Üniversite sınavına girecek gençlerle röportaj yapılmış. Okuyacakları bölümü nasıl seçtikleri sorulunca ağız birliği etmişçesine mezun olduklarında iş bulabilecekleri bir alan olmasını tercih edeceklerini söylemişler
Üniversite sınavına girecek gençlerle röportaj yapılmış. Okuyacakları bölümü nasıl seçtikleri sorulunca ağız birliği etmişçesine mezun olduklarında iş bulabilecekleri bir alan olmasını tercih edeceklerini söylemişler. Ee ne var bunda dediğinizi duyar gibiyim. Tabii ki iş bulabilecekleri alanı seçmeleri gerçekçi bir tercih olarak nitelendirebilir. Ancak aslında ne yapmak istediklerini de söylüyorlar aynı röportajda. Mesela biri öğretmen olmak istiyor ama atama sorunu sebebiyle hemen iş bulamayacağından endişeli. Tıp okumak isteyen ise uzun çalışma saatleri ve bir de topluma hastalık gibi sirayet eden sağlıkta şiddet konusundan dertli. Genel olarak kazancın az olması hepsinin ortak şikayeti denebilir. Ve tam da bu sebeple yurt dışında yaşamak pek çoğunun tercihi. Örnekler çoğaltılabilir. Röportajdan çıkan sonuç şu ki; iş bulmak zor, seçtiğim bölüm yapmak istediğim ya da başarılı olabileceğim değil çabuk iş bulabileceğim, para kazandırabilecek bir bölüm olsun. Şimdi soruyorum size gelecek kaygısıyla pek de istemediği bir mesleği seçen bu gençlik uzun vadede topluma ne kazandırır? Ama doğruyu söylemeliyim. Burası uzun vadeli planların ülkesi değil zaten.
Bu ‘makus kader’ ne zaman değişir bilemiyorum. Ülkenin ekonomik gidişatı gözler önünde. Fakat eğitimde uzun vadeli düşünmeye ivedilikle ihtiyaç var. Camiadan pek çok isim konuya dikkat çekiyor. Üstelik eğitimin kalitesi uluslararası standardı filan bunlar ayrıca ele alınabilecek konu başlıkları. Ben burada sadece üniversite dışında bir seçeneğin öneminden söz etmek istiyorum. Ama önce Türkiye’de üniversite sayısı nedir diye bakalım. 2023 yılı itibariyle 207 üniversite olduğunu görüyoruz. Bunların 129’u devlet 77'si vakıf üniversitesi. Öğrenci sayısının ise 7 milyona yakın olduğu söylenebilir. Her mezun okuduğu bölümde iş bulamıyor. Bu doğru değil mi? Bazı bölümler ise ihtiyaç fazlası mezun veriyor. Bu da doğru mu? Peki mesela ne kadar tarih öğretmeni ihtiyacı var ve ne kadar mezun var? Muhakkak bir istatistiği vardır. Meslek seçimi yaparken eğitim şart fakat nasıl bir eğitimden söz ediyoruz. Bu açıdan bakınca işsizlik sorununun da konuyla birebir ilişkili olduğu görülüyor aslında. Doğru soru bu kadar üniversite mezununa ihtiyacımız olup olmadığı olabilir. Şimdi arkadaş sohbetlerinde filan bile konuştuğumuz kalifiye eleman ihtiyacı nedense bireysel sorunumuz ama toplumsal değil sanki. Yani marangoz ararken dert, elektrik tesisatçısı eleman eksiğinden muzdarip peki işini iyi yapan bir ara eleman bireysel sorunumuz mu?
Eğitimde planlamanın başka türlü ele alınması gerekir. Bugüne dek yapılanlar ortada. Halen gençler tercihlerini en kısa yoldan para kazanmak üzerine yapmaya çalışıyorsa orada başka çözümler aranması gerektiği belli. Ülkenin iyi yetişmiş alanında uzman eğitimcilerinin bir araya gelmesi konunun siyaset üstü ele alınması bu ülkeye yapılabilecek en büyük hizmet olur kanımca. Günü kurtarmak değil gelecek yılları kurtarmaktır esas olan. Kısa değil uzun vadeli düşünenlerin ülkesi olmak millet olarak bizi de dönüştürecek bir adım olur. Zira hep bugünü kurtarma, ne olursa olsun bir okul bitirme, kısa yoldan para kazanma ya da köşeyi dönme üzerine kurulu planlar kişisel kurtuluş yaratmaktan öteye bir anlam ifade etmezken toplumsal ahlak açısından da endişe verici. Kişinin ne olmak istediği, hayatını ne iş yaparak kazanabileceğinin yanında bunu yaparken insanlık hasletlerinden ödün vermeden yapabilmesi önemli. Oysaki bugünkü yapı gençleri tam anlamıyla ya yüksek başarıya zorluyor ya da başarısız seçimlerle istenmeyen bir meslek tercihine. Herkesin mecburmuş gibi üniversite okumaya koşullandığı hatta okumazsa iş bulamayacağına neredeyse inandırıldığı bir ortamda sağlıklı tercihlerden söz edilebilir mi?
Genç nesil şöyle tembel böyle iş beğenmiyor hepsi kısa yoldan köşeyi dönmek istiyor demeden önce dönüp bakmak lazım niye böyle diye. Hadi sokak ağzıyla soralım bir de. Ortam mı gençleri bozdu, gençler mi ortamı? Kesinlikle gençlerin ortamı bozduğu filan yok. Ne verirseniz onu alıyorsunuz hepsi bu. Tekrar etmek gerekirse bu bir milli meseledir. Öncelik sırası da en ön olmadıkça toplumsal ilerlemeden kimse söz edemez. Bizim gençler şöyle, yok şu ülkenin gençleri daha böyle filan. Geçin bunları. Siz gençlere laf eden ‘büyükler’ size söylüyorum. Eğitim birinci önceliğimiz ve talebimiz değilse dönüp kendimize bakmak gerekir. Mikrofon uzatılınca sadece gençlere değil iki laf da karar mercilerine, siyasetçilere söyleyin de görelim.
Ben bu kadar endişe içinde tercih yapan gençlerin hem mutlu hem başarılı olabileceklerine inanmadığım için doğrusu büyük bir kısmı için üzgünüm. Muhakkak okuyacaklar belki dört yıllık bir bölümden mezun milyonlarca genç insan çıkacak. Bir kısmı alanında başarılı olacak. Fakat büyük bir kısmı niye bu kadar uğraştım hem kendime hem aileme bu kadar yüklendim diye düşünecek yıllar sonra.
Hayatını kazanmanın tek yolunun üniversitede okumaktan ibaret olmadığını gençlere ve fakat farklı seçenekleri sunmanın da ‘büyüklerin’ görevi olduğunu bir kez daha onlara hatırlatalım.