Ekonomi 27.10.2018 03:02 Güncelleme: 27.10.2018 13:38

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu: AB'nin Biraz Daha Kararlı Olması Lazım

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, "AB ile 18 Mart 2016'da imzaladığımız göç mutabakatı bugüne kadar başarıyla uygulanıyor. Rakamlar zaten verildi ama burada yaşayan Suriyelilerin ihtiyaçlarını karşılamak için AB'nin biraz daha kararlı olması lazım" diye konuştu.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu: AB'nin Biraz Daha Kararlı Olması Lazım

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Kartepe Zirvesi’nin açılışında yaptığı konuşmada, bölgede ve ötesinde çok ciddi sınamalarla karşı karşıya olduklarını ve bu sınamaların tek başına bir ülkenin ya da herhangi bir uluslararası örgütün çözebileceği düzeyde olmadığını, o nedenle çok ciddi iş birliği gerektiğini söyledi. Hoşgörüsüzlük, yabancı düşmanlığı, ekonomik krizlerin yönetilememesi, bölgede yönetilemeyen ülkelerin olmasının; terör, ırkçılık, İslam düşmanlığı, antisemitizm, Hristiyan düşmanlığı gibi yansımalarının olduğunu dile getiren Çavuşoğlu, bu yansımalardan birinin de göçmen düşmanlığı olduğunu ifade etti.  Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nce “Göç, Mültecilik ve İnsanlık” temasıyla bu yıl ikincisi düzenlenen Kartepe Zirvesi’ne katıldı. Bakan Çavuşoğlu, göç akınlarının göçmen düşmanlığı ve yabancı düşmanlığı gibi ırkçı akımların yükselmesini tetiklediğini aktararak, şunları söyledi:

“Göç konusunda birlikte hangi adımları atabilmeliyiz, yerinden edilmiş insanları da yeniden evlerine nasıl göndermeliyiz? Keza bizlere sığınan insanlara karşı hangi politikalarda başarılıyız hangi politikalarda yetersiziz? Tüm bunları çok iyi bir şekilde değerlendirmek zorundayız. Bugün bir dünya savaşı yok ancak İkinci Dünya Savaşı döneminden bile daha fazla insan evini terk etmek zorunda kaldı. Yaklaşık 70 milyon insan değişik sebeplerden dolayı evini terk etti. Bu sorunu tek başımıza çözemiyoruz ama önce sorunu çözebilmek için bu soruna nasıl bakıyoruz, hangi pencereden görüyoruz? Göç konusunu bir güvenlik meselesi olarak mı değerlendirmek lazım yoksa insani açıdan mı bakmak lazım?”

“GÖÇ SORUNUNA İNSANİ BOYUTTAN BAKMASINI ÖĞRENMEMİZ LAZIM”

“Güvenlik gerekli ama insani boyuttan bakmasını da öğrenmemiz lazım, ikisinin sentezini çok iyi yapmamız lazım. O zaman belki düzensiz göçle mücadele edebiliriz. Bugün yapmamız gereken esasen düzensiz göçle mücadeledir ama düzensiz göçle mücadele ederken kullandığımız terminolojiye çok dikkat etmemiz lazım. Bizim bakanlık da bakıyorum Avrupa Birliği’nin terminolojisini kapıyor, İngilizce tabiriyle ‘illegal migration’a biz karşıyız, onun yerine irregular migration (düzensiz göç).  Her göçmen suçlu değildir, her göçmen kaçak değildir. İnsan kaçakçıları vardır, kaçak yollardan ülkemize geliyorlar ama bunları suçlu olarak görmek doğru değil ama insan kaçakçılığıyla mücadele yaparken diğer taraftan ihtiyaç olan ‘regular migration’ dediğimiz kontrollü göçü de nasıl başarmamız lazım? Yerel ekonomik kalkınmanın istihdam ihtiyacı var. Özellikle Avrupa’da çok ciddi yaşlanma olduğu için ve sadece Avrupa üyesi ülkeler değil, yarın 10-20 sene sonra çok ciddi göçmene ihtiyaç duyacak. Ya ekonomisini yavaşlatacak o da çok ciddi bir felaket, o zaman kontrollü 
göçü nasıl başarmamız lazım?”

