Halkbank web
Ekonomi 02.10.2017 16:08 Güncelleme: 02.10.2017 16:32

​"Mızrak çuvala sığmıyor"

Vakıf Katılım Genel Müdürü İkram Göktaş: Kamunun da faizsiz finans kurumları kurması sebebiyle artık mızrak çuvala sığmıyor ve kendilerine özgü bir düzenlemeye ihtiyaç duyuluyor. Böyle bir düzenlemenin mevcutta olmaması kurumlar ve paydaşları açısından da ciddi riskler taşıyor.
​"Mızrak çuvala sığmıyor"

Gülay YÜCEL

Kanun teklifinin getirdiği yenilikler neden önemlidir?

Türkiye’de Faizsiz Finans, Bankacılık sektörünün yalnızca %5’ini oluşturuyor. Nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede bu oran, faizsiz finansın potansiyelinin çok altında seyrettiğini gösteriyor. Bunun çeşitli sebepleri zikredilebilir ama en önemli sebeplerinden birisi mevzuatsal eksiklikler olarak gösterilebilir. Ancak son yıllarda katılım bankacılığı bu hususların her birini kamu otoritesi ile birlikte teker teker kararlı adımlarla aşıyor. Katılım bankacılığı ile ilgili kanun taslağı da bu konudaki en önemli adımlardan birisi olup, hazırlanmış olan taslağın yasalaşması bekleniyor.

Günümüzde faizsiz finansın geliştirmeye en çok muhtaç olduğu alan; yatırımlar ve ticareti destekleyecek yeni fonlama modelleri olarak gösterilebilir. Bu kanunla birlikte faizsiz finans sisteminde kullanılan ürünlerin ve uygulamaların standardı belirlenecek, bu doğrultuda haksız rekabet ortadan kalkarak dünya ile bütünleşmiş bir faizsiz ekosistem oluşturulmuş olacak. Bu da müşteri bazlı yeni faizsiz finans prensiplerine uygun ürünlerle birlikte, bu ekosistemin diğer mevcut faizli sistemden ayrışmasını sağlayacak. Bu sayede tarihi ve jeopolitik birikimimizle birlikte, kendimize özgü bir modelle bireysel ve toplumsal olarak beklenen kalkınmanın daha adil şekilde oluşması sağlanacak.

Düzenleme yokluğu faizsiz finansın sürdürülebilirliği açısından risk taşır mı?

Faizsiz finans kurumları ile ilgili kendilerine özgü bir düzenleme şu an için bulunmuyor. Fakat faizsiz finans kurumları konjonktürleri gereği mevcut Bankacılık Kanunu’na tâbiler. Ancak kamunun da faizsiz finans kurumları kurması sebebiyle artık mızrak çuvala sığmıyor ve kendilerine özgü bir düzenlemeye ihtiyaç duyuluyor. Böyle bir düzenlemenin mevcutta olmaması kurumlar ve paydaşları açısından da ciddi riskler taşıyor. Her zaman sorulan sorulardan bir tanesi olan “aradaki farkın ne olduğu”  sorusu bu risklerin başında geliyor. Oysaki bu bir faizsiz ekosistem ve ancak sistemin bütün kurumları ile birlikte farkları ortaya çıkabilecek bir model. Bu modelin uygulanabilmesi için kamunun, özel sektörün, müşterilerin ve tüm paydaşların birlikte hareket etmesi ve modelin uygulanabilmesi için bütün paydaşların modele uygun şekilde düzenlenmesi gerekiyor.

Düzenleme ile elde edilebilecek faydalar nelerdir?

Faizsiz finans sektörünün, son yıllarda ulaştığı finansal varlık büyüklüğü ve yüksek potansiyeli nedeniyle uluslararası kuruluşların gündem maddeleri arasında yer aldığı Onuncu Kalkınma Planı ile birlikte 64 ve 65. Hükümet Programı’nda, Türkiye’de faizsiz finansın geliştirilmesi ve bu alanda gerekli koordinasyonun sağlanması hedefleniyor. Bu kapsamda 2015’de Faizsiz Finans Koordinasyon Kurulu kuruldu.

