Sakarya 09.03.2022 10:54 Güncelleme: 09.03.2022 11:57

Sakarya'da son yağışlar göl ve nehirlere yaradı

Kentte son aylarda etkili olan kar ve yağmur, Sapanca Gölü'ndeki suyun 32,20 metreyle maksimum seviyeye ulaşmasını sağlarken, nehir ve derelerin debisini artırdı.
Sakarya'da son yağışlar göl ve nehirlere yaradı

Sakarya'da son aylarda etkili olan yağışlar, göl, nehir ve derelerde su seviyesini yükseltti.

Sapanca Gölü, Sakarya Nehri, göletleri, dereleri ve kaplıcalarıyla su kaynakları bakımından zengin iller arasında yer alan kentte etkili olan kar ve yağmur, yer altı sularının düzenli beslenmesine katkıda bulunuyor.

2014 yılında 29,64 kot seviyelerini gören Sapanca Gölü, bu yıl özellikle ocak ve şubat döneminde etkisini gösteren yağışlarla, son yılların en iyi seviyesine çıkarak 32,20 metreyle maksimuma ulaştı.

Toplam uzunluğu 824 kilometre olan ve uzun yolculuğun ardından kentte Karadeniz'le buluşan Sakarya Nehri'nin debisi ise 221 metreküp/saniye ölçüldü.

Kent genelindeki göl ve göletlerde doluluk oranı yüzde 90'lara ulaşırken, Sapanca Gölü'ndeki fazla sular kapakların açılmasıyla Çark Deresi üzerinden tahliye ediliyor.

"Yağışlar su kaynaklarının beslenmesi açısından önemli"
Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mahnaz Gümrükçüoğlu Yiğit, dünyada su kıtlığının yaşanmasının sebebinin hem küresel ısınmaya hem de insanoğlunun yapmış olduğu birtakım faaliyetlere bağlı olduğunu söyledi.

Son dönemlerde normal seyrinde devam eden yağışların su kaynaklarını beslemesi açısından önemli olduğuna dikkati çeken Yiğit, "Çünkü yarı kurak bölgedeyiz, yılın bir dönemini kurak geçiriyoruz. Bu kurak dönem özellikle de iklim değişikliklerine, krizine bağlı olarak zaman zaman uzayabiliyor. Dönem dönem de yıl boyunca çok kuraklık yaşıyoruz." diye konuştu.

Barajlardaki su seviyesinin yüksek ölçülmesinin her şeyin yolunda olduğu anlamına gelmediğini vurgulayan Yiğit, su döngüsünü korumanın önemine işaret etti.

Doç. Dr. Yiğit, kullanılan en temel kaynağın yer altı suları olduğunu belirterek, "Dolayısıyla yer altı suyunun beslenmesini çok iyi devam ettirmemiz ve düzenliliğini sağlamamız gerekiyor. Bunu yapabilmemiz için de bitki örtüsünü çok iyi korumamız gerekiyor. Ormansızlaşmayı sıfıra indirmemiz, toprak özelliklerini korumamız ve yanlış arazi kullanımından vazgeçmemiz gerekiyor. Bütün bunları yaptığımızda yer altı sularını doğal olarak korumuş oluyoruz. Yer altı suları beslenmeye devam ettiği sürece su kaynakları kullanımı konusunda problemlerimiz minimuma inecektir." değerlendirmesinde bulundu.

Su kaynakları yönetiminin çok kompleks bir yapıda olması gerektiğinin altını çizen Yiğit, "Bütün su kaynakları havza bazında beslenirler. Örneğin Sapanca Gölü, önemli içme suyu kaynağı. Bütün havzaya gelen suyun, bunun içerisinde yağış miktarı, dereler, yer altı suyu miktarı var ve bunların hepsinin bütçesi bulunuyor. Bu bütçenin çok doğru yönetilmesi gerekiyor. Yanlış arazi kullanımını, nüfusun çok hızlı şekilde artmasına sebep olacak şekilde cazibe haline getirirseniz bu, zaman içerisinde gölün daha az beslenmesine neden olacaktır." ifadesini kullandı.

"Kentlerdeki yoğun betonlaşmadan vazgeçilmesi gerekiyor"
Yiğit, yer altı ve içme suyu güvenliğinin sağlanabilmesi için şu tavsiyelerde bulundu:

"Suyun ortalama yüzde 70'i tarımsal sulamada kullanılıyor. Dolayısıyla tarımsal sulama yöntemlerinde yapılacak iyileştirmeler, suyun kullanımını azaltacaktır. Kentlerdeki yoğun betonlaşmadan vazgeçilmesi gerekiyor. Artık 'sünger kentler' denilen bir kavram var. Dolayısıyla kentlere gelen ve yüzeysel akışla kaybettiğimiz yağış sularının, su geçirgen alanların artırılmasıyla yer altı sularını beslemesi söz konusu hatta tamamen su geçirgen asfaltlar bile üretildi. Bunları yaptığımız zaman hem kent içi sellerden kurtulmuş olacağız hem de kentlerin yer altı kaynaklarına vermiş olduğu zararı en aza indirgemiş olacağız."

Dünyadaki afetlerin başında kuraklık sorununun geldiğine dikkati çeken Yiğit, "Kuraklık, bizim için çok ciddi bir afet aslında. Dolayısıyla bu problemi yaşamamak için önlemlerin ince elenip sık dokunarak planlanması, risk yönetiminin çok iyi yapılması gerekiyor." dedi.