Röportaj 21.01.2020 07:30 Güncelleme: 21.01.2020 11:07

İlk kez Türkiye'ye geliyor: 'MÜZİĞİM HER ŞEYİN BİR KARMASI'

Portekiz müziğinin en başarılı erkek seslerinden AntOnio Zambujo, Türkiye'de ilk kez vereceği konser öncesinde YeniBirlik'e açıklamalarda bulundu. Zambujo, İstanbul'u çok merak ettiğini ve Türk hayranlarıyla buluşacağı için heyecanlı olduğunu söyledi
İlk kez Türkiye'ye geliyor: 'MÜZİĞİM HER ŞEYİN BİR KARMASI'

SEMA SEZEN

Sıkı bir Ennio Morricone hayranı olarak Bir Zamanlar Amerika’da (Once Upon A Time In America) filminden hatırladığım “Amapola” parçasının yeni yorumu çok dikkatimi çekmişti. Parçanın büyüleyici yorumcusu Portekiz müziğinin en başarılı erkek seslerinden Antonio Zambujo'nun Türkiye'ye geleceğini öğrendim. Antonio Zambujo, Türkiye’de ilk kez 24 Ocak akşamı İş Kuleleri Salonu’nda İstanbullu müzikseverlerle buluşacak. Zambujo'ya sanata adımını, yolculuğunu ve ilerleyişini sordum.

-Bizim ülkemizde de heyecanla izlenen The Voice (O Ses) Portekiz’in jürisindesiniz. Bu sizin için nasıl bir deneyim?

Ben her şeyden önce çok keyif alıyorum. Gerçekten çok iyi sesler, çok yetenekli yarışmacılar var. İşin eğlence kısmı elbette var ama ben şarkı söylemeyi seven, yetenekli insanların bu platformlarda kendilerini gösterme şansı bulduklarını da düşünüyorum. O nedenle projede yer aldığım için mutluyum.

-Peki, siz kariyerinizi müzikle, şarkı söyleyerek sürdüreceğinizi ilk olarak ne zaman anladınız? Aklınızda alternatif bir senaryo var mıydı? Yani şarkı söylemeseydiniz ne iş yapardınız?

Müziğin hayatımda önemli bir yeri olacağını her zaman biliyordum. Bu konuda hiç düşünmedim aslında, hala da düşünmüyorum. Bence en önemlisi her günü yaşamak, geçmişle ya da gelecekle ilgili çok da fazla düşünmemek. Yaptığım işi seviyorum. Hayatımdaki bir diğer tutku da mimariydi. Ama bu konuda hiç eğitim almadım. Her zaman müzikle kaldım.

-Müziğe klarnet çalarak başladığınız doğru mu?

Evet. Küçükken evimizde neredeyse her enstrüman vardı. Mızıka, flüt, piyano… Sonra konservatuvarda klarnet öğrenmeye başladım, hala da çalıyorum. Evde klarnetim, piyanom, mızıkalarım, gitarlarım ve bir de bas gitarım var. Hepsini çalmaktan keyif alıyorum.

"FADO'YA İLK PLAKLARLA AŞIK OLDUM"

-Peki, Fado ile tanışmanız nasıl oldu?

Fado’ya ailemin plakları ile aşık oldum. Genelde de klasiklerdi… Amália, Marceneiro, Maria Teresa de Noronha, Max, Tony de Matos… Bu kayıtları dinlerken kendi sesimle de farklı şeyler denemeye başladım. Farklı yönler keşfetmeye ve Portekiz gitarı gibi enstrümanları dinlemeye başladım.

-Aslında siz Fado’yu çok daha modern bir tarzda yorumluyorsunuz. Şarkılarınızda Brezilya ritimlerini, Bulgar melodilerini harmanlarken geleneksel Portekiz müziği tınısını da koruyorsunuz. Siz müziğinizi nasıl anlatırsınız?

Müziğimi nasıl tanımlayabileceğimi çok da bilmiyorum açıkçası. Sanırım şimdiye kadar dinlediğim ve beni büyük ölçüde etkilemiş her şeyin bir karması. Biraz Brezilya şarkıları, caz, biraz Portekiz’den ve Afrika’dan etnik melodiler… Daha farklı da nasıl anlatabilirim çok bilmiyorum.

