Röportaj 01.02.2020 08:00 Güncelleme: 01.02.2020 08:06

FARKINDALIK YOLUNDA BİR YOLCU: İzzet Memi

Tıp doktoru, eğitmen, yazar, oyuncu.. Son 4 yıldır; akıl, irade, mutluluk, kendini bilmek, duygusal varoluş, duygusal çeviklik konularında yapmış olduğu söyleşiler ile öne çıkıyor. Evrensel olmasına özen gösterdiği söyleşilerin alt yapısını da kadim öğretiler, mitoloji ve nörobilimle besliyor.
FARKINDALIK YOLUNDA BİR YOLCU: İzzet Memi

Hayat ona göre bir kabul oyunu…

Kendisini olduğu gibi kabul edip, hayat yolculuğundan keyif alma oyunu…
Bu oyunda tek yapması gerekenin en iyisini ortaya koymak ve hayatına sahip çıkmak olduğu görüşünde..
Gerisinin farkındalık yolculuğu olduğunu düşünüyor..
Hayata bakış açısını bu ifadelerle dile getirem Memi, “O yüzden sözün özü, ben de farkındalık yolunda bir yolcuyum… Aynı sen gibi…” diyor.
İzzet Memi ile YeniBirlik okurları için oldukça keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik…

İzzet Memi kimdir?

Açıkçası bu soruya verecek dürüst cevabım; ben de tam bilmiyorum. “İzzet Memi kimdir?” hala arıyorum. Toplum içinde bazı kimliklerim var. Şöyle söyleyeyim; insan olmaya çalışıyorum. Aslen tıp hekimiyim. 2016’dan bugüne dek söyleşiler yapıyorum; akıl, irade, mutluluk, kendini bilmek, duygusal varoluş, duygusal çeviklik konularında. Bunların hep alt yapısını da kadim öğretiler, mitoloji ve nöro bilimle besliyorum. O yüzden evrensel olmasına özen gösteriyorum. Yani sana, bana, ona göre değil, herkese göre. Benim birinci önceliğim; kendi içsel varoluşumda bazı şeyleri keşfedebilmek ve keşfettikten sonra da bunları paylaşmak.

2015 yılında Açık Ruh Ameliyatı kitabını çıkardınız. Bunun çıkış hikayesi neydi?

2013 yılında ben kendimle bir yüzleşmeye girdim. O yüzleşmede en azından şunun tohumunu attım diyebilirim: Bütün her şey bizle ilgili. Yani dışarıda bir olaylar oluyor, biz bunu algılıyoruz, bizde bir yansıması oluyor ve ona göre bir duygu tetiklenmesinden sonra tepki verebiliyoruz. Uzun süre kendiyle yüzleşmeyen herkes için suçlu dışarıdayken, kişi biraz içine dönüp sebep-sonuçları daha sağlıklı kurduğunda, ilk önce suçlunun kendi olduğunu düşünüyor. Biraz daha ilerlediğinde, ortada bir suç olmadığını anlıyor. Yani, burası çok kritik…
Bununla ilgili yazı yazmaya başladım. Sonra sosyal medyada paylaştım. Bir arkadaşım dedi ki: “Acaba kitap olur mu bunlar?” Hiç öyle bir amacım yoktu. Editör bir arkadaşım vardı, onunla omurgasını alacak şekilde 1.5 sene çalıştık ve böyle bir kitap çıktı. İsmini de editörüm buldu “Açık Ruh Ameliyatı”.

Hem doktor hem eğitmen hem oyuncu hem yazar kimlikleriniz var. Kendinizi nasıl tanımlarsınız?

Benim kitabımda “Farkındalık yolunda bir yolcu” yazar. Aslında bir yolcuyum. Yani herkes gibi. O yolculukta da, o yol arkadaşlığı gelirse ve o yoldan benim aldığım keyfi, benim aldığım verimi de alabiliyorsa ne mutlu. Yoksa ben gerçekten temelde, teoride kişinin kendini bilme yolunda araya bir aracı almasına gerek olmadığını düşünenlerdenim. Birçok bilge de böyle söyler. Ama ne oluyor? Bu işi birazcık daha kolaylaştırabiliyor, birazcık daha hızlandırabiliyor? Yani kişi, bunu buradan buraya koymasını bilmiyor, göremiyor, belki bunu üç senede görecek. Eğitim aldığı zaman veya bir söyleşiye geldiği zaman, kitap okuduğu zaman, film izlediği zaman ‘Hım bak, bu buradan buraya alınabilir.’ diyip işi hızlandırabilir. Ben de orada katalizör görevi görüyor olabilirim.

Tiyatro oyununuzun adı, ‘Farklı Bir Tiyatro Oyunu’. Farklılığı nerede?

Bu tek kişilik bir oyun. Ben bir kağıt toplayıcısını canlandırıyorum. 40-50 dakika kadar oyun sürüyor. Oyun bittikten sonra bir konuşma yapıyorum. Yaklaşık 20 dakika sürüyor o konuşmada. Sonra da izleyiciyle soru-cevap yapıyoruz. Haliyle 3 bölümden oluşan, salt bir tiyatro değil; ama biraz tiyatro-seminer, tiyatro-söyleşi gibi bir formatı var. 19 Şubat’ta Taksim’de Endless Art Hotel’de saat 20:30 da başlıyor oyun.

