Eğitim 22.03.2019 16:15

Üniversitede Norm Kadro Adil Değil

"Üniversiteler sadece ders veren kurumlar değildir. En önemli misyonları bilim ve teknoloji üretmektedir. Eğer asgari kadro şartları önemli şekilde arttırılmazsa, birçok bölüm norm fazlası kadroya sahip konuma düşecek, emeklilik yaşı 75'e çıkarılan profesörler emekli olmadıkça alttan gelen kimseye kadro verilemez hale gelinecektir. Norm kadro yönetmeliğimiz ise, çıraklara kadro vermeme üzerine kurulmuş durumdadır. Bir insan ne kadar hak ederse etsin, norm kadro dolu olduğu için hak ettiği yerde kadro alamayabilir. Rektörlere de, kadro vermek istemedikleri kişilere üretebilecekleri bir bahane daha mevcut hale gelmiştir."
Üniversitede Norm Kadro Adil Değil

Süleyman DOĞAN

Öğretim Elemanları Sendikası (ÖGESEN) Genel Başkanı Dr.Öğretim Üyesi Vahdet Özkoçak genç, dinamik, işinin aşığı ve akademisyenlerin sorunlarıyla gece gündüz dertlenen bir profil çiziyor. Kendisi bir karınca misali bal yapan bir akademisyen olarak akademik hayatı ve sorunları konuştuk. Sendika görevi yanında Hitit Üniversitesi'nde Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır. Siz aziz okurları Dr.Vahdet Özkoçak’la yaptığım söyleşi ile baş başa bırakıyorum.

Bir akademisyen olarak Dr.Vahte Özkoçak kimdir?

Akademideki tüm ünvan ve görevler geçici olup yeri geldiğinde sizden alınabilir ya da kaybedilebilir, ama doktora yani PhD unvanı alınamaz. Bu nedenle hemen hemen her alanda Dr. ünvanımla anılmayı ve kendime hitap edilmesini tercih ederim. Bununla birlikte Doktor Öğretim Üyesi olarak bir üniversitemizde görev yapmaktayım. Kırıkkale’de doğdum. Ailemizin yarısı Kırıkkale'de, yarısı da kütüğümüzün bulunduğu  Çorum’da. Bu sebeple hem Kırıkkaleli hem de Çorumlu sayılırım.

Eğitim hayatınız nasıl geçti?

Doğumumdan çok kısa bir süre sonra Ankara’ya taşınmışız. Eğitim hayatıma Ankara’da başladım ve yine Ankara’da devam ettim. İlk ve orta öğrenimimi 100.Yıl ve Çukurambar’da, Lise eğitimimi ise Alman hocaların eğitim verdiği MEB ile Almanya ortak protokolünde eğitim veren Alman ekolünü o dönem en iyi yansıtan okullardan olan derece ile kazandığım Çankaya Anadolu Lisesi’nde tamamladım. Daha sonra ‘’Geleceğin Bölümleri’’ panelinde adını duyduğum Antropoloji bölümünü okumaya karar verdim ve Ankara Hukuk da dahil olmak üzere birçok tercihimin üzerinde Ankara Üniversitesi DTCF Antropoloji bölümünü yazarak bu bölümü kazandım.

Bir süre Almanya’da eğitim aldınız değil mi?

Evet. Lisansımın ilk 3 yılını bu fakültede tamamladım. Son sınıfta ise Erasmus değişim programı ile Almanya Albert Ludwigs Universitaet Freiburg’da eğitim aldım. Bitirme tezimi Almanya’da tamamladım. Bölümümüz, Fakültemizin ve Üniversitemizin ilk Erasmus öğrencilerinden biriydim ve dil yeteneğim sayesinde 54 kredi ders geçtim ve o dönem en iyi başarı sağlayan öğrencilerden biri olarak ülkemize tezimi teslim ettikten sonra yeniden Almanya’ya döndüm. Yaklaşık 5 yıl eğitim aldım ve daha sonra gelen teklifleri değerlendirmek ve vatandaşlığımı yakmamak adına ülkemize güzel hayallerle geri döndüm.

İdealim Akademisyen olmaktı!

Bir ideal sonucu akademisyenliğe yöneldiniz öyle mi?

Tamı tamına öyle. Aile yakınlarımızdan birinin “Yabancı dilin iyi seviyede, iki dilin var, bilgi birikimin de iyi, sen akademisyen olmalısın.’’ yönlendirmesi benim hayatımın dönüm noktası oldu. Tutkum ve hayalim olan akademisyenlik, artık mantık çerçevesinde de en büyük hedefim haline gelmişti. Almanya’daki oturum izinlerimi iptal ederek ülkemize geri döndüm ve lisansüstü çalışmalarıma yoğunlaştım. Sonrası çoğu akademisyenin de aşina olduğu malum süreç. ÖYP sistemi ile Akademi dünyasında kendime bir yer buldum. Hem de mezun olduğum, Almanların Filozof Fakültesi dediği, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde. Peki hakkım olarak kazandığım kadroya yerleşmem kolay oldu mu derseniz, elbette ki hayır. Dava açıp emsal karar aldırarak, hem YÖK’e hem de Ankara Üniversitesi’ne karşı kazanılan ilk dava ile, gecikmeli olarak da olsa akademisyenlik hayalime kavuştum.

