Röportaj 06.06.2021 07:05 Güncelleme: 06.06.2021 01:26

Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık: 2. DÜNYA SAVAŞI'NDAN SONRAKİ EN BÜYÜK İNSANİ KRİZ

"11.yılına girdik Suriye'deki krizin, 2.Dünya Savaşı'ndan bu yana insanın yaşadığı en büyük kriz yaşanıyor. Gerçekten, çok karmaşık ve uzamış bir kriz ve Türkiye'de açık ve insancıl politikasıyla, Kızılay da aynı devletimizin uygulamalarına uyumlu bir şekilde, savaşın, iç savaşın başladığı günden bu yana insanlık ızdırabını dindirmeye, hayatını korumaya çalışıyor. 
Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık: 2. DÜNYA SAVAŞI'NDAN SONRAKİ EN BÜYÜK İNSANİ KRİZ

Neşe BERBER

Suriye her ne olursa olsun aynı kara parçasının aynı bitki örtüsünün altımızda devam ettiği komşu ülke.  Dil, din, ırk ayrımı gözetmeden çalışmalarını sürdüren Türk Kızılayı, Suriye’de yaşanan uzun süredir devam eden acı savaş günlerinde milyonlarca Suriyeli insana yardım eli uzatmaya devam ediyor. Türk Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık ile Kızılay’ın yaptığı yardım çalışmalarını konuştuk.

Türk Kızılay'ı, Irak'ın kuzeyinde ve Suriye'de önemli nasıl çalışmalar yapıyor, ne kadar süredir destek veriyor?

11.yılına girdik Suriye'deki krizin, 2.Dünya Savaşı'ndan bu yana insanın yaşadığı en büyük kriz gerçekten, çok karmaşık ve uzamış bir kriz ve Türkiye'de açık ve insancıl politikasıyla, Kızılay da aynı devletimizin uygulamalarına uyumlu bir şekilde, savaşın, iç savaşın başladığı günden bu yana insanlık ızdırabını dindirmeye, hayatını korumaya çalışıyor. On yıl kadar önce ülkenin içerisinde olan hizmetler daha sonra ülkenin dışına çıkan ve neredeyse 6 milyon civarında insan, neredeyse ülkenin yarısını teşkil ediyor. İdlip'te gerçekten çok karmaşık bir hal aldı, sadece Suriye'deki muhalifler değil, tamamı şu anda ihtiyaç sahibi, hatta Suriye'nin kuzeyindeki bize yakın coğrafyalarda yerleşmiş olan insanların uzaktan güvenliği ve genel durumu, daha iyi. Bir de sağlık hizmetlerinin sunulması noktasında Sağlık Bakanlığımız ile 8 hastane, 30 tıp merkezi işletiliyor, 3 bin sağlık personeli orada çalışan, yurtlarımız, yetimhanelerimiz, fırınlarımız, aş evlerimiz var, okullara destek veriyoruz. Çok boyutlu ve çeşitli projelerimiz orada.

Sizi biz genelde dünyanın her yerinde görebiliyoruz ekip ile birlikte. Buralarda duygusal paylaşımlarınız oluyor. Dünyada insani olarak en çok yardım yapan kuruluşlardan biri Kızılay. Ne dersiniz? Neler görüyorsunuz gittiğiniz yerlerde?

Belki dünyanın en çok yardım yapan kuruluşu değiliz ama, dünyanın en çok yardım yapan ülkesinin bir milli cemiyetiyiz. Dünyanın en cömert olan ulusunun cemiyetiyiz. Dolayısıyla ona yakışır bir şekilde faaliyet göstermeye çalışıyoruz. Geçen sene bir şekilde ulaştığımız insan sayısı yaklaşık 37 milyon kişi, bu çok büyük bir rakam bizim açımızdan. Şimdi de bunu arttırarak devam etmeye gayret ediyoruz. Bu ramazanda 8 milyon insana ulaşmayı hedefleyerek yola çıkmıştık. Bu rakamlara ulaştık. Bunun 1 milyonu yurt dışında olan insanlar yani Yemen'den Somali'ye, Afganistan'dan Irak'a Suriye'den Bosna'ya kadar çok geniş yelpazede devam ediyor. Yardımseverlik, cömertlik, himmet milletimizin de değeri.

