isteriz. Ama ben tevekküldeyim, vazifemi yaptım yolladım. Konserler yapıyoruz, gidip çalıyoruz insanlarla bir arada oluyoruz.

Ömer Faruk Tekbilek denince arada bir iyi salonlarda konser veren ve konser vereceği zamanda her yerde ismi duyulan, reklamı yapılan ama konser bittikten sonra nerede diye sorulmayan bir isim. Neden böyle oluyor?

Hayatın akışı diyelim biz buna. Burada yaşamadığım için onun da etkisi tabi bu. Eğer burada yaşasam haliyle etkinlikler olacağı için devamlı medyada olacaktım. Ben bana düşen görevi yapıyorum. Niye olmadığı tarafıyla ilgilenmiyorum. Ben sadece elimde geleni yapıyorum.

Müzik yolculuğunuz istediğiniz gibi gidiyor mu? Hayal ettiğiniz yolda mısınız?

Bazen düşünüyorum da sübhanallah diyorum. Bana ne güzel yol verdin diye Allah’a çok şükür ediyorum. İstanbul’a geldim, ikinci gün Ahmet Sezgin, Orhan Gencebay, Nuri Sesigüzel bütün herkesin albümü için çaldım. Stüdyo müzisyeni oldum.

“10 yılım Orhan Gencebay’la 
yanyana geçti”

Yeri gelmişken sormak isterim. İsminizi internete yazdığımız anda hep Orhan Gencebay ile fotoğraflarınız çıkıyor. Farklı bir bağınız var, yakın mısınız?

10 yıl beraber çalıştık. Ben onun yazıhanesinde kaldım. Ahmet Sezgin’in baş bağlamacısıyken bana sordu. “Hayırdır Adana’dan geldin nerede kalıyorsun” diye. Ben dedim ki “abi müzisyenler kahvesine takılıyorum.” “Ne yapıyorsun gel benim yazıhanede kal zaten her haftada çalıyoruz” dedi. O zaman plaklarada başlamıştık. Onun plakları için de çalıyordum. Bizler uzun süredir varız bu piyasada. 12 tane cd’im oldu. En son albümüm 2017’de ki Love Is My Religion.

Şu an hazırladığınız bir albüm var mı? Yoksa biraz daha bekleyecek misiniz?

Son albümüm bayağı sürdü uzun bir aradan sonra çıkarttık. Şimdi tabi gelecek albüm için de biraz beklememiz lazım. Dün yeni bir beste daha yaptım ‘Hindi Sufi’ diye. Orhan ağabey de öyle yapardı, basar teybe çalardı. Daha sonra dinler, “aa ne güzel motifler olmuş” derdi. Ben de öyle başladım.

“Ney benim hayat gücüm”

Her albümünüzde din ve Allah aşkı ile ilgili mesaj var ‘Dinime aşığım’ mesela, ‘Sufi’ diyorsunuz başka dini motiflerde var. Ama öteki taraftan da Ney’de batı sanatını yakalayabilmek için ekstra ayrı bir delik koydunuz?

Ben ona dört köşe diyorum. Formatı bulduk, baktık ilk cd’ye ne yapmışız dedik. İlahiler çok tutuldu teklifler gelmeye başladı. Kanuni’nin hayatının anlatıldığı bir dizi yapıldı. İlahi motifler söyledik. Hatta Ayosofya sahnesinde dediler bir din adamı çağıralım okusun bende okurum dedim. Daha sonra romantik parçalar söyledik. Daha sonra folklorik parçalar söylemiştik.  Ben üç aşkı anlatıyorum ilahilerde Allah’a olan aşkımız, romantik olanlarda birbirimize olan aşkımız, folklorik olanlarda hayata olan aşkımız dördüncüsü de dediğim gibi diğer kültürlerden insanları çağırıyorum. Ortak ne yapabiliriz. Bu formalite hep aynı onun için bu köşe aynı dörtlüyoruz. Her seferinde de dediğim gibi sufi parçası, romantik, folklorik, oluyor. Zurna çalıyorum.... Bu format her zaman var. Parçalar değişiyor, yeni melodiler çıkıyor. Ancak format olarak ilahi, romantik, folklorik oluyor.

Ney üflemek sizi rahatlatıyor mu? Birçok enstürmanı çalabiliyorsunuz. Ney birinci sırada mı?

Ney benim hayat gücüm. Ney benim için birinci sırada nefesimle direkt temasa geçilmesi ve melodinin çıkması beni çok etkiliyor. Elbette benim maslahım, hoş tutkum. Sufiler de öyledir, ilk bunu öğrendim ve Eyüp aleyhisselam misali kötü de gelse iyi de gelse her şeyde Allah’a sığınacaksın, Allah’a şükredeceksin. Ben konserim bittiği zaman ilahileri okuduğumda bile insanların beni alkışladığını görünce elhamdülillah rabbil alemin diyorum. İçimden geliyor, ben dinimi hissediyorum ve şükretmem lazım. Duysunlar Allah’tan başka bir şey yok yani benim için aşk.

İleride  belki senaryosu, müziği size ait bir film yapabilirsiniz?