Sizce akademisyen olmanın avantajları ve dezavantajlarını neler?

Avantajlarını inanın saymakla bitiremem. O yüzden dezavantajlarını söyleyerek devam edelim. Öncelikle nepotizmin çok hakim olduğu ortamda, sinir harbi geçirerek, psikolojinizi sağlam tutarak çalışmak ve hayallerinizi gerçekleştirmek zorundasınız. Kısaca ya YÖK Başkanı Sn. Yekta Saraç beyin bahsettiği üzere usta-çırak ilişkisine girerek hocalarınıza tam biat ederek sorunları da işin parçası olarak görerek akademik kariyer yapacaksınız, ya da benim gibi zor olanı yapacaksınız ve doğruları üslubu ile yaş, ünvan, makam ayırt etmeden üslubunca söyleyerek ‘’uyumsuz" atfedilerek mesleğin dezavantajlarını yaşayacaksınız. Bana göre mesleğimizin en dezavantajlı tarafı, saygı ile biatı, eleştiri ile asiliği-uyumsuzluğu karıştıran bir camia olmamız. Ben diklenmeyi değil, dik durmayı prensip edinmiş ve meslektaşlarına tavsiye eden bir akademisyenim.

Hangi alanda çalışıyorsunuz?

Lisansta obezite ve genetik yatkınlık, Yüksek Lisansta Antik DNA çalışmaları, Doktora ve sonrasında ise Fiziki Antropoloji Ana Bilim Dalı konularının temel alanlarından olan Adli Antropoloji, Spor Antropolojisi, Antropometri ve Ergonomi çalışıyorum.

Neden bu alanı tercih ettiniz?

Bu soru öğrencilerim tarafından da sık sık bana sorulmakta. Dilerseniz onlara verdiğim cevabı burada da vereyim. Antropoloji 3 Ana Bilim Dalından oluşmaktadır. Sosyal Antropoloji, Paleoantropoloji ve Fiziki Antropoloji. Paleoantropoloji yılın belli dönemlerinde kazı alanlarında çalışmayı, Sosyal Antropoloji sahada anket yapmaktan tutun da diğer insan ile ilgili olan sosyal alanları, Fiziki Antropoloji hem sahayı hem de yaşayan insan ile ilgili hemen her alanı araştırmayı ve bu özelliğini araştırmacıya serbest bölgede araştırma yapmaya olanak sağladığı için seçtim. Adli Antropoloji, Ergonomi ve Antropometri, Spor Antropolojisi de bu sebeple bana oldukça keyifli gelmektedir. Alanımı ve bölümümü severek çalıştığım için yorulmuyorum…

Öğretim Elemanları Sendikasını nasıl kurdunuz?

Öğretim Elemanları Sendikası (ÖGESEN), Türkiye'de 'Eğitim', 'Öğretim' ve 'Bilim Hizmetleri' kolunda; öğretim elemanlarının özlük haklarını korumak, iyileştirmek, mobbing ile mücadeleye destek olmak, eğitim-öğretim çalışmaları yapmak ve günümüzde veya gelecekte akademisyenliğin hak ettiği değeri her zaman alabilmesini sağlamak amacıyla 17 Temmuz 2014'te kurulmuş bağımsız bir sendikadır. Sendikamız 13 Kasım 2013'te kurulan Öğretim Elemanları Derneği (ÖGEDER)'nin evrilmesiyle kurulmuştur. Türkiye, Ankara merkezli bir Sendika olarak, herhangi bir konfederasyona bağlı olmamakla birlikte, ilgili sorunları siyaset üstü yaklaşımlarla çözmek tek ilkemizdir.

Akademisyenlere nasıl yardımcı oluyorsunuz?

ÖGESEN; zaman içerisinde ülkemizde hak ettiği yeri kaybeden akademisyenliğin yeniden gerekli değeri kazanması, öğretim elemanlarının özlük haklarının korunması ve iyileştirilmesi, mobbing ile mücadeleye destek olunması amacıyla kurulmuştur. ÖGESEN, bu kazanımları elde edebilmek için bütün kanuni ve hukuki haklarını sonuna kadar kullanarak başta üyeleri olmak üzere tüm öğretim elemanlarına destek olmayı ilke edinir. Akademisyen adaylarına yol gösterici bir misyon edinmiştir. Akademi konularında  gündemi yönlendiren dinamik yapımız, yerinde tespitlerimiz sosyal medyada onbinleri bulan takipçimizin oluşmasını sağlamıştır. Akademisyenler ve akademiye ilgi duyanlar en hızlı, sağlıklı ve çözüm odaklı bilgileri sendikamız kanalıyla ulaşabilmektedirler.

