Gönül arzu eder ki, ülkemiz her zaman gurur duyacağımız, övünebileceğimiz gelişmelerle konuşulsun veya anılsın.
Ülkemizin farklı zamanlar ve nedenlerle olumsuz konularda dünyanın gündemine gelmesi hoş olmayan bir durumdur..
Gönül arzu eder ki, ülkemiz her zaman gurur duyacağımız, övünebileceğimiz gelişmelerle konuşulsun veya anılsın.
Seyahat edilebilir ülkeler arasında yer alan Türkiye, uluslararası bir kuruluşun düzenlediği toplantıya ev sahipliği yapıp, adını bir kez daha dünyaya duyurdu.
Dünyadaki havayolu şirketlerinin en üst, çatı kuruluşu olan Uluslararası Hava Taşıyıcıları Birliği (IATA- International Airline Transport Association) bundan 6 ay kadar önce Wings of Change Europe adını verdiği toplantıyı İstanbul’da düzenlediğinde ülkemizin tanıtımı adına çok mutlu olmuştuk. Ve daha önemlisi dünya çapında 120 ülkeden 300’ü aşkın havayolu şirketinin üye olduğu IATA’nın başkanlık koltuğunda bir Türk’ün oturması da ayrı bir gurur kaynağıydı.
Pegasus Havayolları’nın Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Tevfik Nane bu göreve geldiğinde kurum nezdinde, eski bir üye olarak Türkiye’nin önemi fazlasıyla arttı.
Başkan Nane’nin görev süresinin bitiyor olması nedeniyle IATA’nın 79’uncu Genel Kurulu ve Dünya Hava Taşımacılığı Zirve toplantıları İstanbul’da yapıldı. Dünyanın dört bir yanından gelen 1400’ü aşkın delege ve çoğunluğu yabancı 240 basın yayın mensubunun takip ettiği bu önemli buluşma ülkemiz ve İstanbul’un bir kez daha gündeme gelmesine neden oldu. IATA İcra Kurulu Üyesi olarak göreve devam edecek olan Mehmet Nane’ye böyle bir görevi üstlendiği ve bunu ülkemizin yararına en iyi şekilde değerlendirdiği için teşekkür ettiğimde “Katılan medya mensuplarının haber ve yorumlarında bir kez bile Türkiye veya İstanbul adını geçirmeleri bizim için çok büyük kazanç olacaktır” demesi yerinde bir tespitti. Çünkü, gelen yabancı basın mensupları Türkiye’yi, İstanbul’u ve Türk Sivil Havacılığı’nı öven birçok güzel yazı yazdılar, yazmaya da devam ediyorlar.
Pegasus ve AnadoluJet ev sahipliğinde yapılan bu toplantılar milyonlarca dolar harcasak bile yapamayacağımız bir tanıtımı gerçekleştirmemizi sağladı.
Airbus, Boeing ve GE Aerospace’in de sponsor olduğu ve devletin bir kuruş bile harcama yapmadığı bu toplantıya yeni atanan ve o sırada yemin etmemiş olan Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu bu nedenle katılamazken, uzun yıllar bu görevi yapan Binali Yıldırım’ın katılıp, konuşması tam bir sürpriz oldu.
İki gün süren toplantılar yoğun katılımla çok başarılı bir şekilde gerçekleştirildi. Kongre turizmi, turizm gelirlerimize çok önemli bir katkı sağladığı için Turizm Bakanlığı da bu konuya önem veriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kültür ve Turizm Bakanlığı’na Mehmet N. Ersoy’u tekrar ataması, süreklilik açısından çok isabetli olmuştur. Yeni bir bakan gelse bakanlık koridorlarını öğrenmesi altı ay sürecek ve çok zaman kaybedecektik.
Turizmde 2023 hedefimizin 60 milyon turist ve 56 milyar dolar gelir olduğunu bir kenara yazarak, kongre turizminde uluslararası toplantıların Türkiye’de yapılabilmesi için mesleğin sivil toplum kuruluşlarımıza ve yöneticilerine önemli görev düşmekte.
Bundan da önemlisi, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’un, dargınlıkları bir kenara bırakarak, Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) Başkanı Firuz Bağlıkaya ile barışmasıdır. Devlet ve özel sektörün el ele veremediği, her konuda iş birliği yapmadığı girişimlerin tam başarıya ulaşması mümkün değildir.
Ben, inanıyorum ki TÜRSAB Başkanı Firuz Bey, Bakan Bey’den gelecek bir daveti devletten gelen bir çağrı olarak görüp anında icabet edecektir. Bakanlık, devlet demek, TÜRSAB da yarı resmi bir birlik olarak millet demek. O halde millet ve devlet küskün olmaz diyerek, buluşup el sıkışmalarının artık vakti gelmiştir.
Tüm tanıtım faaliyetlerinde tek söz sahibi olan TGA (Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı) TÜRSAB’ın öneri ve 50 yıllık deneyiminden faydalanmalıdır.
Faydalanmalıdır ki, IATA Toplantısı gibi kongreler ülkemize daha fazla gelebilsin
ve de turizmdeki turist sayısını ve döviz girdisini yukarı doğru revize edebilelim.
Mutlu yarınlara Türkiye’m.
—————————————————————
Önceki kabinede dört bakanları vardı
Ulaştırma Bakanları neden Trabzonlu?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bakanlar kurulu üyelerini açıklarken listenin en sonunda yer alan Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na, aynı bakanlığa bağlı olan Karayolları Genel Müdürü Trabzonlu Abdülkadir Uraloğlu’nun atandığını söyleyince hiç şaşırmadım.
