"Benim tuzum kuru, ben halkı düşünüyorum" cümlesinin varacağı noktada bu üstenci bakıştan öteye gitmez.
Seçim sonuçları açıklandığından bu yana muhalif kanatta tüm cümleler “benim tuzum kuru zaten…” diye başlıyor. Bu bile başlı başına seçimi neden kaybettiklerinin kısa bir fragmanı.
“Helalleşme” söylemi de böyleydi. Üstenci bir kavramdı. “Sizden değiliz ama sizi” anlıyoruz anlayışı yerine “sizinle beraberiz” vurgusu yapılmalıydı. Üstte kalındı. Topluma yabancı olunca da alınan yüzde 47’lik oy bile bana sorarsınız ciddi başarı.
“Benim tuzum kuru, ben halkı düşünüyorum” cümlesinin varacağı noktada bu üstenci bakıştan öteye gitmez. Hala daha kendilerini hangi unsurlarla halktan üstün olduğu anlaşılamayacak şekilde haklı görüyorlar. Kendileri dışında herkes suçlu, sorarsanız “kimse onları anlayamıyor, bu toplum iyiyle kötüyü ayırt edemiyor, kendi geleceğine karar veremiyor”. 12 kere yenilen bir aday 21 yıl boyunca sürekli kazanan birisinin karşısına çıkınca nasıl bir sonuç bekleniyordu ki?
SAMİMİYET VERİLEMEDİ
Türkiye’de yaşanan ekonomik tablo da muhalefet açısından bir rehavet yarattı. Bu tablonun sorumlusu olarak halkın iktidarı sorumlu tutacağını ve kendilerinin hiçbir şey yapmadan oy alacağını düşündüler. Bu tabloyu düzeltmek adına somut çözüm önerileri sunmaya da gerek duymadılar. Seçimden önce HDP/Yeşil Sol’la yakın, seçimden sonra aşırı sağcı Ümit Özdağ ile verilen fotoğraf seçmende de bir samimiyet yaratmadı.
Ayrıca kim demez ki, bu kadar yelpaze değiştiren bir muhalefetin seçimden sonra en basitinden en düşük memur maaşını 21 bin 600 lira yerine daha düşük tutabileceğini. Bunun inancını veremeyince, Türkiye’nin var olan problemlerini çözmek için seçmen psikolojisindeki en kestirme taraf mevcut iktidardan başkası değildir. Öyle de oldu.
TUZU KURU MUHALEFET DEĞİŞMELİ
Şimdi de aynı yöntemlerle farklı bir sonuç almak istiyorlar. “Ekonominin daha da kötüleşeceğine” inanmışlar ve erken seçim umudu taşımaya şimdiden başlamışlar. “Halk bu sefer bize döner” deyip yine seçim başarısızlığını kendilerinden başka her yerde arıyorlar. Olmuyor işte, zorlamanın anlamı var mı?
Türkiye’nin en önemli problemi şu saatten sonra muhalefetin kendisidir. Güçlü bir muhalefet anlayışı olmayınca demokratik ülkelerde bu durum iktidarda da konformizm yaratır. Yaşanan sorunların hızlıca çözümü için de muhalefetin etkili olması şart. Neticede rekabetin olduğu yerde fikir zenginleşmesi ve kültürel çoğulculuk yatar.
Şunu da unutmadan söylemek gerekiyor. Tek suçlu asla Kemal Kılıçdaroğlu değil. Seçim sonuçlarından sonra depremzedelere hakaret etme terbiyesizliği gösteren bir taban varken Kemal Bey’in de işi zor. Bu tabanın Türkiye’ye katabileceği ne olabilir ki? Kılıçdaroğlu bıraksa da bu anlayışla iktidarı elde etmek zaten hayal.