Koordinasyon kurulunun da desteği ile oluşturulacak düzenlemelerin, faizsiz finansal sektörün derinleşmesine ve finansal istikrarın güçlendirilmesine katkı sağlaması bekleniyor. Bu çerçevede, faizsiz finans kurumlarının, genel anlamda faizsiz finans ekosisteminin daha hızlı ve sağlıklı geliştirilmesi ile ülkemizin uluslararası finans merkezi vizyonuna katkı sağlanacak. Türkiye tarihi ve jeopolitik önemini avantaja çevirerek, aslında kendi iç dinamikleri tarafından tarihsel olarak çok daha önce oluşturulan faizsiz finans ekosistemi ile adil şekilde paylaşıma dayalı bir model sunarak, istikrar ihtiyacı olan dünya finans sistemine yeni ve kadim bir oyuncu olarak katılmış olacak. 

Sizce Türkiye İslami finans alanında uluslararası rekabet içinde önemli bir oyuncu olarak kabul edilebilir mi?

Türkiye vizyon olarak İstanbul’un, öncelikle bölgesel, nihai olarak da küresel finans merkezi olması hedefini belirledi. İstanbul Uluslararası Finans Merkezi (İFM) Projesi, 2007-2013 yıllarını kapsayan Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda yer almış, bu proje, Hükümetimizin öncelik ve önemine haiz olmuştur. Orta Vadeli Program ile İFM Projesine ilişkin strateji oluşturulmasına yönelik çalışmalar başlatılmış ve katılımcı bir çalışma yöntemiyle Strateji ve Eylem Planı oluşturulmuş durumda. Bu eylem planının en önemli ayağı da Türkiye’nin tarihsel bütünselliğinden kaynaklı oluşacak olan faizsiz finans merkezi olma projesidir ki; İstanbul’u diğer muadili olan merkezlerden ayıran en önemli özellik iki sistemi de başarılı şekilde uygulayabilecek hafızaya sahip olmasıdır. 18. YY ile birlikte dünyada faizli sistem üzerine oluşturulmuş merkezler bulunuyor. Türkiye ise gerek tarihten kaynaklı gelen faizsiz finans uygulamaları ile birlikte gerekse jeopolitik olarak iki sistemin kesişme noktası olma hüviyetinden mütevellit stratejik bir potansiyele sahip. Bunu gören kamu irademiz Türkiye’nin bu potansiyelini kinetiğe çevirebilmek için gerekli çalışmaları başlatmış ve hedefler doğrultusunda çalışmalar devam ediyor. Türkiye’deki bu potansiyeli bilen diğer merkezler de konu ile ilgili çalışmalar yaparak pastadan aldıkları payı artırmaya çalışıyor. Türkiye’nin gerek tarihsel bütünlüğü gerekse jeopolitik konumu gereği kamunun da yapacağı reformlar doğrultusunda öncelikli olarak bölgesel sonrasında da uluslararası alanda önemli bir oyuncu olmasının önünün açık olduğunu düşünüyorum.

Seküler ekonomi içinde özgün düzenlemeler olmaksızın proaktif çözümler sunulabilir mi? Kanun teklifi seküler ekonomik model içinde güçlü bir alan açabilir mi?

İstanbul’un faizsiz finansın merkezi haline getirilmesi, bu alanda Türkiye ekolünün (kriterlerinin) oluşturulması, faizsiz finans kurumları arasında uygulama birliği sağlanması, ilgili kuruluşların faizsizlik ilkesine uyduğuna ilişkin güvenin tesis edilmesi ve faizsiz finans uygulamalarının geniş kitleler tarafından kabulünün sağlanması amacıyla seküler ekonomik düzen içerisinde proaktif bir çözüm olarak hali hazırda gayri resmi bir Danışma Kurulu bulunuyor.

Geniş tabanlı bir Üst Danışma Kurulunun güven ve itibarı daha iyi tesis edeceği ve daha isabetli kararlar alacağı göz önünde bulundurularak Üst Danışma Kurulu’nun yeterli üye sayısına sahip olması sağlanması ile ilgili çalışmalar devam ediyor. Üst Danışma Kurulu’nda, faizsiz finans kuruluşlarının kendi danışma kurullarından, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan ve akademik camiadan üyelerin yer alması ve ayrıca kurulda ilgili kamu kurumlarından gözlemci üyeler de bulunması düşünülüyor.

