Röportaj 30.07.2020 08:18 Güncelleme: 30.07.2020 08:45

"ÖNCELİĞİM YAPTIĞIM İŞİ EN GÜZEL ŞEKİLDE YAPMAK"

AK Parti İstanbul Milletvekili Mücahit Arınç "Aile içinde siyasete gir diye bir öneri gelmedi hatta annem karşı çıktı" dedi.
"ÖNCELİĞİM YAPTIĞIM İŞİ EN GÜZEL ŞEKİLDE YAPMAK"

Berk MÜHÜRDAROĞLU 

AK Parti İstanbul Milletvekili, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyon Üyesi Mücahit Arınç ile yoğun Ankara siyaseti gündeminde siyasetin ve havaların sıcak olduğu bir günde samimi bir röportaj ile başbaşa bırakıyorum.

Nasıl bir çocukluk dönemi geçirdiniz?

Manisa Ege’nin küçük bir Anadolu iliydi. Orada doğdum ve büyüdüm. Çocukluğum orada geçti. Güzel bir çocukluktu. Jenerasyonum itibariyle benden sonra gelen kuşak daha çok site ve apartman ortamıyla büyüdüğü için biz mahalle kültürünü doyasıya yaşadık.

 “BEN NASIL BABAMLA GURUR DUYUYORSAM EVLATLARIM DA BENİMLE DUYMALI”

Bülent Arınç’ın oğlu olmak size ne ifade ediyor?

Uzun yıllar siyaset yapmış aktif görevlerde bulunmuş bir insanın bir kere istifade edilmesi gereken çok ciddi bir bilgi birikimi ve tecrübesi oluyor. O tecrübeden hem evladı olmam sebebiyle hem de siyasetin içinde büyümüş birisi olarak istifade etmeye çalışıyorum. İkincisi babamın siyaset yapma tarzı itibariyle dürüst kalabilmek, namuslu kalabilmek gibi erdemleri temeline alması ve söylediği şeylerde objektif kalabilmek ve olaya devlet adamı kimliğiyle bakabilmek adına kendi temsil ettiği parti veya ideolojinin dışında da kabul ve saygı görüyor olması da önemli bir detay. Çünkü insanın her şeyden önce babasıyla gurur duyması gerekiyor. O anlamda çok şükür biz babamızla her daim gurur duyan evlatlarız. Bu tabii büyük de bir sorumluluk yüklüyor bize. Hem siyasi olarak hem evladı olarak onu hakkıyla temsil etmeye çalışıyorum. Çünkü benim de evlatlarım gelecekte bu soyadını taşıdıkları için “Babamız siyaset yaptı. Hem siyaseten hem de baba olarak biz onunla gurur duyuyoruz.” diyebilmeliler.

 “YORUCU SİYASETİ EVE GETİRMİYORUZ”

Aile içinde siyaset konusunda istişarelerde bulunuyor musunuz?

İstişare bizim inandığımız kültürde yani siyaseten geldiğimiz kökenlerde çok önemli bir yere sahip. Çünkü istişareden her zaman istifade edersin ve oradan bir doğru ortaya çıkarmaya çalışırsın. Bu istişare kültürünün siyasette, aile içinde ve özel hayatta her zaman olmasını çok önemsiyorum. Aile içinde muhakkak ki istişare ediyoruz. Ama biz siyaseti ve yorucu tarafını aile içine pek getirme taraftarı değiliz. Günlük siyaset yorucu, meşakkatli bir alandır.

Siyasi kariyerinize gelene kadar Mücahit Arınç nasıl bir kariyer yolculuğundan geçti?

Bilgi Üniversitesi Siyaset Bilimi Uluslararası ilişkiler mezunuyum. Tabii siyasetin içinde doğmuş bir aileden geldiğim için siyaset bilimini teorik olarak okumak hep ilk tercihim oldu. İstanbul’da okumanın çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. İstediğim bir bölümden ve istediğim bir okuldan mezun oldum. Teori kısmının akademik eğitimini aldıktan sonra sahada aktif bir şekilde pratik yapmak işin bambaşka bir boyutuydu.. . Teşkilatlanma çalışmaları, hayata geçirdiğiniz teşkilat yapısıyla beraber sahada koordineli bir şekilde çalışmak, koyduğunuz hedeflere adım adım yürümek…Bunların hepsi ayrı kategorilerde ayrı meziyetler gerektiren işlerdir. Mecliste yasama çalışmalarındaki kıymetiniz ayrıdır sahada teşkilatla birlikte yaptığınız çalışmalar da öne çıkan özelliğiniz ayrıdır. İşin içinde doğan, büyüyen ardından işin eğitimini alan ve bugün de resmi hüviyetinde bir AK Parti milletvekili olan birisi olarak işimi en doğru şekliyle yapmaya gayret eden bir insanım.

