Türkiye - Gündem 22.01.2022 05:25 Güncelleme: 22.01.2022 10:15

Batı Anadolu'nun ortak tutkusu: Pehlivan develer

Göçerliğin temelinde yer alan, bir asır öncesine kadar önemli bir taşıma ve seyahat aracı olan develer, günümüzde güreş için çıktıkları meydanlarda spor ve eğlencenin ötesinde, sosyal işlevler gören etkinliklerin de gözdesi.
Batı Anadolu'nun ortak tutkusu: Pehlivan develer

Batı Anadolu'nun köklü geleneği deve güreşleri, her yıl kasım-mart ayları arasında Çanakkale'den Balıkesir'e, İzmir'den Aydın'a, Muğla'dan Antalya'ya uzanan geniş bir coğrafyayı ortak bir tutkuda birleştiriyor.

Deve güreşi sahasıyla ünlü beldelerde karnaval havası estiren deve güreşleri, izleyenlere de benzersiz bir kültürel deneyim yaşatıyor. Güreş meydanına çıkacak devlerin bazı özellikleri taşıması gerekiyor. Yalnızca, "yoz" denilen tek hörgüçlü dişi develer ile "buhur" adı verilen çift hörgüçlü erkek develerin yavrusu olan ve "tülü" olarak adlandırılan erkek develer, güreş meydanı için "savran" adı verilen bakıcılar tarafından hazırlanıyor.

Soya dayalı olarak seçilen bir devenin meydana çıkması için güreşçi kanından olması, tülü (melez deve) olması, dişleri, yaşı gibi birçok önemli kriter rol oynuyor.

Becerileri kadar süsleriyle de ilgi çekiyorlar

Tülü develer, güreş öncesi sahipleri tarafından özenle hazırlanıyor. Meydandaki becerileri kadar süsleriyle de ilgi çeken devlere, aşırtma, ibik, aynalı arka süs ve boyunluk (muskalık) adı verilen süsler takılıyor, bir sanat eseri gibi görünen havutların (deve semeri) arkasına süslü bir bez üzerine yazılan isimleri asılıyor.

Kimi beldelerde tülü develer süslendikten sonra güreş öncesi davul zurna eşliğinde sokaklarda dolaştırılıyor.

"Ayak", "orta", "başaltı" ve "baş" olarak tanımlanan dört farklı boy ve kilo kategorisine göre yapılan güreşlerde develer, diğer güreşlerde olduğu gibi "pehlivan" olarak adlandırılıyor.

Güreş meydanına çıkarken "cazgır" adı verilen sunucular tarafından anons edilen develerin alandan galip ayrılabilmesi için rakibini kaçırtması, çaresizce bağırtması veya yere yıkması gerekiyor.

Develerin birbirine zarar vermemesi için "urgancı" adı verilen kişiler de meydanda görev yapıyor. Gerektiği zaman urganları kullanan bu kişiler, develeri birbirinden uzaklaştırıyor. Ayrıca develerin birbirini ısırmaması için de ağızları, ağız bağcılar tarafından bağlanıyor.

Güreş meydanında 3 tane orta hakem ve masa hakemi görev yaparak, gerektiğinde duruma müdahale ediyor.

Develerin mücadelesi sırasında ise çevrede karnaval havası esiyor. Deve sucuğunun pişirildiği büyük mangallar kuruluyor, izleyiciler güreşleri piknik masalarından heyecanla seyrediyor.

"İçgüdüleri çok yüksek ve duygusaldırlar"

Güreşlere Aydın İnciliova'dan "Karabiber" adlı devesiyle katılan kepçe operatörü Hakan Çetinkaya, deve güreşlerinin folklorik gösteri olarak yapıldığını, bunu "develerin kavgası" olarak nitelendirmenin doğru olmadığını, develerin, içgüdüsel bir eylemle güreştiğini söyledi.

Yaz aylarında develeri ot ve yem ile beslediklerini, korunaklı damlarda baktıklarını anlatan Çetinkaya, "Develer hiçbir şekilde bize veya başkalarına zarar vermez. Kış aylarında develerin kızma dönemleri vardır. Ağızlarından çıkan köpük de kızdıklarına dair belirtidir. Kuyruk vurup, dövünürler. Her hafta pazar günleri bu folklorik gösteri yapılır. Bunlarda herhangi bir menfaat, çıkar yoktur. Atalarımızın bize bir mirasıdır." diye konuştu.

Deve bakma işini severek yaptığını dile getiren Çetinkaya, "Çoğu insan deveden korkar, yanına yaklaşamaz ama biz severiz, sarılırız, okşarız. Bu hayvanların içgüdüleri çok yüksek ve duygusaldırlar. Kızgınlıkla bir hareket yaparsanız size küser, bunu da tavırlarından anlarsınız." dedi.

"İnsan kedisini, köpeğini nasıl severse ben de devemi seviyorum"

Deve merakının babasından kalma olduğunu ifade eden Çetinkaya, "Babam 1992-1998 yılları arasında meydanlarda pehlivan develeri güreştirmiş. Babam rahmetli olunca ben güreştirmeye başladım. İnsan kedisini, köpeğini nasıl severse ben de devemi seviyorum, küçükken bu sevgi bize aşılandı." dedi.

Bir devenin ortalama 7 yaşından sonra güreştirildiğini, azı dişlerini çıkartmadan, üstüne üşümesin diye çul havutu vurulmadan güreştirilmediğini anlatan Çetinkaya, her bir devenin yağlı güreşlerde olduğu gibi kendine özgü güreş sitili olduğunu, bazı develer kendini güreş konusunda geliştiremezken, bazı develerin yeteneğini sahibinin desteğiyle geliştirdiğini söyledi.

Develere olan ilginin tek kaynağının sevgi olduğunu ifade eden Çetinkaya, sözlerine şöyle devam etti:

"Sevmeyen bir insanı buraya getiremezsiniz. Hayvanseverler işin içinde olmadıkları için bilmiyorlar. Bu güreşlerde hayvanların birbirine zarar vermemesi için gerekli tüm tedbirler alınıyor. Saha görevlilerimiz develerin birbirini ısırmaması, sahada müdahale etmek için hazır bekliyor. Develeri biz zorla güreştirmiyoruz. Şimdi develeri salalım, yine kavga ederler. Biz tedbir almazsak daha kötü şeyler olabilir. Biz tüm tedbirleri alarak güreştiriyoruz. Güreşmedikleri takdirde hırçınlıklarının önüne geçip, zapt edemezsiniz, insan gücü yetmez."

Devesini ailenin bir ferdi gibi gördüğünü dile getiren Çetinkaya, "İnsan nasıl bir köpeğe evinde bakıyorsa, biz de develerimize zemini halı kaplı damlarda elimizden geldiği kadar güzel bakıyoruz. Canım sıkıldığı zaman devemin yanına gider, onunla dertleşip konuşurum." diyerek sözlerini tamamladı.