"KLASİK ORKESTRA İLE KAYDA GİRDİM"

-Son albümünüz Do Avesso’dan konuşalım biraz da... Bu albümün sound’unu ve tarzını nasıl anlatırsınız?

Do Avesso benim diğer albümlerimden oldukça farklı çünkü üç prodüktörle çalıştım. Farklı türde müziklerle benzer bir etki yaratarak ortak bir temel oluşturmaya çalıştık. Başta çok farklı fikirler vardı ama sonuçtan çok memnunum. İlk kez bir klasik orkestra ile kayda girdim ve bunun harika bir his olduğunu anladım.

-Uzun zamandır müzik piyasasının içindesiniz. Kariyerinizin ilk günlerinden bu yana sektörde neler değişti? Dinleyicilere ulaşmak konusunda yeni dijital platformlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bence şimdiye kadar elde ettiklerimizi koruyarak müzik piyasasındaki yeni gerçekliğe uyum sağlamamız gerektiğini düşünüyorum. Ancak benim için en önemlisi canlı konserler…

-Farklı ülkelere turneler yapıyorsunuz, konserleriniz oluyor. Sizi en çok etkileyen ülke ve müziği hangisi?

Brezilya. Benim için en büyüleyici ülke. Ama genel olarak turne yapmayı, müziğimi farklı dinleyicilere sunmayı seviyorum.

-Türkiye hakkındaki izlenimleriniz neler? İstanbullu müzikseverleri nasıl bir konser bekliyor?

Daha önce oraya gelen arkadaşlarımdan İstanbul’un çok güzel bir şehir olduğunu duydum. Hatta birçoğu Lizbon’u anımsattığını söyledi. Gelip gördükten sonra kendi fikirlerimi daha detaylı paylaşabilirim. İstanbul’daki ilk konserimde ağırlıklı olarak son albümümden şarkılar çalacağız. Ama önceki albümlerimden şarkıları da farklı düzenlemelerle seslendireceğiz.

PORTEKİZ MELODİLERİNİ İSTANBUL’A TAŞIYACAK

Müzik mirası ile 2014 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne giren Alentejo bölgesindeki Beja’da dünyaya gelen António Zambujo, müzikle iç içe bir ortamda büyüdü, 8 yaşında klarnet öğrenmeye başladı.
Lizbon’a taşınmasıyla birlikte Fado’ya derin bir tutku duymaya başlayan sanatçı ilk albümü “O Mesmo Fado”yu 2002 yılında yayınladı. Albümlerinin uluslararası dağıtıma girmesiyle daha geniş kitleler tarafından tanınan Zambujo, Brezilya ritimleri, Bulgar melodileri gibi farklılıklardan beslense de kendi köklerinden ve Portekiz ezgilerinden uzaklaşmadı.
Avrupa’daki birçok ülkede konserler veren sanatçının “Até Pensei Que Fosse Minha” albümü 2017 Latin Grammy Ödülleri’nde ‘En İyi Albüm’ dalında aday oldu.
Portekiz’in saygın köşe yazarlarından João Gobern, sanatçının 2018 yılında yayınladığı son albümü “Do Avesso” (Of the Flip Side) – (Madalyonun Diğer Yüzü) albümü için; “Bu albüm bize dünyada yalnızca siyah ve beyazın olmadığını, farklı renklerin de olduğunu, bu çeşitliliğin arasındaki köprü ve sentezlerin de arzulanabilir olduğunu anımsatıyor.” yorumunu yaptı.

António Zambujo “Do Avesso” albümünde, “Once Upon A Time In America” (Bir Zamanlar Amerika’da) filminin Ennio Morricone imzalı müziklerinden biri olan, ölümsüz şarkılardan “Amapola” yı yeniden seslendirdi ve yorumuyla dinleyenlere bambaşka bir tat sundu. Bu albümde müzikal dilinin sınırlarını genişleten Zambujo, Lizbon Senfoni Orkestrasıyla iş birliğinin yanı sıra Portekiz’in başarılı müzik insanları Nuno Rafael, Filipe Melo ve João Moreira ile çalıştı.
Amália Rodrigues Vakfı tarafından verilen “En İyi Erkek Fado Şarkıcısı” ödülüne layık görülen sanatçı, ülkemizde olduğu gibi Portekiz’de de ilgiyle izlenen “The Voice” (O Ses) Portekiz yarışmasının jüri üyeleri arasında yer alıyor.