“AİLEDEN SİYASETE GİR DİYE BİR ÖNERİ GELMEDİ HATTA ANNEM KARŞI ÇIKTI”

Babanızın siyasete girmenizde etkisi oldu mu?

Olmadı. Çocukluğumuzda evlat-baba ilişkisi içerisinde çok fazla zaman geçiremediğimiz için çekirdek ailemizde aslında “Bir aileden bir kurban yeter.” düşüncesi hakimdi. Annem aktif olarak siyaset yapmama çok karşıydı. Ama ben her zaman şunu savunurum; “Esnaf bir ailede doğup büyüyebilirsiniz, çiftçi bir ailede yetişebilirsiniz. Bu hayat tecrübesinin size kattığı bazı meziyetler vardır. Ben de bunun içinde doğup büyüdüğüm için kendimi hiçbir zaman çok farklı alanlarda görmedim. Bu yüzden siyaset hep benim aklımda, kalbimde olan bir şeydi. Zamanla içerisinde Sayın Cumhurbaşkanımızın da teveccühleriyle nasip oldu. Bundan sonra benim hayalim artık bu işi en iyi şekliyle yapmak için gayret göstermek ve Allah nasip ederse cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında güçlü Türkiye’nin inşasında rol almak ve çabalarımı devam ettirmek.

“CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN'IN HAYATIMDA AYRI YERİ VARDIR”

Recep Tayyip Erdoğan’ın hayatınızdaki anlamı nedir?

Cumhurbaşkanımızın hayatımızda çok özel bir yeri var. Geçmişe baktığımızda babamla omuz omuza yürüyerek çok uzun yıllar ödedikleri bedeller, çektikleri cefalar var. Babam için ne kadar önemliyse, şahsım için, ailemiz için de bir o kadar önemli. Çünkü benim çocukluk anılarımda da Recep Tayyip Erdoğan var. Benim düğünümde de şahidim oydu. Bugün siyasi olarak aktif rol aldığım partinin lideri olarak yine beraberiz. Bu benim için çok kıymetli. Türkiye’nin geldiği nokta itibariyle bizim medarı iftiharımız olma sebebiyle ve bir dönem babamla görev yapmış aynı liderin yanında siyaset yapabiliyor olmak benim için kıymetli bir anlam ifade ediyor.

Yerli ve milli olmak size ne ifade ediyor?

Yerli ve milli olmak, bir ülkü etrafında ortak Türkiye Cumhuriyeti ülküsü etrafında daha güçlü geleceğe nasıl bakabileceğimizin düşüncesi içinde olmak demek aslında. Herkesin bir davası olabilir. Biz sadece kendimize atfetmiyoruz bu kelimeyi. Ama dava dediğiniz aynı zamanda sizi yarına taşıyacak bir motivasyon demek. Mesela İbn-i Haldun’un bir sözü var: Asabiye. Asabiye diye tanımladığı şey o zaman eski bir kavimdi yerleşik bir topluluktu ve onları bir arada tutan şey motivasyondu. Bugün de Türkiye Cumhuriyeti’nin asabiyesini ülküsünü oluşturan şey bir davaysa eğer burada yerli ve milli olmak önce benim ülkem demek. Benim ülkemin nasıl güçlü olmasıyla alakalı. Ama bu sadece yaşadığımız dünyada şu demek değil: Belli sınırların içinde kısılıp kalmış bir Türkiye. Dünyanın her tarafında ihracatçısıyla iş adamıyla müteşebbisiyle insan anlamında beyin gücüyle değer yaratabilecek büyük Türkiye. Yerli ve milli olmak bütün dünyada Türkiye Cumhuriyeti’nin etkisini gösterebileceği güçlü bir diasporayı hayata geçirmek, bu hayalin etrafında nasıl kenetlenebiliriz demek.

Sosyal medya mecraları hakkındaki düşünceleriniz nedir?

Tabii dijitalleşmek çağa ayak uydurmak önemli. Pamdemi sürecinde Zomm vs. toplantılar üzerinden de aslında çok işimizi kolaylaştırdığını gördük. Ama çok önemli olan bir şey var. O da doğru olarak kullanmak... Bizim de buna ayak uydurmamız gerektiğini düşünüyorum. Ve maksimum faydalarını ancak doğru olarak kullandığımızda görebileceğimize inanıyorum. Bir açıdan da her şeyin dezavantajı var. İtibar suikastlarının yapıldığı, insanların birbiri üzerinde hak iddia ettiği bir alan haline getiriliyor.