“İŞ BİRLİĞİ ÇOK ÖNEMLİDİR”

“Kontrollü göçü başarabilmemiz için kaynak ülkeler, transit ülkeler ve destinasyon ülkeler arasında iş birliği çok önemlidir ama göçmenin yaşadığı topluma kazandırılması ve entegre edilmesi de çok önemlidir. Entegre olamayan bir göçmeni suçlamak yerine son günlerde sorgulamaya başladığımız gibi ‘Entegrasyon politikalarımız nerede başarısız oldu?’ eğer buna bakarsak ve cevabını ararsak o zaman entegrasyon politikalarında çok daha başarılı oluruz. O zaman o göçmenler de ‘Acaba ben asimile mi ediliyorum?’ sorusunu kendisine sormaz, kendisini güvende hisseder ve daha çabuk entegre olur”

“PAZARDAN MAL SEÇMİYORUZ”

“Göçmen almak isteyen ülkeler Suriyeli göçmenler için çok detaylı bilgiler istiyor. Kontrollü göçü sağlarken seçicilik yaparsak bir kere bu insani değil, doğru bir strateji de değil. Neden o sorular soruluyor? Çünkü belli sayıda göçmen alarak ‘Ben de bir şeyler yapıyorum.’ deyip, 10 bin 20 bin kişi alıyorlar, bir de ödül alıyorlar uluslararası toplumdan. Biz daha öyle bir ödül alamadık. 33 milyar dolar harcadık ve toplamda 4 milyonun üzerinde mülteciye ev sahipliği yapıyoruz ama bunu yaparken kendisine uygun almak istiyor. Örneğin ağırlıkla Hristiyan bir ülkeyse Hristiyan olsun, Müslüman bir ülkeyse Müslüman olsun diyor, Yahudiyse Yahudi olsun diyor, mühendis olsun diyor, doktor olsun diyor.  O insanları almak isteyenleri götürün burada mülakat yaptırın ben şundan çok eminim ‘Aç ağzını kaç tane dişin kaldı?’ onu da soracaktır. Bu insani değil. Pazardan mal seçmiyoruz. Eğer kontrollü göçte samimiysek bu tür ayrımcılıklar entegrasyon politikalarınızda da başarısız olmanıza sebep olur ve sizi başka noktalara götürür.”

“NEDEN BU KADAR İNSAN EVİNİ TERK ETMEK ZORUNDA KALIYOR?”

“Madem dünyada bir İkinci Dünya Savaşı yok veya ülkeler arasında savaş yok neden bu kadar insan evini terk etmek zorunda kalıyor. Bu sorunun sebeplerini biz çok şekilde ortaya çıkarıp ve bunlara çözüm bulamadığımız sürece istediğiniz kadar kaçak göçle veya kaçakçılarla mücadele edelim, bunu durdurmamız mümkün değil. Eğer siz gidip sorunu yerinde çözmezseniz, o sorun size mutlaka gelir. Göç konusunda da öyle terör konusunda da öyle. Terörü de gidip neredeyse orada mücadele etmezseniz, yok etmezseniz bir gün o terör gelir ve sizi yaşadığını şehirlerde vurur.”