Her bir faizsiz finans kuruluşu bünyesinde ayrıca, faizsiz finans ilke ve kurallarının sağlıklı bir şekilde uygulanması için bir danışma kurulunun kurulmasının yasal olarak zorunlu hale getirilmesi, danışma kurulu kararlarının ilgili faizsiz finans kuruluşu için bağlayıcı olması ve bu bağlamda kurulun aldığı kararlara ilişkin uygulamaların iç kontrol ve iç denetime tabi tutulması gibi hususlar mevcut çalışmayla birlikte planlanıyor.

Üst Danışma Kurulu’nun bütün kararlarının, danışma kurullarının ise mesleki sır niteliğinde olan ve gizlilik gerektiren konular dışındaki kararlarının, uygun iletişim kanalları vasıtasıyla kamuoyuna açıklanması da seküler ekonomik model içinde öncü uygulamaların önünü açabilir. Faizsiz finans alanında yapılacak düzenlemelerle birlikte ortaya çıkacak yeni fonlama türleri, kar ve zarara katılım bazlı, risk paylaşımlı ürünler seküler model için de referans olma özelliğini taşıyacak.

Kanun teklifi ile sağlanacak düzenleme alanının rakamsal ekonomik büyüklüğü ve Türkiye'nin potansiyel payı hakkında fikir verebilir misiniz? Makroekonomik faydaları nelerdir?

Ernst & Young (EY) 2016 Dünya İslami Bankacılık Rekabet Raporu’na göre, Türkiye’de bu yıl 52 milyar dolar olması beklenen Katılım Bankacılığı aktifleri, 5 yıl içinde yüzde 78,8 artarak 2020’de 93 milyar dolara yükselecek. EY tarafından yayımlanan “2016 Dünya İslami Bankacılık Rekabet Raporu”nda, dünya genelindeki İslami Bankacılık aktiflerinin geçen yıl 920 milyar doları aşması bekleniyor.

Ülkemiz her anlamda yeni dünyanın çekim merkezinde yer alıyor. Bugün pek çok ülkede faizsiz finans modeli işlemekte ve bu alanda ciddi yatırımlar yapılmakta. Müslüman ülkeler arasında katılım bankacılığının en az yaygın olduğu ülkeler arasında yer alıyoruz. Şu anki durumda Türkiye’deki katılım bankalarının dünya katılım bankacılığından aldığı yaklaşık pay % 6 ile oldukça düşük bir seviyede bulunuyor. Katılım bankacılığının yaygın olarak faaliyette olduğu ülkeler arasında kendimize hak ettiğimiz sırada yerde bulamıyoruz. Ancak, katılım bankalarının ve sistemin tüm paydaşlarının yapacağı vizyoner stratejik değişiklikler ile ülkemizin kısa zamanda faizsiz finans alanında önemli oyuncular arasına gireceğini düşünüyorum. Diğer taraftan siyasi otoritenin sektöre olumlu yaklaşımı ve İstanbul Finans Merkezi Projesi kapsamında yapılan çalışmalar ile ülkemiz bu sektörün referans ülkesi olma noktasında her geçen gün hızla yol alıyor. 

Vakıf Katılım olarak biz de vizyonumuzu katılım bankacılığında referans kurum olmak şeklinde belirledik. Bu vizyon kapsamında öncelikli amacımız; sektörü büyütmek, hem yurt içi hem de yurt dışında faizsiz finans prensipleri doğrultusunda daha fazla fonu sisteme dahil etmek ve daha fazla kişiye ulaşmak. Türkiye Katılım Bankaları Birliği’nin 2025 yılında bankacılık sektörü içerisindeki katılım bankacılığı payının yüzde 15’e çıkması hedefiyle hazırladığı 2015-2025 Strateji Belgesi çok önemli bir yol haritası sunuyor. Biz de sektörle birlikte büyüme hedefimiz kapsamında katılım bankacılığında pazar payımızın 2018 yılında yüzde 10’a çıkmasını ve 2023’te sektör liderliğini bize getirecek seviyeye ulaşmasını bekliyoruz.  

Vakıf Katılım olarak strateji belgesinde ve Kalkınma Bakanlığı’nın onuncu beş yıllık planında belirlenen eylem adımlarının bir an önce hayata geçmesi, sektöre katılacak yeni oyuncularla birlikte artacak rekabet ortamının sağlayacağı gelişim ve dinamizm ile sektörün %15’lik paya 2023 yılından önce ulaşmasının mümkün olabileceğine inanıyor ve bu kapsamda kamu otoritesi ile birlikte çalışmaya devam ediyoruz