"KALICI KONUTLAR YAPMAYA GİTTİK, BRİKET EVLER DEDİĞİMİZ EVLERİ İNŞA EDİYORUZ"

Suriye'de yeni çalışmalar var mı? Neler planlıyorsunuz önümüzdeki günlerde?

Suriye de vatan toprağımızın bir parçasıydı. Halep vilayeti dediğimiz Osmanlı Halep vilayeti içinde Gaziantep girişinde bulunan bir vilayetti. Bugün Filistin dediğimiz Nablus, Kudüs ve Gazze'den oluşan üç ayrı vilayet vardı orada ayrı ayrı ve Çanakkale Savaşı'nda o Halep vilayetinde özellikle çok sayıda insan, sadece Halep'den değil, Şam'dan, Rakka'dan, Lazkiye'den de Çanakkale'ye geldiler. Hatta Anafartalar komutanı Gazi Mustafa Kemal Çanakkale Savaşı'ndan sonra Yıldırım Orduları Komutanı olarak Suriye'ye gönderiliyor. Suriye vatan toprağı, vatan toprağını muhafaza etmek için Gazi oraya gidiyor ve Halep'i muhafaza etmeye çalışıyor.

“SURİYE’DEKİ MEZALİM DE BİR AN ÖNCE SONA ERER“

Dolayısıyla aslında coğrafyanın böyle bir bütünselliği var, biz de bu tarihsel ve coğrafi bütünsellik ve şu anda da oradaki kardeşlerimizin yaşadığı mezalim nedeniyle de orada yoğun bir şekilde çalışıyoruz. O bölgelerde çok sayıda akraba topluluklarımız da var, Türkmen aşiretleri var, Şam'da, Guta'da o bölgelerden kuzey hattına kadar çok sayıda o anlamda akraba topluluklarımız. Biz özellikle zor şartlar altında yaşayan insanlara hayatı kolaylaştırmak için kalıcı konutlar yapmaya gittik, briket evler dediğimiz evleri inşa ediyoruz. Sivil toplum kuruluşlarımız, AFAD orada 22 bin civarında briket evi bitirmek üzereler, çocuklara orada eğitim veriyoruz, çocuklar Türkiye sevgisiyle ve güzel Türkçemizi öğrenerek büyüyorlar, inşallah kimisi avukat, kimisi öğretmen, doktor, mühendis olacak ve bu çocuklar bizim onlara uzattığımız eli ve onlara sağladığımız korumayı hiçbir zaman unutmayacaklar. Başka bir kader çiziliyor, bu duruma belki üzülüyoruz ama yarın ben inanıyorum ki, her zaman tarih kazanır her zaman coğrafya kazanır, her zaman nüfus kazanır. Burada biz baş başa devam edeceğiz ve kimse bizim kadar yakın olmayacak bu coğrafyaya ve bu coğrafyanın insanları ve asli unsurları bu coğrafyanın kaderini belirleyecek Allah'ın izniyle, burada ben ümit görüyorum, birleşmek, anlaşmak görüyorum. İnşallah buradaki sıkıntı, mezalim de bir an önce sona erer ve kaybettiğimiz 600 bin can 150 bini kadın ve çocuk olan 600 bin can geri gelmez ama en azından daha fazla bu anlamda kayıp olmadan da inşa etmiş olur.

Afrika'ya çok gidiyorsunuz, orada hem susuzluk hem açlık çekiyorlar. Siz oralarda nasıl yardımlar yapıyorsunuz?

