Gerçekten de geçmişte aile şirketlerinde yaşanan sorunlar içinde daha teknik, daha maddi başlıklar öne çıkıyordu.

Malum, hep geçmişe özlem olur. Biz de 30 yılı aşkın süredir aile şirketlerinin içindeyiz. Danışmanlık süreci ile onlara katkılar sunmaya çalışıyoruz. Bugün aile şirketlerine danışmanlık sürecinde karşı karşıya olduğumuz işler ile geçmişte yaptıklarımız kıyaslanınca ciddi değişiklikler var.

Gerçekten de geçmişte aile şirketlerinde yaşanan sorunlar içinde daha teknik, daha maddi başlıklar öne çıkıyordu. Danışmanlık ciddi ciddi araştırma sürecini barındırıyordu. Ancak son dönemlerde görüyoruz ki aile şirketlerinin karşılaştıkları sorunlarda nitelik olarak ciddi değişimler var. Teknik sorunlar, insani sorunlarla yer değiştiriyor gibi.

Esasen eskiden de aile şirketlerinde insani sorunlar vardı. Ancak bugün pek çok aile şirketi, iş odaklı teknik sorunlarını çözmüş görünüyor. Yani kurumlar, genel olarak kurumsallaşma, organizasyon şeması, görev tanımları, hiyerarşi ve benzeri alanlarda ciddi yol almış görünüyor. Ancak sorunların yoğunlaştığı alan dönüp dolaşıp insan odaklı bir hâl almış durumda.

Bu şu demek: Aile şirketlerindeki sorunlar, aile üyelerinin kendi aralarında veya profesyonellerle aralarındaki etkileşim-iletişim sıkıntılarına dönüşmüş. Aile şirketlerindeki bireylerin insan ve iletişim odaklı sorunları diğer tüm sıkıntıların önüne geçmiş, onları gölgede bırakmış gibi görünüyor.

HÜZÜN İLE KEDER ARASINDA AİLE ŞİRKETLERİ

Günümüzde akademik açıdan aile şirketlerinde çalışma yapmak, anket uygulamak, rapor yazmak, organizasyon şeması oluşturmak, görev tanımı yapmak yerine; kişilerin, kişiliklerin kavgalarını ayırmak, hemen her gün bozulan iletişimlerini yeniden onarmak, kişilik testleri ile sorunun nerede olduğunu tespit etmek, bir an önce anayasa yapıp aile üyelerinin birbirlerine karşı rollerini belirlemek gibi konular öncelik alıyor.

Diyeceğimiz, konu giderek teknik yapılanmadan, teknik sorunlardan yani teknik açıdan kurumsallaşmadan ziyade insani açıdan yapılanma, insan ilişkilerini düzenleme, geçimsizlikleri hâl yoluna koyma ve nihayet insani ilişkilerin kurumsallaşmasına dönüşüyor. Şiddetin giderek bir iletişim diline dönüştüğü günümüzde aile şirketleri de bu dönüşümden nasibini alıyor gibi.

Bugün aile şirketlerinin düne göre daha fazla hüzün ve keder arasında gel-gitler yaşadığını kolaylıkla söyleyebiliriz. Esasen bu durum salt aile şirketleriyle ilgili olmayıp, günümüz insanının doğal bir davranışı gibi ortayı çıkıyor. Günümüzün bilgi çağı insanı, yoğun teknoloji yorgunu olduğu için insani değerlerden uzaklaşıyor ve adeta bir insani krize tutuluyor. Bu ise hangi ortamda olursa olsun günümüz insanının etkileşim ve iletişimini daraltıyor, sınırlandırıyor, yavaşlatıyor ve renksizleştiriyor. Adeta “imdat çağrısı” veriyor günümüz insanı. “Ben kendimden giderek uzaklaştım”, “Benim kendimle barışım bozuldu”, “Benim daha fazla insan olma, insan kalmaya ihtiyacım var” şeklinde haykırışları var günümüz insanının.

BAŞKASININ GAMI

Şeyh Sadi Şirazi diyor ki: “Başkasının gamını çekmeyen insan değildir.” İşte bugün başkasının derdi ile dertlenenler azaldığı için derdimiz artıyor ve insani sorunlar yaşıyoruz. Odağında insanın yer aldığı bu sorunlar, doğal olarak aileleri ve onların kurdukları şirketleri etkiliyor.

Bunun içindir ki aile şirketlerinde son dönemlerde keder ve hüzün arasında yoğun gel-gitler yaşanıyor. Bakıyorsunuz aile şirketi köklü bir geleneğe sahip, işler iyi, ticareti yolunda, üretimi ve pazarı çok iyi, belirli bir büyüme potansiyeli var. Kısacası her şey güzel gidiyor. Ama kurumun örgütsel ikliminde olsun, ailenin ruh yapısında olsun bir kararsızlık, bir hüzün… Çoğu zaman kaynağı belli olmayan bir kaygı ve endişe var. Daha da önemlisi insani ilişkilerde çıkmaz var. Kişiler durmadan birbirleriyle uğraşıyor, çok konuşuyor, yaralıyor, yara alıyor, önderlik mücadelesine giriyor…

Şu halde maddi açıdan işlerin yolunda gitmesi yetmiyor. Aile şirketleri kalıcı bir değer paylaşımını, insan ilişkilerindeki karşılıksız oturmuşluğu, maddi çıkarların gölge etmediği iletişim ortamlarını özlüyor. Maddi zenginleşme maalesef insani zenginliği yavaşlatıyor, renksizleştiriyor, köreltiyor kimi zaman. Yani maddi değerler duygusal değerleri zayıflatabiliyor. Kardeşlerin, akraba ortakların birbirlerini hasım gördükleri, mal paylaşımı veya para yönetiminde egemen olma savaşı içinde hissettikleri bir ortamda aile ve şirket kaybediyor.

Bunun için acilen ailede ve şirkette maddi değerler kadar sosyal ve insani değerleri de hakim kılacak bir oturmuşluğa geçilmesi gerekli hatta zorunludur. İşletmenin önemli olduğu asla unutulmamalıdır. Ciro, kârlılık ve kazandığımız rakamlar önemlidir. Bu kazançlarla edindiğimiz arabalar, yatlar, katlar önemlidir. Liderliğimiz önemlidir. Ancak tüm bu maddi değerlerin sağladığı tatmin ve mutluluk uzun sürmez.

İçgüdülerimiz sürekli olarak “dahası, dahası” derdinde olur. Kalıcı mutluluk almakla değil, vermekle sağlanır. Kalıcı tatminler, sosyal açıdan işe yaramakla ve “ben”imizi aşıp başkasının gamını çekmekle mümkün olur. Aile şirketi üyelerinin kalıcı tatminleri; kendilerini, ailelerine ve kurumlarına adamaları ile mümkündür. Ancak adanmış kişiliklerin uzun vadede kalıcı başarılar elde ettiklerini biliyoruz. “Ben kendimi neden aileme, insanlara, insanlığa adayayım ki?” diyenlerin aile şirketinde yaşamaları, hele ki liderlik yapmaları çok zordur.