“ULUSLARARASI TOPLUMUN DAHA HASSAS OLMASI GEREKİYOR”

“İnsan haklarını düşünüyorsak şu anda istikrara kavuşturulmuş bölgelere dönen insanlara ne yapabiliyoruz. Onların günlük yaşam kalitesini biraz arttırmak için ya da temel ihtiyaçlarını karşılamak için su elektrik, sağlık, eğitim gibi ne yapıyoruz? Bu konuda ne kadar hassasız? Tamam Avrupa Birliği’nin bir politikası var. Dünyada da bu yaygın bir anlayış, ‘Siyasi çözüm olmadan, Suriye’nin yeniden inşası için para harcamayalım çünkü ne olacağı da belli değil. Şu andaki rejimi de teşvik etmeyelim.’ Ben de buna katılırım ama geri dönen insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak, o şehirlerin yeniden baştan sona yeniden inşası anlamına gelmez. En azından siyasi sürece kadar bu konuda birlikte çalışmak isteriz. Uluslararası toplumun bu konuda daha hassas olması gerekiyor. AB ile 18 Mart 2016’da imzaladığımız göç mutabakatı bugüne kadar başarıyla uygulanıyor. Rakamlar zaten verildi ama burada yaşayan Suriyelilerin ihtiyaçlarını karşılamak için AB’nin biraz daha kararlı olması lazım.”

BAKAN ÇAVUŞOĞLU SUUDİ MEVKİDAŞIYLA GÖRÜŞTÜ

ANKARA (YENİBİRLİK)

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Suudi mevkidaşı Cubeyr ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşmede, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi olayının aydınlatılması ve ikili ilişkilerin değerlendirildiği kaydedildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suudi Başsavcının olayla ilgili Türkiye’ye geleceğini açıklamıştı.

ÇAVUŞOĞLU, IRAK’IN YENİ DIŞİŞLERİ BAKANI EL-HAKİM’İ TEBRİK ETTİ

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu,  Irak’ın yeni Dışişleri Bakanı el-Hakim ile telefonda görüştü. Çavuşoğlu görüşmede, yeni görevi dolayısıyla el-Hakim’i tebrik etti. Irak’ta bu ayın başında yapılan seçimde ülkenin yeni Cumhurbaşkanı Berhem Salih olmuş, başbakanlık görevi Şiilerin bağımsız adayı Adil Abdulmehdi’ye, Dışişleri Bakanlığı görevi ise Muhammed el-Hakim’e verilmişti. Türkiye de Irak’ın huzur, güvenlik ve istikrarı ile yeniden imarı konularında Irak’ta güvenoyu alan yeni hükümetle birlikte çalışmaya hazır olduğunu bildirmişti.

‘Türkiye hiçbir ülkenin yapmadığını yapıyor’

Eski Yunanistan Başbakanı Papandreou, “Türkiye hiçbir ülkenin yapmadığını yapıyor şu an ve milyonlara kapısını açıyor. Bu muazzam görevi, sorumluluğu omuzlamak kolay değildir.” dedi.

The Green Park Kartepe Otel’de Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nce “Göç, Mültecilik ve İnsanlık” temasıyla bu yıl ikincisi düzenlenen Kartepe Zirvesi’nde konuşan Eski Yunanistan Başbakanı George Papandreou, Türk-Yunan ilişkilerinin birkaç sene önce biraz zorlayıcı olduğunu, neredeyse temas bile kurulmadığını fakat sonrasında birlikte çalışmaya başladıklarını söyledi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ortak çıkar ve endişelere odaklanmaya başladıklarını dile getiren Papandreou, şöyle devam etti: “İki ülke olarak ortak çıkarlarımız elbette var. Bu ortak çıkarlarımızı her iki tarafın da kazanacağı bir platforma oturtmak istedik. Nihayetinde Kıbrıs gibi zorlayıcı meseleler üstünde birlikte çalışmaya başladık. İki ülke arasındaki iş birliği çok önemli meyveler verebilir. Bu sonuçların oluşturacağı refah ve barış iki ülkeyi aşarak bölgeyi güçlendirebilir, bu göç dünyaya yansıyabilir, çok daha net ve iyi sonuçlar doğurabilir. Kosova zamanındaki Filistin meselesindeki iş birliğimizi hatırlıyorum, nüfusumuz hissedilmişti. Birlikte çalışabilirsek bu bütün bölgenin çıkarınadır. Bu mesajı elbette halklarımıza da aktarıyoruz ve vatandaşlarımızda pek çok farklı alanda birlikte çalışmakta. Ekonomimiz, turizm faaliyetlerimiz elbette tüm Avrupa’yı kapsayacak nitelikte. Bu ruhu, mesajı güçlendirerek geleceğe taşımalıyız. Meseleler, sorunlar üzerine birlikte çalışabiliriz. Bu mülteci krizi de bize gösteriyor ki bu iş birliği ihtiyacı, karşılıklı anlayış, diyalog ve anlaşmalar çok önemli. Geçmişte belki imkansız gibi görünüyordu ancak elde ettiğimiz sonuçları bu iş birliği olmadan başaramazdık. Bu zirve sadece mülteciliğe odaklanmıyor. Bu meseleler Avrupa Birliği ve Türkiye’nin ilişkilerini de doğrudan etkiliyor. çünkü artık mültecilik ve göç lokal meseleler değil.” George Papandreou, göçün artık baskı, zulüm, terörizm, korku, evinden yurdundan edinmeyle ilişkili olduğununu ve göçün böyle tanımlanmasını, algılanmasını istemediklerini belirtti.

