Özgüven aynı zamanda kendiniz ve yetenekleriniz hakkında pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olduğunuz anlamına da gelmektedir.
Azerice ve Öz Türkçe’de “Özüm” demek canım, kendim demektir. “Güven ” ise kendine ve değerlerine inanmaktır. Ben de ben. Yani herkes kadar sen. Üçü bir araya gelince tüm insanlar için temel ve çok önemli bir duygusal gereklilik olan “Özgüveni” oluşturuyor. Şu halde Özgüven kişinin özüne yani kendine güvenmesi demek. Birisine güvendiğiniz zaman, “ben ona güveniyorum!” dersiniz. Şimdi ise “kendime güveniyorum” demektesiniz. Peki hangi yönden güveniyorsunuz? Özgüvende, “yapabileceğime güveniyorum” anlamı yatar. Yapabileceğine inanmak!
En önemli ilişki kendinizle olan ilişkidir. Eğer kendinize iyi davranırsanız ve kendinize inanırsanız kesinlikle daha iyi hissedeceksiniz. Bu da Özgüven ile iyi ilişkiler içerisindesiniz demektir.
Özgüven aynı zamanda kendiniz ve yetenekleriniz hakkında pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olduğunuz anlamına da gelmektedir.
Özgüven eksikliğini kendinden şüphe duyma, boyun eğme, aşırı uyum gösterme, yalnızlık, eleştirilere karşı hassas olma, depresyon, aşağılık duygusu ve sevilmediğini hissetme gibi kavramlarla tanımlayabiliriz. Kendine güvenmenin ne anlama geldiği konusunda birçok yanlış görüş vardır günümüzde ve bunlar özgüven kazanmada insanın önünde birer engel oluşturmaktadır. Kendi adlarına konuşmaktan çekinmedikleri için ısrarcı insanların özgüven sahibi oldukları sanılır. Çekingen insanlar ise özgüven sahibi olmanın kendi hakkını aramayı gerektirdiğini, bu yüzden asla bunu beceremeyeceklerini düşünür. Oysa bu görüşlerin her ikisi de doğru değildir.
Özgüven problemi doğuştan değil çocukluktan gelir. O yüzden çocukları eleştirmemeli. Çocuklara hata yapma ve hayal kurma özgürlüğü verilmeli. Modern çağımızda en çok da çocuklarımızı etkileyen bu problemin önlemi alınmazsa bireyde kişisel ve ruhsal bozukluğa kadar ilerleyen sonuçlara neden olur. Özgüvenin gelişiminde özellikle çocukluk döneminin ilk yıllarında (3-4 yaş) ana-baba tutumları, yetiştirme biçimi bireyin kendisi hakkındaki duygularının oluşumunda son derece önemli. Ebeveynlerden biri ya da her ikisi, aşırı derecede eleştirel ve yüksek beklentili, mükemmeliyetçi ise veya aşırı korumacı ve bağımsızlığı engelleyici ise, çocuğun kendine ilişkin duygu ve yargısı; yeteneksiz, yetersiz ve değersiz olduğudur. Oysa ebeveynler, çocuğun girişimlerini destekler, gelişimini alkışlar, hata yaptığında doğrusunu bulmasına/yapmasına yardımcı olur, onu bu haliyle sevmeye ve kabullenmeye devam ederlerse çocuk da kendini kabul etmeyi, sevmeyi ve kendine güvenmeyi öğrenir. Kendine güven eksikliği özellikle ana-babanın, çevre ve toplumun gerçek dışı beklenti ile ölçütlerinin bir sonucudur. “Anne baba evladının, öğretmen öğrencisinin, yönetici çalışanın özgüvenini geliştiremez, yapabileceği tek şey kişinin özgüvenini inşa edebileceği bir fırsatlar ortamı hazırlamaktır.” der rahmetli hocam Doğan Cüceloğlu.
Kendimize güvenmek için sorunlarla yüzleşip onları çözdüğünüzü görmeniz gerek. Özgüven kazanmanın en güzel yolu farkındalıktır. Şimdi bir farkındalık hikayesi örneği okuyalım:
“Günün birinde bir köy yerinde gariban bir eşek, tesadüfen bir kuyuya düşer. Birkaç saat acı acı inler ve debelenir ama hiç kimse eşeğin acı feryatlarını duymaz. Nihayet bir çocuk, eşeğin durumunun fark edip köy halkına haber verir. Halk, kuyunun başına toplanıp eşeği nasıl kurtaracakları hususunda çözüm üretmeye çalışır. Her yöntem denendiği halde kuyu çok derin olduğu için eşek bir türlü kurtarılamaz. Köylülerin en parlak fikri, iple eşeği yukarı çekme fikridir; ama o da tutmaz. Köylü, eşeğin kurtuluşundan umut kesince, en azından kuyuyu kapatalım da başkaları zarar görmesin diyerek, eşeği feda etmeyi göze alırlar. Başlarlar eşeğin üstüne (doğrusu kuyuya) toprak atmaya… En az on kürek, kuyuyu toprakla doldurmak için mücadele eder; fakat o da nesi? Eşek, her seferinde, üzerine gelen toprağı silkeler ve yükselir. Onlar toprak attıkça, eşek kurtuluşa doğru yaklaşır. Bunu gören köylüler, sevinerek daha güçlü sarılırlar küreklere. Ve nihayet, eşek atılan toprağı her seferinde altına almak suretiyle yükseldikçe yükselir ve kurtulur.”
Bu öyküde ki eşek, aslında kendi potansiyelinin farkına varan ve bu potansiyeli kullanmaya karar veren insanı simgeler. Çünkü insan da bu konuda farkındalık geliştirip özgüven kazanmak için gerekli adımları atmayı bilmelidir. Hayatın çirkef yükü ve tozu toprağı üzerimize ne kadar abanırsa abansın, eşeğin bu yükü bir avantaja çevirmesi gibi insan da omuzlarındaki hayat yükünü bir avantaja çevirip bu kısır döngüden ve çaresizlikten kurtulabilir. Yeter ki özgüven kazanmak için kendisindeki cevherin ve potansiyelin farkına varsın. Gerçekten de bu konuda farkındalık kazanmak, özgüven eksikliği sorununun ilk çözüm yollarından biridir. Yani kişi, kendi özgüven eksikliğinin farkına vardığı anda, özgüven sorununun üstesinden gelmeye başlamış demektir. Bir başka deyişle hastanın, hastalığının farkına vardığı an, hastalıktan kurtulma sürecinin başladığı andır.
Kısaca özetleyecek olursak Özgüven kişinin eyleme geçmesini tetikleyen temel bir duygudur. “Kendine güvenen insan dünyayı yönetebilir.” der Fransız filozof Voltarie. Bunun en güzel örneğini Amerika Birleşik Devletleri’de tekerlekli sandalyede üç kere Cumhurbaşkanı olan Franklin Roosevelt ile Amerika ve Dünyada köleliği kaldıran, engelli olmasına ve çok kere Cumhurbaşkanı olana kadar yenilmesine rağmen Abraham Lincoln’un hayatında görebilmekteyiz. İstemek, özgüven sahibi olmak ve çok çalışmak ve okumakla bu başarıyı elde eden büyük insanlara selam olsun.