YÖK’ün çıkardığı norm kadroyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Üniversiteler sadece ders veren kurumlar değildir. En önemli misyonları bilim ve teknoloji üretmektedir. Eğer asgari kadro şartları önemli şekilde arttırılmazsa, birçok bölüm norm fazlası kadroya sahip konuma düşecek, emeklilik yaşı 75'e çıkarılan profesörler emekli olmadıkça alttan gelen kimseye kadro verilemez hale gelecektir. Bu noktada 2/3 kadro şartının hiçbir şeyi değiştirmeyeceği, insanların yükselmesini baltalayacak bir başka şart olmaktan öteye gidemeyeceği aşikardır.

Bilim, çırağın ustayı geçmesi ile ancak ilerleyebilir. Norm kadro yönetmeliğimiz ise çıraklara kadro vermeme üzerine kurulmuş durumdadır. Bir insan ne kadar hak ederse etsin, norm kadro dolu olduğu için hak ettiği yerde kadro alamayabilir. Rektörlere de, kadro vermek istemedikleri kişilere üretebilecekleri bir bahane daha mevcut hale gelmiştir.

Norm kadro ciddi bir sorun!

Norm kadro ile yapılmak istenen nedir sizce?

Yönetmeliğin ilerleyen süreçte çok ciddi sorunlara yol açacağı aşikar görünüyor norm kadronun. Norm katsayıları çok düşüktür, bu durum en parlak gençlerin akademisyenliği tercih etmesini engelleyecek, tüm akademisyenlerin hayatları boyu gelecek kaygısı ile yaşamasına sebep olacak ve hali hazırda hiçbir şey üretmeden norm kadro kaplayan herkesin ekmeğine yağ sürecektir. YÖK'ün alt kadro düşmanlığını bir üst seviyeye taşımış ve adeta ‘altta kalanın canı çıksın' noktasına kadar gelmiştir. ‘Dama çıkanın merdiveni attığı' sistem iyice körüklenmiştir. Üzülerek ifade etmek istiyoruz ki norm kadro yönetmeliği tüm umutları boşa çıkarmış, bu haliyle insanları üretmeye değil, üretmemeye teşvik eder hale gelmiştir.

Genç akademisyenler mobbinge maruz kalıyor!

Siz akademisyenlere mobbing konusunda da hassas bir şekilde mücadele ediyorsunuz?

Evet. Bu konuda bir de araştırma yaptık. Araştırmaya 1.180 araştırma görevlisi, 364 öğretim görevlisi (kaldırılan uzman, okutman kadroları da dahil olmak üzere), 255 doktor öğretim üyesi, 69 doçent ve 22 profesör katılırken, genç akademisyenlerin yoğun olarak mobbinge maruz kaldığı sonucu ortaya çıktı. Akademisyenlerin yüzde 63'ü hocaları tarafından azarlandıklarını, yüzde 75'i sözünün kesildiğini, yaklaşık yüzde 70'i çeşitli şekillerde rahatsız edildiğini, yüzde 62,5'u sözlü tehditler aldığını, yüzde 88'i hakkında dedikodu yapıldığını, yüzde 72'si yeteneklerinin çok altında işler verildiğini ve yüzde 80'i insanların kendisi hakkında kötü konuştuğunu belirtti. Sürekli kadro ilanı gerektiren bir sistemde, doçent olana kadar sözleşmeli çalışan akademisyenler ne yazık ki sürekli mobbing ile yüz yüze ve stres altında çalışmak zorunda kalıyor. Bu durum ülkemizin bilimsel verimliliğini ciddi olarak etkiliyor. Sağlıklı ve başarılı bir Türk Akademisi için insana değer veren ve mobbingi engelleyen bir sistem kurulmalı.

Yağmacı dergiler!

Son zamanlarda yağmacı dergiler tabiri ortaya çıktı ve bunlar YÖK tarafından değerlendirme dışı dergiler listesine alındı. Kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Üniversitelerarası Kurul, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç'ın önerisiyle para karşılığı yayın yaptığından "yağmacı" adı verilen dergilerde yayımlanan bilimsel makalelerin, akademik yükselmelerde dikkate alınmaması kararını verdi. Geç kalınmış bir uygulama olmakla beraber son derece yerinde olduğunu düşünüyoruz. Dergilerin tasnifi hızlı ama doğru yapılmalı, kişisel sorunların, ego tatmini uğraşların değil bilimsel kriterlerin tabanda olduğu bir sınırlama ile listenin şeffaf oluşması sağlanmalıdır.  ÜAK'un bu kararı yerinde uygulaması özellikle doçentlik başvurularında hassas davranılması çok önemlidir. Bundan sonra yapılmaması için akademisyenlerin bilgilendirilmesi ve özellikle farkındalığın artması için çalışmaların yapılması gerekmektedir.