“Türkiye milyonlara kapısını açıyor”

Ailelerin, kadınların, çocukların hayatlarının tehlikeye girdiğini, çocukların, kadınların denizlerde boğulduğunu, kendilerini tehlikeye attıklarını gördüklerini anlatan Papandreou, şöyle konuştu: “Yunanistan’daki diktatörlük zamanında biz de mülteciydik. Geçmişimizde biz de göç ettik, biz de mülteciydik. Bunu deneyimlemiş bir ülke olarak empatimiz büyüktür, desteğimiz hiçbir zaman bitmeyecektir. Türkiye hiçbir ülkenin yapmadığını yapıyor şu an ve milyonlara kapısını açıyor. Bunun kolay olmadığını biliyoruz. Bu muazzam görevi, sorumluluğu omuzlamak kolay değildir. Felaketlerden kaçan insanlara haklarını sunmaya çalışıyorlar. Hepimiz bunu yapmaya çalışıyoruz.”

Göçmenlerin, mültecilerin kendilerine sadece güvenli bir sığınak aradığına değinen Papandreou, “Sıfırdan temiz bir hayat kurmaya çalışıyorlar. Elbette yüksek rakamlar kolay değildir, hastaneler, okullar kamu alanlarının arttırılması ve onların da desteklenmesi gerekiyor. Avrupa Birliği tarafından bu sorunlar fark edilmiştir. Bazen nefret söylemleri doğsa bile bu söylemler karşısında mülteciler çifte zulüm, çifte kurban konumuna geçmektedirler. Toplumlarımızın kucak açması eğer söz konusu olmazsa, diyaloglar oluşturulmazsa bu sorumluluk ortak bir şekilde paylaşılmazsa çıkmaza gireriz.” dedi.

George Papandreou, mevcut uluslararası mültecilik sorununun yerel seviyede sınırlı kalamayacağını, çok taraflı ve uluslararası yaklaşımları bir araya getirmek zorunda olduklarını ifade etti. Bununla birlikte ekonomik ve sosyal sistemlerin kaynakları kurutmadan ekonomik ve sosyal kalkınmaya müsaade edecek şekilde değişmesi gerektiğini ifade eden Papandreou, “Herkesin sorumluluğu en üst safhadadır, herkes bu çözümün parçasıdır. Ben bu görüşü sonuna kadar destekleyeceğim ve deneyimlerimiz Türkiye-Yunanistan ilişkisinin bu noktada ne kadar önemli olduğunu da gözler önüne sermektedir.” şeklinde konuştu.

‘ALEVLER ÜSTÜMÜZE GELİYOR’

Kartepe Greenpark Otel’de gerçekleşen “Göç, Mültecilik ve İnsanlık” temalı Kartepe Zirvesi’nin açılış konuşmasını Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu yaptı. İbrahim Karaosmanoğlu, “ Bu yıl zirvemizin teması; Göç, Mültecilik ve İnsanlık. Bu konu hakkında, dünyanın dört bir yanında yüzlerce kurum, binlerce toplantı yaptı, yapmaya devam ediyor. Buna rağmen bu temayı tercih ettik. Zira yangın devam ediyor. Alevler üstümüze üstümüze geliyor. Bu yangını söndürme seferberliğine, entelektüel bir katkı sunmak istedik. Bu nedenle göç konusunu seçtik” dedi.