Afrika uzun yıllar sömürüldü, yeni sömürgeci düzende bu anlamda sömürülmeye devam ediyor. Afrika'nın beyni yönetici olan entelektüel listesini maalesef batı çaldı ve çalmaya da devam ediyor. Diyelim ki Somali bir iç karışıklık çıkıyor bu iç karışıklık da üzüyor. Aslında Birleşmiş Milletler'in veya uluslararası bir sistemin çok samimi davransalar çözebilecekleri bir sorun, uzun yıllara bırakılıyor.

Sonra ne oluyor?

O ülkenin okumuş bütün hekimleri, öğretmenleri, sanatçıları, iş adamları ne varsa tüm varlığı yurt dışına gelişmiş ülkelere gidiyor, onun için kendi kaynakları sömürülmeye başlıyor bunun gibi çok sayıda ülke var Afrika'da. Bugün Afrika'da bizim bildiğimiz canlı 2 bin civarında dil var ama bakıyorsunuz 18 tanesi ingilizce resmi dil, 20 tanesi Fransızca, Portekizce, Flemenkçe, Almanca bile konuşan sömürge ülkeler var. Bu insanlar neden Almanca ya da Portekizce konuşuyor diye baktığımızda bunun arkasında sömürgecilik hikayelerini görüyorsunuz. Özellikle Amerika'nın batılar tarafından keşfedilmesi diyor ama işgal etmek ve Amerika'daki Aztek medeniyetinin barbarca yok edilmesinden sonra 100 milyon insanın katledildiğinden bahsediliyor o dönem. Sürek avları ile insanlar toplanıyor, 100 milyon Afrika'yı geliştirecek insan gücü tıpkı bir sürek avı, hayvanlara uygulanan bir sürek avı gibi bir avla avlanıyorlar ve bunlar Avrupa ve Amerika'ya köle olarak taşınıyorlar. Yollarda yarısı vefat ediyor 50 milyon civarında insan ve bütün dünya gelişirken, bütün dünya refaha kavuşurken gerçek batı medeniyetlerinin ardında bu yatıyor. Afrika maalesef geri kaldı, sömürme üzerine bu refah geldi.

Biz ne yapıyoruz?

Burada biz sistemler kurmaya çalışıyoruz, özgüven oluşturmaya çalışıyoruz, yerel kapasiteyi güçlendirmeye çalışıyoruz. Onlara şunu söylüyoruz; biz sizin gibiyiz, dolayısıyla geldiğimizde bizi beyaz insanlar gibi görmeyin, biz sizinle kardeşiz ve bizim inancımız da bize bunu öğretiyor. Biz Hz.Ali'nin dediği gibi yaradılışta eş dinde kardeşiz.

“GAZİ MUSTAFA KEMAL AFRİKA'DAKİ VATAN TOPRAĞINI MUHAFAZA ETMEK İÇİN LİBYA'YA GİTMİŞTİ."

Büyük altyapı projeleri, içme suyu projeleri yapıyoruz. Basit kuyular değil bunlar içinde kompakt sistemler olan çok uzun yıllar yaşayacak kuyu deşarjları, artezyan deşarjları bunların toplama ve depolama sistemleri. Hayvancılık ve bu konudaki iş kurma noktasındaki çalışmaları destekliyoruz, afete, ilk yardıma destek veriyoruz, insani yardım bu anlamda sağlamaya çalışıyoruz, eğitime destek vermeye çalışıyoruz. Afrika'da yapacağımız çok önemli işler var, hiç unutmayalım, biz 80 sene öncesine kadar ülkemiz bir Afrika ülkesiydi, orada vatan toprağımız vardı, kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Afrika'daki vatan toprağını muhafaza etmek için Libya'ya gitmişti, biz de gayretlerimizi oradaki insanlara, ihtiyaç sahiplerine el uzatmaya devam ediyoruz.

Libya'da neden olduğumuzun da bir notudur bu aynı zamanda. Biz diğer beyazlar gibi değiliz, sizi sömürmeye değil ama size destek olmaya geliyoruz diyorsunuz, bu onlar için o farkındalığı oluşturmuş oluyor, değil mi?