Bireysel ve kurumsal eğitimler veriyorsunuz. İçeriğinden bahsetsek..

Kendinden Gelen Mutluluk; benim şu anda bireyselde verdiğim eğitim. İnsanın kendine dair daha önce felsefe ne demiş, kadim bilgiler ne demiş, kadim öğretiler, nörobilim ne diyor? Bir temel paylaştıktan sonra insanın duygusal varoluşlarını, duygusal patlamalarını nasıl yönetebileceğine dair interaktif süreçler içeriyor. Haliyle, kişinin kendiyle bağını güçlendiren bir eğitim. Niye Kendinden Gelen Mutluluk? Benim felsefede en çok hoşlandığım ve takip etmeyi sevdiğim akım Stoacılar, özellikle Romalı Stoacılar. Yani Epiktetos, Marcus Aurelius ve Seneca. Bu eğitimin bazını da bu yaklaşım oluşturuyor. Yani onlar hep şunu diyor: ‘Kendinin efendisi olmayan hiç kimse özgür değildir.’ diyor Epiktetos. Peki, insan kendinin efendisi nasıl olur? Aslında sadece tepkilerini yöneterek. Yani dışarıda bir olay oluyor. Olay sadece oluyor. Bana yansımasından sonra bende neler oluyor? Yoksa olay herkese göre farklı, tetiklenme de farklı. E o zaman ben, bana neden böyle yansıdığını bilirsem, tepkilerimi de yönetebilirim -ki yine Varoluşçu Psikoloji’nin kurucusu Viktor Frankl da tam olarak bunu diyor: ‘Bütün kudretiniz, etkiyle tepki arasında bir boşluk vardır ve orayı genişletebilmekte.’ O zaman ben, dışarının bana yansımasını kontrol edebilirsem veya duygunun tetiklenmesini iyi gözlemleyebilirsem, tepkimi yönetebilirsem mutluluğu dışarıdan bağımsızlaştırarak kendimden getirebilirim. Bütün eğitim bunun üzerine aslında.
Kurumsalda Krauthammer diye bir firmanın temsilciği bizde. Aslında baktığınızda bireyselde verdiğimiz içeriklerle kurumsalda verdiğimizin içeriğin amaçları çok aynı.

Bu röportajı okuduktan sonra gelmek isteyenler olursa bir gün yeterli mi?

Değil. Kişinin bu yolda gerçekten –yani sert duyurmak istemem bunun yanında sürdürülebilir olması için de buna ihtiyaç var- gerçekten disiplinli yaklaşacaksa gelsin. Yoksa ne parasını ne umudunu ne zamanını ne emeğini harcamasın. Kendini gerçekten bir yola girmeye hazır hissediyorsa o zaman çok faydası olur ama ben bu eğitime geleyim hayatım değişsin diyorsa böyle bir eğitim yok.

‘Herkes kendine özel ve biriciktir’

Sizi takip edenlere, okuyucularımıza ne söylemek istersiniz, neyi tavsiye edersiniz?
Tavsiye vermekte zorlanırım açıkçası; çünkü tavsiye benim subjektif bir görüşüm olur. Haliyle de onların kendi hayatı olduğu için bazen fayda sağlayabilir ama bazen de fayda sağlamayabilir. Tıpta “Hastalık yoktur, hasta vardır.” denir. Herkes kendine özel ve biriciktir. Bunun yanında şunları söyleyebilirim -Evrensel olduğu için herkes için geçerli- bugüne kadar -bana göre- binlerce yıldır bu varoluş üzerine belli bilgiler gelmiş ve belli bilgiler kalıcı olmuş.
Bunlar evrensel oldukları için kalıcı olabilmişler. Çok subjektif olanlar eriyip gitmişler ama baktığınız zaman, bir Stoacılık, bir Hermetik Felsefe, Hinduizim de Bhagavat Buga, Budizm, Daoizm, Daocu Yaklaşım, dinler, Tasavvuf gibi. Bunlar binlerce yıldır insanlara yol göstermiş. Bunun yanında birçok filozof halen konuştuğumuz ve onlardan feyz aldığımız filozof gelmiş. Bunun yanında bilim -ki bilim subjektiftir- yani evrensel değil değişkendir.
Bunlar bence kendimizi arama yolculuğunda rehberlerimiz olmak durumunda. Tabiî ki bir sürü farklı yazar, bir sürü farklı hal bize iyi geliyor olabilir; ama dikkatli olmak lazım. Bizi bir illüzyondan -yani çıkmak istediğimiz illüzyondan- çıkarırken başka bir illüzyona sokmasın. Başka bir uyku sistemine sokmasın. O yüzden de benim tek söyleyebileceğim; eğer bu yolculuğa girmek istiyorlarsa, kadim öğretilerden ve felsefeden faydalanabilirler. Bunun dışında bir şey söyleyemiyorum. Buna ben de dahilim. Eğer benim söylediğim şey sübjektifse kendilerine göre almak durumundalar.