Soylu: Bu yıl 218 bin 950 düzensiz göçmen yakaladık

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Bu yıl 218 bin 950 düzensiz göçmen, 4 bin 569 organizatör yakaladık.” dedi.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nce “Mültecilik ve İnsanlık” temasıyla düzenlenen Kartepe Zirvesi’nin açılışında konuşan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Türk milletinin gerek Anadolu’daki bin yıllık varlığı süresince gerekse onun öncesinde hep iddialı millet olduğunu söyledi. Değerlerinin ve inançlarının kendilerine insanı merkeze almayı, vicdanlı ve merhametli olmayı söylediğini aktaran Soylu, “Göç, bizim için yeni bir şey değil. Tarih boyunca buna defalarca maruz kaldık ve hepsini vicdan ve merhamet çerçevesinde yönettik. Yönetme ifadesini bilerek kullandım çünkü Türkiye göçü önlemeyi değil, yönetmeyi tercih etmiştir.” diye konuştu.

Bu noktada Batı ile ciddi şekilde ayrıştıklarına dikkati çeken Soylu, “Türkiye’nin nüfusu 80 milyon 810 bin kişi. Halen barındırdığımız Suriyeli göçmen sayısı 3 milyon 587 bin 930 kişi. Oysa 500 milyon nüfuslu Avrupa Birliği’ndeki (AB) toplam Suriyeli mülteci sayısının yaklaşık 700 bin civarında olduğu söyleniyor. 2017 verilerine göre, bunun 518 bin kişisi Almanya’da ve aynı dönem için İstanbul’daki Suriyeli göçmen sayısı 537 bin. Yani sadece İstanbul, Almanya kadar, hatta Avrupa’nın dörtte üçü kadar göçmen ağırlıyor ve Batı’daki mültecilerin hemen hepsi çok büyük bir özenle seçiliyor.” ifadelerini kullandı.

“Her göçün son durağı vardır”

Soylu, Türkiye’nin göç ve mülteci politikasının, rastgele belirlenmiş, sadece kapıları açmaktan ibaret bir politika olmadığını vurgulayarak, şunları kaydetti:

“Göçü yönetmek sadece kamp kurmak, günde üç öğün yemek çıkarmak değildir. Bu elbette ki önemlidir. Hatta üzülerek görmekteyiz ki bunu bile yapmayan ülkeler var. Oysa göçü yönetmek, bu insanları yaratıcının emaneti kabul etmek, ihtiyaçlarını karşılamak, onların sosyal ve ekonomik hayata uyumunu sağlamak ve onları nihai hedeflerine ulaştırmaktır çünkü her göçün bir son durağı vardır. Onları ulaştırmalısınız. Eğer sizin ülkenizde kalmaya karar vermişlerse de bu işin altyapısını hazırlamalısınız.

Türkiye’nin Suriye ile olan sınırı tam 911 kilometre. Yani şu anda bulunduğumuz yerden Trabzon’un Çarşıbaşı ilçesine kadar. Irak sınırımız da 384 kilometre. Özellikle Afganistan göçünün yoğun olarak yaşandığı İran’la aramızdaki sınır ise 560 kilometre. Dikkat ederseniz sadece bu üç ülke ile aramızda bin 855 kilometrelik bir sınır var ve biz burayı göç dalgasına karşı kontrol etmek durumundayız. Ayrıca, bir de Akdeniz ve Ege Denizi, açılmak istenen koridoru büyük oranda kapattık ama bir de Karadeniz’de sorumluluk sahamız var. Kapımıza gelen insanların siviller olduğunu, aramızda tarih, akrabalık ve din bağımız olduğunu da aklımızın bir köşesinde tutalım ve bu insanların geldikleri yerde iç savaş, silahlı gruplar, küresel terör örgütleri olduğunu, şehirlerin harabeye döndüğünü, her şeylerini kaybettiklerini unutmayalım. Türkiye, göç politikasını bu veriler ve sorumluluklar üzerinde kurgulamak zorunda olan bir ülkedir.”