Evet kesinlikle. Şöyle bir yaklaşımımız var aslında dünyanın en zengin ülkesi değiliz. Dünyanın belki insan kaynakları itibariyle en gelişmiş, en iyi eğitilmiş, en iyi üniversiteleri olan, en büyük şirketleri olan bir ülke değiliz ama çok iyi niyetli, paylaşımcı ve açığız bu noktada elimizde ne varsa paylaşmaya gayret ediyoruz. Benim asıl mesleğim aslında hekimlik ve Sağlık Bilimleri Üniversitesinde öğretim üyesiyim, Afet uzmanıyım ve Afet Ana Bilim Dalı başkanı Sağlık Bilimleri Üniversitesi'nde. Aynı zamanda acil yardım ve afet yönetimi bölümü var onun başkanlığını yapıyorum. İki fakülte ve iki bölüm var, ikisinin de başkanıyım. Bu bölümlerden bir tanesi İstanbul'da diğeri Somali Mogadişu’da. Somali Mogadişu'daki Sağlık Bilimleri Üniversitemizin acil yardım afet yönetimi bölümünde yürütücülüğünü icra ediyorum, her hafta derse giriyoruz ve oradaki öğrencilerime bildiklerimizi anlatmaya, meslek sahibi yapmaya gayret ediyoruz. Orada bir Türk üniversitesinin kampüsü var, Mogadişu Sağlık Bilimleri Üniversitesi kampüsü var, sağlıkçılar yetişiyor, Somali'nin yetişmiş uzmanları, profesörleri bugün baktığımız zaman Kanada, Almanya'da hocalık yapıyor, çalışıyorlar, daha önce bahsettiğim iç karmaşalar yüzünden. Ama biz şunu söylüyoruz yeni gençlere, siz terk etmeyin bu toprakları, bu topraklar sizin, biz de sizin yanınızdayız biz de sizi terk etmeyeceğiz beraberliğimiz bir kaderimiz bir dolayısıyla bu noktada samimiyiz. Bakın burada eğitim araştırma hastanemiz var. Recep Tayyip Erdoğan Eğitim ve Araştırma Hastanesi var, fakültelerimiz var hocalarımız ders veriyorlar bu mesaj Afrika'daki insanlar tarafından özellikle de Somali'ye çok yakın şehitliklerimiz var, özellikle Somali'de sokağa çıktığınızda Türkçe size selam vermeyecek neredeyse bir tane Somalili bulamazsınız. Dolayısıyla bunlar gönülleri fethederek olabilir, kimseye zorla selam verdirtemezsiniz.

“TÜRK BAYRAĞI, ÖZGÜRLÜK SİMGESİ OLDUĞU İÇİN TAŞIRLAR"

Bugün Somali'de toplumsal bir gösteri yapıldığında mutlaka son kişiler ellerinde Türk bayrağı taşır, o da özgürlük simgesi olduğu için taşırlar, gurur içinde taşırlar. O bayrağı sahipleniyorlar o bayrak sadece bugün sınırlarla yaşıyoruz ama coğrafyamız çok geniş kendisini bizden toprak bağı hisseden, sadece akrabamız olması yetmiyor ama o kadar çok gönüldaşımız var ki, dualarını 15 Temmuz’da Gazze'de sabaha kadar camileri açıp, bütün hocalar, hafızlar sabaha kadar Türkiye'nin selameti için dua ettiler. Bu noktada milletimizin iyi niyetine paylaşımcılığına ve insana yukarıdan bakmayan, insanları kendine eş gören, onu sömürmek için değil, elindekini paylaşmak için yaklaştıklarından diyoruz. Sayın başkanımızın uçaklarıyla zaman zaman bizi özellikle de az gelişmiş ülkelere giderken zaman zaman bizi yanında götürüyor ve o ülkelere giderken başkanımız bize hep şunu söyler; “Biz ülkeye ne verebiliriz? Ne yapabiliriz?” diye sorar. Ama batılı bir lider çok net bir şekilde böyle bir gezi sırasında “Biz buradan ne kazanırız?” diye soruyor olabilir. Dolayısıyla yaklaşım aslında temelde bu farka dayanıyor.