Benim aslında hep hayalim müzikal bir filmde oynamak olmuştur, ölmeden inşallah nasip olur.

Belki kendi hayatınızı oynarsınız aklınızda öyle bir düşünce var mı?

Düşünen biri olursa yaparsa yaparız iyi olur. Ayrıca insanlara da örnek olur. Her hâlükârda teslimdeyim, hoşnutum geriye çekilmeyi öğrendim, düşünmemeyi öğrendim. Boş, boş olmak.

Çok fazla sorgulamamak mı?

Hem de hiç! Dışardan hiçbir şey ummuyorum. Zaten umduğun müddetçe sükuta hale uğruyor insanoğlu. Dua ederken Allah’ım bana bunu ver. Yunus’un dediği gibi ‘bana seni gerek seni senden ne isterim. Bana ne güzel şeyler verdin, vücudum bu aklım, ailem, ben daha ha ya ederim senden bir şey istemekten. Sen sadece sahip olduklarımın farkına vardır beni. Şükürden ayrılmayayım sultanım.”

Adana’dan Amerika’ya yolculuk nasıl oldu?

İşte Allah’ın hikmeti. İlk İstanbul’a geldim. 1976 yılında Amerika’ya turne oluyordu. Önce Almanya’ya gideceğiz ama masraf olmasın diye sen döneceksin dediler. Ben daha önce yurtdışına çıkmadığım için Almanya’yı kabul ettim. Paris’teyken son konserde ben Muzaffer Akgün, Şadan Adanalı üç kişiye çalıyorduk. Bediha Demircan çıkınca da ben ona bongo çalıyorum, Vedat da bağlama çalıyor bir de kemancı var. Bediha Demircan kavga edip kaçtı. Adam dedi ki Amerika’ya gideceğiz. Hemen Türkiye’ye gelip rahmetli Selvi Ünderan’ı bulmuş. Kocasıda kanun çalıyor aldı getirdi. Bir baktı ki kanun tın tın, bağlama tın tın seni de götüreceğim dedi. Amerika’da eşim ile tanıştım. Darbukacımız yoktu kardeşi gelip darbuka çaldı. O 16 yaşında ben 20 yaşındayım. Ben askerdeyken mektuplaştık. Birbirimizi sevdik ve evlendik.

Amerkadaki etkinliklerde size karşı ilgi nasıl?

Güzel her geçen gün daha da iyiye gidiyor. Biliyorlar ne yaptığımı. Şimdi Bahamalarda Yoga Center’ı var oraya gideceğim. Orada ilahiler okuyoruz. Sufi olduğumu biliyorlar ben de onların kültürünü biliyorum.

Yoga yaparken ilahiler mi okunuyor?

Meditasyon yaparken dinliyorlar. Benim müziklerimle meditasyon yapıyorlar. Krişnada desen temel aynı. 14 Şubat’ta Carnegie da çaldım. Carnegie Hall çok prestijli bir yer. İlk etnik müzisyenlerin konseri  800 kişilik bir yer. Hatta bizim kanuncu Hasan geldi. Arkadaşlar Carnegie Hall’da çalmak için üç şey vardır dedi. Pratik, pratik, pratik… Ömer Faruk da dedi maşallahı var. Hala daha kendimize bir şeyler katmak için çalışıyoruz.

Türk izleyiciler sizleri bir daha ne zaman izleyebilir?

Yaz aylarında öyle bir plan var. Ben her zaman hazırım.

“Tarih boyunca bunları yaşadık”

Buraya temelli dönmeyi düşünüyor musunuz?

Artık dünya vatandaşı olduk. Amerika’da torunlarım var. Son zamanlarda vatanımı da çok özlüyorum. Evvelden diyordum ben gelmem falan diye ama özlüyorum vallahi. Bu memleket başka, onun için asırlardır paylaşılmamış. Çok bereketli bir yer burası. Politik durumlar biraz üzücü.

Son zamanlardaki politik gelişmeler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bakıyorum, seyrediyorum bu tarih boyunca süregelen bir şey bunların arkası kesilmez. Siyah-beyaz hesabı siyah olmadan beyaz olmaz. Kondisyon yaratıyor Allah bize ille bir şey olacak. Bu durumda biz ne yapacağız. Dıştaki insanları sorguladığımız zaman yanılıyoruz. Halbuki biz şu pozisyonda ne yapıyoruz. Olayı kötüye mi çeviriyoruz yoksa daha da güzelleştirip o ortamı güzelleştirebiliyor muyuz. İşin sırrı bu. Onun için dış ortam değişmiş, bozulmuş bunların hiç bir önemi yok. En son yazdığım beste ‘Adem ile dile geldin sırlarını söyledin, Havva ile nesil verip bizde visal eyledin. Habil-Kabil kardeş oldu, bize misal eyledin. İnsanlığın fıtratını AP aşikâr eyledin.’ Kardeş kardeşi öldürdükten sonra insanoğlu nankördür. İnsanoğlu zandadır. Kimi atlı, kimi uçar çift kanatlı kimse kimseyi yukarıya vurmayacak. Erdem bu olmalı.