Türkiye’de kayıt altında olan Suriyeli mülteci sayısının 3 milyon 587 bin 930 olduğunu anımsatan Bakan Süleyman Soylu, Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği ile gerçekleştirdikleri ortak projeyle bunların 2 milyon 253 bin 85 kişisinin verilerini yeniden güncellediklerini, çalışmaların sürdüğünü söyledi.

“Bu yıl 4 bin 569 organizatör yakaladık”

İlk girişte hepsinin kişisel bilgilerini ve parmak izi kayıtlarını aldıklarını, bu bilgileri emniyetle paylaştıklarını aktaran Soylu, “Suriyeliler’in yüzde 5’i, yani 171 bin 640 kişisi, 8 ilde bulunan 14 geçici barınma merkezinde bulunuyor. Geri dönenlerin sayısı en güncel rakamıyla Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonlarının olumlu etkisiyle 270 bin 327’dir. Yani sürecin her aşamasına ve her noktasına hakimiz. Tabii ki bu dalgayı yönetirken işin yasal mevzuat ayağını, sosyal süreçlerini de planlamak durumundaydık. Bunun için bir dizi adım attık. ‘Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nu çıkarmak, Göç Genel Müdürlüğü’nü kurmak, Göç Politikaları Kurulu’nu oluşturmak ve 2016 yılındaki Uluslararası İşgücü Kanunu’nu çıkarmak, bunlardan bazılarıdır. Burada temel ilkelerimiz hem süreci her safhada kontrol edebilmek ve izlemek, hem de kanun dışılığa izin vermemekti.” diye konuştu. Soylu, Türkiye’ye gelen insanların toplumla uyumunu ve sosyal yaşantısını hukuki temele oturttuklarını anlatarak, Türkiye’nin göç yönetiminin en önemli başarılarından birisinin bu olduğunu dile getirdi.

‘45 bin 718 yabancıyı bu yıl sınır dışı ettik’

“Türkiye’nin önemli bir mücadele alanı da düzensiz göçtür.” diyen Soylu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu mücadeleyi hem o insanların mağdur olmaması, kıyıya vuran bebek cesetleriyle karşılaşmamak için yapıyoruz hem Avrupa sınırlarında veya çitlerin önünde mülteci akınları oluşmaması için veriyoruz hem de terör örgütlerinin besin zincirini kesmek için yapıyoruz. Düzensiz göç ve terör örgütleri arasında simbiyotik bir ilişki var. Düzensiz göç kafilesi bir yere kadar DEAŞ tarafından getiriliyor, oraya ödeme yapıyorlar, oradan PYD/PKK alıyor, ona ödeme yapıyorlar, oradan başka aracı çeteler alıyor ve bu silsile gidebildiği yere kadar gidiyor. Yalnız bu yıl 218 bin 950 düzensiz göçmen, 4 bin 569 organizatör yakaladık. Bu düzensiz göçmenlerin 182 bin 151’i Suriyeli değildir. İçlerinde Afganistan ve Pakistan ilk sırada geliyor. 45 bin 718 yabancıyı da bu yıl sınır dışı ettik. Yunanistan’a kara ve denizden geçiş miktarı bu yıl için 37 bin 886’dır. Bu sayı 2015’te 857 bin 363’tü. Günlük ortalama geçişlerde 2015’te 8-9 binleri görmüştük, bu yıl için ise 86 seviyesine gerilemiştir. Yunanistan’a geçerken karada ve denizde yakalananların oranı 2015’te yüzde 10’du, bu yıl için bu sayı yüzde 54 olmuştur.”