“BİZ TÜRKÜZ BE, TÜRKÇE KONUŞSANIZA BİZİMLE”

Aslında coğrafi yakınlığımız, bir sınırımız yok ama bu kardeşliği Bosnalı ile de yaşıyoruz. Bizim Saraybosna'da da delegasyonumuz var, Sofya'da, Bulgaristan'da delegasyonlarımız var. Kosova'da belki Türklerin en uç noktadaki en batıdaki köyüne gittiğimizde Makedonya’nın doğusuna gittiğimizde, Makedonya'nın doğusundaki bizim yörüklerimizi gördüğümüzde, Makedonya'daki Türkmen yörük aşiretlerini bugün Anadolu'da görmeniz mümkün değil yani o bizim yörük kıyafetleri, yörük kültürüyle, musikisiyle halen orada yaşıyorlar. Bugün Balkanlar'da yaşayan Roman nüfusu ki bunların tamamı hepsi Türkçe bilir ve Müslümandır. Ben Manastır'a gitmiştim, orada Atatürk'ün askeri liseyi bitirdiği, askeri liseyi ziyaret ettim. 5-6 tane Roman genç vardı ve bize müzik yaptılar orada çok nefis müzik yaptılar Balkan ezgileriyle yanımızda Makedonca bilen arkadaşlar vardı, arasından bir genç çıktı dedi ki; “A be bizimle niye Makedonca konuşursunuz” dedi, “Biz Türküz be” dedi, “Türkçe konuşsanıza bizimle” dedi. Bugün coğrafyalar siyaseten ayrılınca insanların zihninde gözden ırak gönülden ırak kalıyor ama bugün halen o Balkanlarda yaşanan özellikle kopuş dönemindeki zulümler sonrasında yaşadıkları zulümler nedeniyle bu insanlar çok ciddi soykırıma tabi tutuldular. Sadece Almanya'da da değil üstelik.

“GÖNÜLLÜ ORDUMUZ VAR”

Türk Kızılayı yurt içinde ve yurt dışında oldukça zor koşullarda çalışıyorlar. Nasıl çalışıyorlar? Neler paylaşıyorsunuz?

Öncelikle gönüllü bir ordu, bizim ordumuz ve gerçekten bütün şubelerimizle birlikte, kadın kollarımız, gençlik kollarımız, engelli kardeşlerimizin yeni kurduğu Engelsiz Kızılay aracılığıyla dünyanın dört bir tarafına iyilik ulaştırmaya çalışıyoruz. Profesyonel 11 bin çalışanımız var, resmi anlamda devlet kuruluşu değiliz, gönüllülük hareketiyiz. Devletimizin herhangi bir kaynağını kullanmıyoruz, vatandaşımızın bize yaptığı katkılarla, halkımızın severek tükettiği Kızılay maden suyunun gelirleriyle, bizlere bağışlanan gayrimenkullerin gelirleriyle ayakta duruyoruz. Dolayısıyla hareket gönüllülük hareketi ve gönüllülük üzerine kurulmuş bir hareket. Büyük bir birlik Kızılay Kızılhaç Hareketi. Biz de saygın bir parçasıyız.  Birliğin 192 üyesi var, bizim ülke 192 içerisinde ilk beşten bir tanesi. Bizim bir federasyonumuz var. Uluslararası Kızılay Kızılhaç-Kızılay Dernekleri Federasyonu. Avrupa Bölgesi başkanlığını yürütüyorum, bir kıta bölgesi 53 ülke var bünyesinde. Kızılaycılarımız hem ülkemizde hem dünyada çok itibarlı ve tamamen gönüllülük ile hareket eden gittiği her coğrafyada da hüsnü kabul ile karşılanan, göğsümüzde hilalimizi ve bayrağımızı gören hiçbir millet hiçbir insan kötü bir etkisi olmadı hiç. Dünyanın neresine gidersek sevgi ve kabul ile karşılanıyoruz.