TBMM’de üyesi bulunduğunuz Milli Eğitim Kültür Gençlik ve Spor Komisyonu faaliyetlerinden bahsedebilir misiniz?

Bu komisyon ihtisas komisyonlarından biridir. Bütün milletvekillerimiz bir ihtisas komisyonuna üye olur. O komisyonlarda ülkenin geleceğiyle veyahut da günüyle alakalı etkileyici kanunlar komisyonlardan çıkar. Milli Eğitim bu ülkede her ferdin doğrudan etkilendiği alandır. Güçlü bir eğitim sistemi olan ülkeler önündeki 50 sene 100 seneyi planlama konusunda da çok ciddi bir avantaja sahip olur. Bu yüzden Milli Eğitim Komisyonu’nda olmak ayrı bir keyif ayrı bir sorumluluk. Günübirlik talepleri de olan ama geleceğin eğitim sistemini de tasarladığınız meclisteki yasama alanının en önemli komisyonlarından biridir. Biz kendi içimizde yaptığımız kanunlarla mesela doktora öğrencilerinin daha fazla önünün açılması, konusunda yeni bir kanun çıkardık.

18 yıllık AK Parti iktidarının dünya ve Türk siyasetine katkıları kısaca nelerdir?

AK Parti iktidara geldiğinde ülkede çok ciddi bir ekonomik kriz vardı. Ülkede gecelik faizlerinin yüzde 1500’lere dayandığı enflasyon altında insanların inim inim inlediği çok kötü bir ortam vardı. Tabii bazen Z kuşağına bunu anlatmak çok kolay olmuyor. Z kuşağıyla konuştuğumuz zaman o kısmını bilmedikleri için bazen hayal gibi geliyor. Bu dönemi biz yaşadık. Ciddi bir ekonomik buhranı AK Parti devraldı. Ama bankacılık reformu olsun ekonomik kurumların güçlendirilmesi olsun ilk atılan adımlar ve sonrasında Avrupa Birliği reformlarıyla birlikte dünyaya bunu kabul ettirerek bir ivme kazanıldı. Özellikle 2010-11’e kadar olan periyotta ekonomik ve Avrupa Birliği reformlarının desteklenmesiyle Türkiye güçlü bir Türkiye olarak kendini bütün dünyaya kanıtladı. Ondan sonrasında tabii konjonktürün getirdiği bazı şeyler var. Etrafımızdaki coğrafyada yaşanan Arap Baharı çok önemli dengeler değiştirdi. Diktatörler insanların alt üst edilmesi o ülkelerin tekrardan başka bir çizgiye geçişi buna 2003’te Amerikan işgalini de sayabiliriz. Irak o gün bu gündür parçalanmış bir yapıya döndü. Belki fiili olarak değil ama 3’e 4’e bölünmüş bir Irak görüyoruz. E Türkiye bu coğrafyaya bu kadar yakınken insanı olarak bütün yükü çeken belki de tek ülke. Buralardan kaçan insanları yani mültecileri kendi ülkesine kabul eden tek ülke. O yüzden savunma sanayinde mesela diğer ülkeler bize silah satmama, uçak satmama kararı aldılar. Biz artık kendi savunma sanayimizi kendi mühendislerimizi kendimiz yetiştirir hale geldik. Bu çok kıymetli ve önemli bir şey. Çünkü bu jeopolitik de yaşıyorsanız her anlamda güçlü olmak mecburiyetindesiniz.

Yeni seçmen Z kuşağı için AK Parti’nin çalışmaları nedir?

Z kuşağı X kuşağı belki yarın Alfa kuşağı gelecektir. Biz meseleye yeni seçmen, yeni jenerasyon ve yeni toplumsal nitelik olarak bakıyoruz. Z kuşağının talepleri üzerine tabii şöyle bir algı var: Geçmişi çok fazla bilmeyen, sorgulamayan, geçmişi değil daha çok geleceği konuşmak isteyen bir kuşak geliyor. Ve anlattığınız zaman çok kolay ikna olan bir jenerasyon değil. Sorgulayan, anlamaya çalışan ve ikna olmadan belli bir yere meyletmeyen bir kuşak var. Bu açıdan onlarla muhatap olmak, onlarla beraber Türkiye’nin geleceğini tasavvur etmek bu anlamda bize çok ciddi bir sorumluluk getiriyor. Siyasal anlamda bakacak olursak Z kuşağı 7 milyon yeni seçmen demek. Yani milenyumda ve sonrasında doğan ve ilk defa oy kullanacak 7 milyon seçmen. Çok ciddi bir rakam ki 24 Haziran seçimlerinde sadece İstanbul 3. bölgede 100 bin yeni seçmen vardı. Z kuşağına bugüne kadar yapılmış olanları anlatmak ve gelecekte onlara neler sunduğumuza ikna etmek noktasında AK Parti’ye de çok ciddi iş düşüyor.

