Uzun zamandır müzik ve televizyon dünyasında olmayan İbrahim Tatlıses geçtiğimiz cumartesi akşamı Star TV'de yayınlanan "İbo Show" ile sağlam bir dönüş yaptı.
Uzun zamandır müzik ve televizyon dünyasında olmayan İbrahim Tatlıses geçtiğimiz cumartesi akşamı Star TV’de yayınlanan “İbo Show” ile sağlam bir dönüş yaptı. Şaka maka dokuz yıl geçti, bu bağlamda ben çok merak ettim. Acaba program ne yapar ne eder filan diye düşündüm. İzmir depremi nedeniyle önceki hafta yayınlanması planlanan ilk program ertelenmişti. Program 14 Kasım Cumartesi günü yayınlandı ve ilk bölümü ile muhteşem bir dönüş yapmayı başardı.
Herkesin merak ettiği bir program
Geçen dokuz yıl içinde İbrahim Tatlıses çok güçlü bir marka olduğu için hiç unutulmadı, markadan da öte bir efsane olduğu için her zaman gündeme geldi. Dokuz yıl boyunca onun şarkı söylemesini bekledik. Söylüyor dendi, olmuyor dendi. Böyle geçti zaman. Bir ara albüm yapıyor dendi, sonra şarkı söyleyemiyor dendi, epey bir konuşuldu bu süreçte İbrahim Tatlıses. İbo Show’u bu psikoloji ve beklenti altında izledi herkes. Star TV akıllıca bir hareket yaparak programı iddialı dizi olmayan ve diğer günlere göre kısmen daha boş olan bir yayın gününe, yani cumartesiye koydu. Ne yalan söyleyeyim ben de pek çok arkadaşımla birlikte merak ettik ve ilk İbo Show’u izledik.
İbo Show’un en büyük sürprizi neydi?
İlk önce şunu söylemek istiyorum: İbrahim Tatlıses toparlanmış, gayet iyiydi. Sadece bir kolunu hareket ettiremiyordu, bunun dışında genç bir delikanlı gibiydi. Biraz kilo almış, o da oturmaktandır kesin. Gecenin en büyük sürprizi ise Tatlıses’in bangır bangır şarkı söyleyebildiğini göstermesiydi. En azından öyle dedikodularda iddia edildiği gibi değildi. Ben sesini duyunca sevindim. Onun en büyük sermayesi sesi. Bu sermayeyi kaybetmemesi müzik dünyası adına mükemmel bir şey. Bu programda gördük ki İbrahim Tatlıses şarkı söylüyor ve müzik dünyasından kopmadı. Bu bence bu programın en büyük kazanımı oldu. Gelelim TV programına.
Deniz Seki’ye saçma bir sosyal medya linci
İbo Show tıpkı doksanlardaki gibi dinamikti. Hatta doksanlı yılların tıpkısının aynısı gibiydi. Deniz Seki ve Kutsi ilk konuklardı. İkisini de epey tedirgin gördüm. Deniz Seki programdan sonra Ahmet Kaya’nın bir şarkısını canlı seslendirdiği için sosyal medyada haksız bir biçimde eleştirildi ve adeta linç edildi. Bu da programdan sosyal medyaya yansıyanlardı. İkinci ve ana konuk Sibel Can da şarkılarını yarı playback yarı canlı canlı seslendirdi. Programın müzikal çizgisi kırsal bir havadaydı. Yani C Grubuna yönelik ya da otuz beş yaş üstü diyebileceğimiz bir kitleye yönelikti. Müzikal anlamda ben çok büyük zevk almadım, ondan türküden çok Arabesk klasiklerini dinlemek isterdim, ama tabii ki ilk programda reyting almak adına kırsala da oynaması gerekiyordu.
Müzisyenlerin maske takması güzel bir örnek oldu
Müzik adına iki şey çok hoşuma gitti. Birincisi İbo Show’un orkestrasında çalan müzisyenlerin maskeleri ile çekimlere katılmasıydı. Müthiş bir örnek olay oldu. Bu olay kadar basit, taksın herkes maskesini, konserini de versin, TV programını da yapsın, özetle işini yapsın. Aklımda kalan ve hoşuma giden ikinci müzikal şey ise şarkıların seslendirildiği anda ekranlarda kj ile şarkıların söz yazarlarının ve bestecilerinin adlarının yer aldığı künye bilgisinin de verilmesi. Bu da çok yerinde bir hareketti. Türkiye bir türlü bunu öğrenemedi. Müzisyenler zaten telif konusunda sıkıntıdalar, bari şu insanlara manen değer verilsin. Bu hareket kesin programın yapımcısı olan ve İbrahim Tatlıses’e yıllardır manen hep “yapabilirsin”i aşılayan Polat Yağcı’nın düşüncesiydi. Dilerim İbo Show emsal olur ve tüm müzik programlarında şarkıların icra edildiği anda şarkıların sahiplerinin de adları yazılır.