Çünkü, onun atanacağını duymuştum.
Trabzonlular, bu bakanlık için başka bir isim geçtiği için o ana kadar kabinede hiçbir Trabzonlu bakanın olmayacağını düşünerek doğrusu çok üzülmüşlerdi.
Üzülmekte haklıydılar, çünkü Trabzon Cevdet Sunay’ı Cumhurbaşkanı, Necmettin Karaduman’ı TBMM Başkanı Hasan Saka’yı Başbakan ve de onlarca siyasetçiyi bakan olarak Ankara’ya göndermiş bir şehir. Önceki dönemlerde kabinede Berat Albayrak, Süleyman Soylu, Adil Karaismailoğlu, Mustafa Varank ve Mehmet Muş gibi Trabzonlu beş bakan yer alıyordu. Trabzon’un Bakanlar Kurulu’nda bu kadar çok bakanla temsil edilmesi hem AK Parti içinde, hem de kamuoyunda ara sıra
tartışmalara neden oluyordu. Trabzonlu olup, başka şehirlerde doğup büyüyen bakanlar da Trabzon’la irtibatı kesmiyor, Trabzonlu bir bakan gibi davranıyorlardı.
Bu kez kabinede Trabzonlu bakan olarak Abdulkadir Uraloğlu ve bir de ailesi 60’lı yıllarda Trabzon Çaykara’dan giden ve Hatay’da iskan edilen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alpaslan Bayraktar var, fakat onun Trabzon ile bağı yok gibi.
Trabzonlu bakan sayısı beşten bire düşünce, bu kez de AK Parti içinde ve siyaset koridorlarında ‘Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na neden yine bir Trabzonlu atandı’ tartışması yaşandı.
(Bu arada, ben de bir Trabzonluyum) Tabii son dönemde Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı koltuğuna oturan üç bakanın da Trabzonlu olması bir tesadüf değil.
Bunu açıklamadan önce daha bir geri giderek Ulaştırma Bakanlığı’na yıllarca hep Binali Yıldırım’ın atanmasını neden kimse tartışmadı, sorgulamadı acaba?
Çünkü, siyasi irade böyle istiyordu…
AK Parti iktidara geldiğinde 2002’den 2007’ye kadar Binali Yıldırım bakanlık yaptı. 3 aylık tarafsız bakandan sonra (Müsteşarı İsmet Yılmaz) 2007’den 2011’e kadar Yıldırım tekrar bakan oldu. Yine üç aylık tarafsız (Müsteşarı Habip Soluk) bakandan sonra Binali Bey 2011-13 arası yine bakanlık koltuğuna oturdu. Bir tarafsız bakandan (Feridun Bilgin) sonra, 2015-16 arası da bakan oldu. Daha sonra görevi, 2016’da bakanlıkta Demiryolları, Limanlar ve Havaalanları (DHL) Genel Müdürü iken milletvekili seçilen Karslı Ahmet Arslan’a devretti. Arslan’ın ayrılmasından sonra Karayolları kökenli olan Trabzonlu Mehmet Cahit Turan 2018-2020 yılları arasında bakanlık makamına oturdu.
Bakan Yardımcısı olan Trabzonlu Adil Karaismailoğlu da 2020-2023 arasında bakanlık görevini icra etti. Seçime girip milletvekili olunca da yerine Trabzonlu bürokrat Abdulkadir Uraloğlu getirildi. Uraloğlu, Akçaabat- Çayırbağı’nda (Eski adı Sıdıksa Köyü) doğup, basamakları birer birer çıkan çok başarılı bir bürokrat olarak bu görevi de layıkıyla yapacaktır.
Ulaştırma Bakanlığı’na Trabzonlu üç ismim atanmasının tesadüf olmadığını belirtmiştik. AK Parti’nin ilk yıllarında yine bir Trabzonlu olan Faruk Nafiz Özak
2005-2009 yılları arasında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı görevini üstlenmişti.
Bakan Özak görev döneminde kendine bağlı Karayolları Genel Müdürlüğü’nde tanıdığı, bildiği bürokratların yükselmesi için gerekli çabayı göstermiş, geleceğin bakanlarını böylece belirleyip, seçmişti.
(Sonradan Karayolları Genel Müdürlüğü Özak’tan alınıp Ulaştırma’ya bağlandı.)
Halen, Bakan Yardımcısı ve Trabzonlu olan Enver İskurt da Karayolları kökenli.
Adını saydığım bu isimlerin Ulaştırma’da Bakanlığa, bakan yardımcılığına, genel müdürlüğe kadar yükselmeleri elbette fikren yakın oldukları siyasi iradenin ve en üst makamın olur vermesiyle oldu.
Erzincanlı veya Trabzonlu olmak daha sonra gündeme gelen tali faktördür. Son üç bakan kurum hafızasının devamı için aynı bakanlığın mensuplarından seçildi.
Bürokraside liyakatten önce üstlerinin gözüne girme gayreti göstermenin terfi için en önemli etkenlerden biri olması elbette hakkaniyete hiç uygun değildir.
Daha sonraki yıllarda aldıkları görevde yanlışları ve hataları için, onların elinden tutanlardan çok kendileri sorumludur.
Herkes, kendi günahının ve sevabının hesabını vermekle mükelleftir. Siyasi görüşü her ne olursa olsun, dürüst ve namuslu bürokratlar bu milletin başının tacıdır. Onların kıymetini bilmeliyiz.