Uzun yıllardır gelecek geliyor diye konular konuşuluyor. Buna da fütürist yaklaşım diyorlar. Fütürizme bakış açınız nedir?

Geleceğin planlanması bundan sonrasında dünyanın nasıl olacağıyla alakalı teoriler geliştiriliyor. Artık uzay, paralel evren, evrenler arası geçiş ve yahut robotik genetik yazılımlar. Bunların hepsi ön plana çıkacak. Bunun üzerine Ar-Ge’nin çok önemli bir payı olacaktır. Yapılacak laboratuvarlar, biyonik çalışmalar önemli hale gelecektir. Mesela bugün pandemi dediğimiz şey yaşadığımız süreçte bir virüs. Nasıl türediği nasıl oluştuğu yarın ne olacağı aşısı bunlar tartışılıyor. Aşının geliştirilip geliştirilmeyeceği hala belli değil. Ama önümüzdeki zamanlarda artık yeni tip bir salgın mı olacak? Hastalıklar artacak mı? Bunlara karşı dünya ne kadar çaresiz? Ne kadar kendini muhafaza ediyor? Önemli olan şudur; kendi beyin göçünüzü tersine çevirmek. Dünyanın farklı yerlerine gitmiş kıymetli olan insanlarınızın tekrardan geri çağrılması, onlara ülkenizde çalışma alanları açmak, onların desteklenmesi ve onlardan çıkacak sonuçlar önemli.

Ayasofya konusundaki düşünceleriniz neler?

Çok eski bir yapı. Tüm insanlık tarihine mal olmuş, ayrı bir önem arz ediyor. Kilise olarak kullanıldıktan sonra cami olarak hizmet etmiş sonrasında alınan kararla müze haline getirilmiş. Müslümanlar için tarihimiz için geçmişimiz için çok ayrı bir anlam ifade ediyor. Ayasofya bizim fethimizden sonra bizim himayemizde bizim garantörlüğümüzde yaşamış bir yapı. Şimdi buna bir uluslararası ilişkiler açısından bakmak gerekir. Buranın ne olacağıyla veya ne olmayacağıyla alakalı farklı bir ülkenin görüş beyan etmesi çok doğru değil. Bu Yunanistan olur ya da farklı bir ülke olur. Türkiye şunu yapsın bunu yapmasın demek doğru olmaz. O bize yapılmış bir hareket. Bunun kararını biz veririz. İkincisi sembolik anlamda da Ayasofya’da namaz kılınması konusunda da toplumsal bir fikir birliği var.

Şimdi Mücahit Arınç’ın EN’lerine gelelim.

En sevdiğiniz renk: Siyah

En sevmediğiniz renk: Kahverengi.

En sevdiğiniz yemek: Mantı ev Sarma.

En tadından pek hoşlanmadığınız yemek: Sevmediğim yemek yoktur.

En sevdiğiniz müzik türü: Müzik yelpazem geniştir. Bana keyif verecek her şeyi dinlerim. Türkü olabilir, TSM olabilir…

En son okuduğunuz kitap: Benim Adım 1864 Çerkez sürgününü anlatan bir hikayeydi.

En son seyahat ettiğiniz şehir ve ülke: Geçen sene çok fazla seyahat ettim. Elâzığ, Tunceli, Diyarbakır, Van. En son oralara gitmiştim. En son seyahat ettiğim ülke pandemiden bir tık öncesi Çin’di. Mart ayında gitmiştim.

Türkiye’nin en sevdiğiniz şehri ya da ilçesi: A her tarafı. Doğu’dan Karadeniz’e her tarafını seviyorum. Onda ayrım yapamam. Birçok yerini gördüm Türkiye’nin. Her tarafında ayrı bir güzellik var. Birini ön plana çıkaramam.

İstanbul’da kendinizi en rahat hissettiğiniz ilçe: Sarıyer. Kireçburnu, Yeniköy, Tarabya sahil şeridini severim. O kısım keyiflidir. Yürüme severim. Bisiklete binerim. Kahve içmeyi severim. Tarihi yarımadayı severim. Fatih, Sirkeci, Eminönü gerçek İstanbul’un yaşandığı yerler.

Ahmet Mücahit Arınç’ın gelecek planları nedir? Gelecek planım Allah ne gösterirse devam etmek, siyasetse siyaset… Kısmetimde varsa, Türkiye şartlarında devam etmek mümkün olursa devam ederim. Ama önceliğim yaptığım işi en güzel şekliyle yapmak.