Aydemir Akbaş’ın unutulmayacak merdiven sahnesi
Dürüst olayım programda geyik zirve yaptı. Yani İbo içinden geldiği gibi konuştu. Aklımda en fazla kalan ve beni ciddi ciddi güldüren şey ise konuklardan Aydemir Akbaş’ın sahneye gelişinin tam üç kez çekilmesi. Akbaş yaştan mıdır, heyecandan mıdır, gözden midir bilemem ama iki kez merdivenleri inerken tökezledi. O kadar doğal ve sempatik bir hareketlilik yaşandı ki Aydemir Akbaş’ın sahneye gelişi, vallahi ben de güldüm. Program da bu üç çekimin de gösterilmesi ve İbo’nun “bu sahneyi üç kez çektik” demesi çok güzel bir renk oldu. Eğer programı Youtube’dan filan izlemek isterseniz o anı mutlaka izleyin. Programın bu tarz renklere ihtiyacı var. Tek eksiklik içerik organizasyonundaydı. Program biraz daha içerik olarak kurgulanıp, önceden planlanan aktiviteler eklenirse çok daha güzel olacaktır.
Reytinglerde ikinci
İlk programın reytingi gayet iyi geldi. İbo Show ilk yayınında totalde ikinci, AB Grubunda ise üçüncü oldu. ABC’de ise ikinci oldu. Bu reytingler halkın İbrahim Tatlıses’i özlediğinin en büyük göstergesi oldu. Program sosyal medyada da ses getirdi. Bu konuda yapımcı firma da kurduğu sosyal medya ekibi ile gayet iyi çalıştı. Twitter’da TT listesine girdi, Instagram’da da #iboshow etiketi iyi bir dönüş aldı. Özellikle baktım program başlamadan önce Instagram’da açılan IboShowOffical hesabının 16,500’e yakın takipçisi vardı. Program yayınlandıktan sonra bu sayı 36,300’e kadar çıktı. Bu da televizyonun, ana akım medyanın sosyal medya ile el ele verdiğinde nasıl da başarılı olduğunu gösterdi.
Sonuç olarak İbo Show iyi bir başlangıç yaptı. Özellikle şarkı söylemesi gecenin altın değerindeki sürpriziydi. Program çekim kalitesi, KJler, VTRler, tanıtımlar, “birazdan”lar, kurgu ve akla gelen her şey dört dörtlüktü. Dikkat edilmesi gereken bir tek şey var o da, içeriğin biraz daha renklendirilmesi ve planlanması. Bütün yük İbrahim Tatlıses’e bırakılmamalı. İlk hafta alınan reyting haklı bir başarıydı, ama bunun altında dokuz yıllık bir hasret vardı. Önümüzdeki hafta bu ilgi düşebilir, bunun için içeriğe ve konuklara çok dikkat edilmeli. İçerik renklenirse bu program uzun yıllar yayınına devam eder. Hoş geldin İbo özlemiştik diyorum. Türkiye’de televizyonculuk çok rutinleşti, güzel renklere ihtiyaç var, İbo Show’da bunlardan biri.
İbo’ya bir de uyarı
Bir son söz: İbrahim Tatlıses’in radyo kurmasına bir anlam veremedim. Eski bir söz vardır “papaz her zaman pilav yemez” diye. Tatlıses’in radyo macerasına girmesi ona madden zarar getirir, onu seven biri olarak buradan ona sesleniyorum. Paranı dikkatli harca ve yatırımlarına mutlaka dikkat et. Seni çok daha uzun yıllar görmek, izlemek ve dinlemek istiyorum.
