​30 ŞUBAT'TA GÖRÜŞÜRÜZ

Halil İbrahim İZGİ
Tüm Yazıları
Şubat ayı genelde 28 çeker. Dört yılda bir 29 çeker. Buna artık yıl denir.

Şubat ayı genelde 28 çeker. Dört yılda bir 29 çeker. Buna artık yıl denir. Dünyanın güneş etrafındaki dönüşünü temsil eden güneş yılının yaptığı küçük şaşırtmalardan biridir. Doğum günü 29 Şubat olanlar hayatta dörtte bir mi yaşıyor? Elbette hayır. Ancak doğum günü dört yılda bir geliyor. 28 Şubat ise malum post-modern olarak tanımlanan bir darbenin yıldönümüydü. Bu sene yirminci yılına ulaşan 28 Şubat, tıpkı artık yıl gibi bir mühendisliğin ürünüydü.  

Ayların neden bazılarının 31 gün çektiğini bazılarının neden 30 gün sürdüğünü tartışacak değilim. Belli ki bir hesap çerçevesinde ayarlanmış şeyler var ve biz de buna uyuyoruz. 

Şu anda kullandığımız takvimlerde 30 Şubat diye bir gün yok. Geçmişte varmış. İsveç’te tarihte 30 Şubat diye bir gün yaşanmış mesela... 

Eskiden ama çok eskiden 30 diye bir gün yine varmış. Şubat 29 çekermiş ama artık yıllarda 30 çektiği görünürmüş. İmparator Augustus, yani Ağustos ayına adını veren kişi, 30 gün süren Ağustosa bir gün daha eklemiş ve zaten dört yılda bir 30 gün süren Şubat ayından almış Ağustos ayına eklenecek bir günü. İşte hayatımız, günlerimiz bizden yüzyıllar önce yaşamış kişilerin çizdiği takvimlerle böyle şekilleniyor. Sovyetler bambaşka bir takvim yapıp 30 Şubat’ı yaşatmışlar: Her ay otuzar gün sürüyormuş. Geride kalan 5-6 gün ne olacak? Aman canım aramızda o kadar günün lafı mı olur deyip o günleri aysız günler olarak belirlemişler. Bir iki yıl deneyip vazgeçmiş Sovyetler. Tarih tuhaflıklarla dolu. 

30 Şubat diye bir buluşma tarihi verecek olursanız bu bizdeki çıkmaz ayın son çarşambası diye tanımlanan tarihe benzer. Olmayacak zamanlar, olmayacak işler. 

Gelin ufak bir zihin egzersizi yapalım. Türkiye ne zaman Avrupa Birliği’ne girer dersiniz? 30 Şubat’ta. Neden? Çünkü alacak olanların niyeti yok.

Peki muhalefet sahip olduğu bakış açısıyla iktidara gelir dersiniz? Yine 30 Şubat... Çünkü niyetleri yok. 

Dünyaya gerçek anlamda barışın gelmesi için yine aynı tarihi veriyoruz: 30 Şubat. 

Darbe çığırtkanı gazetenin demokrasiyi özümsemesi için de yine aynı tarihi verip beklemeye koyulalım. 30 Şubat’ta görüşürüz. 

Başka bir bakış açısıyla değerlendirecek olursa 30 Şubat’ı her yıl yaşadığımızı da görürüz. 28 Şubat’tan iki gün sonrası her daim 30 Şubat’tır. Bu hesaba göre bugün günlerden 30 Şubat. 

Yapmak istediğimiz işler için asla 30 Şubat yoktur. Yapmak istenmeyen işler için de her gün 30 Şubat’tır. Kısacası takvim vakti belirlerken zaman akıp gider. Mazeretler sonucu gölgelerken hayat akıp gider. Augustus’un 30 Şubat’ı takvimlerden çıkarıp Ağustos ayına eklemesi sadece Ağustos böceklerinin daha fazla saz çalmasına katkı sağlamış olabilir. Bir daha mevsimler birbirine karıştı diyenleri görecek olursanız Augustus’un kulaklarını çınlatabilirsiniz. Hep açgözlülüğü ile başlamış ayarsızlıklar...