Rafet El Roman’ın hitini cover’ladı
Deniz Sipahi, Rafet El Roman’ın 90’lı yıllara damgasını vuran önemli hitlerinden biri olan “Leyla” adlı şarkısını cover’layarak müzik severlerin beğenisine sundu. Sözü ve müziği Rafet El Roman, düzenlemesi Tolga Akyıldız imzası taşıyan şarkının klip yönetmenliğini ise Mehmet Ali Ergin üstlendi. Şarkıcıya klipte arkadaşları Ekin Türkmen ve Sarpcan Köroğlu eşlik etti ve klip çekimi Akyaka’da gerçekleşti. Deniz Sipahi - “Leyla” Hypers Music etiketiyle 20 Kasım Cuma itibariyle tüm dijital platformlarda ve klibi Deniz Sipahi’nin “İkimiz” adlı YouTube kanalında yayınlandı.
Tarih meraklılarına müjde
Tarihçi-yazar Murat Bardakçı, Prof. Dr. Erhan Afyoncu ve Prof. Dr. Nurhan Atasoy sunduğu “Tarihin Arka Odası” özel bir yayınla bu gece TRT 1’de tarihseverlerle
buluşacak. Programda Millet Kütüphanesi’ndeki Millî Mücadele Sergisi ve bu sergi için ilk kez bir araya getirilen çok önemli tarihi belgeler ve birbirinden ilginç savaş hatıraları tanıtılacak.
Atatürk’ün; “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrinin el yazısı orijinali, Mîsâk-ı Millî’nin, Lozan Antlaşması’nın, cumhuriyetin ilan kararının ve daha birçok önemli belgenin bugüne kadar sergilenmemiş asılları “Tarihin Arka Odası”nda ekrana gelecek.
Tarih ve kültür hazineleri ilk kez yayında
23 Nisan 1920’de meclise çekilen bayrak, Nutuk’un aslı, Millî Mücadele kumandanlarının silahları ve eşyaları, Sütçü İmam’ın tabancası, İstiklal Marşımızın orijinali, ilk meclise asılan üzerinde ayet yazılı levha ve cumhuriyet tarihimizin siyasi ve askeri hazineleri Türk televizyon tarihinde yine ilk kez bu gece 23:30’da TRT 1’de yayınlanacak. Tarih meraklıları kaçırmasın bu programı.
Gökhan Türkmen pandemi romantizmi
Gökhan Türkmen’in 2019 yılında başladığı 10 şarkılık “Romantik” albüm projesi 4 sürpriz şarkıyla beraber GTR Müzik etiketiyle dijital platformlara sunuldu. Albümün çıkış şarkısı ise “Derdim” oldu
Geçen yıldan itibaren her ay yayımladığı, milyonların dinlediği şarkılarıyla hayatlara dokunan Gökhan Türkmen bu projeye 4 şarkı ekleyerek “Romantik” albümünün prodüktörlüğünü Tunç Çakır yapmış. Akustik gitar üstüne kurulu modern ve çok sesli albüm olan bu albümde Gökhan Türkmen’in yumuşak sesiyle farklı bir renk oldu. Gökhan Türkmen’in romantik bir sesi çok karakteristik bir yorumu var. Bu albüm onun sesine tam uyacak.
Kapitalizmin tarihi Türkçeye çevrildi
İnkılâp Kitabevi, tarihçi ve ekonomist Larry Neal ile ekonomist Jeffrey G. Williamson tarafından hazırlanan iki ciltlik Cambridge Kapitalizm Tarihi’ni Türkçeleştirerek okurlarla buluşturdu. Kapitalizmin yükselişinin ve yayılmasının uzman ve eksiksiz bir anlatımını sunan “Kapitalizm I – Kapitalizmin Doğuşu: İlk Kökenlerinden 1848’e” ve “Kapitalizm II – Kapitalizmin Yayılışı: 1848’den Günümüze” adlı iki kitap kapitalizmdeki bölgesel değişiklikleri dikkate alarak ve rakiplerine kıyasla değişik bir inceleme sunarak küresel bir bakış açısı kazandırıyor.
Meltem Taşkıran’ın “Aşkı”nı tavsiye ediyorum
Başarılı müzisyen ve yorumcu Meltem Taşkıran, Egoist Grubu ile gerçekleştirdiği müzik çalışmalarının ardından başladığı solo kariyerinin ikinci teklisini tamamladı. Dijital platformlara sunulan “Aşk” adlı şarkısının düzenlemesini Eser Taşkıran üstlendi. Meltem ve Eser Taşkıran kardeşler çok iyi müzisyenler, klasik kökenli müzisyenler. Mutfakta çok iyi işler yaptılar, biraz gölgede kaldılar, asla hak ettikleri yerde değiller ama malum memleketimin müzik manzarası iyiye fazla yol açmıyor. Meltem’in “Aşk”ını dinleyin farklı bir kalite göreceksiniz.