5 BİN YIL ÖNCE… TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ…

Mehtap DEMİR 18 Nis 2021

Mehtap DEMİR
Tüm Yazıları
Toplumsal cinsiyet ekseninde müziği araştıran bir akademisyen olarak çok çeşitli makaleler kaleme aldım ancak size şimdi aktaracağım araştırma bir başka öneme sahip…

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yönelik araştırmalar pek çoğumuzun ilgisini çeker.

 

Özellikle de tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkışı ve gelişimi; ilk çağlara yönelik, neolitik çağa yönelik bir araştırma gördüğümüz vakit merakımız iki katına çıkar.

 

Toplumsal cinsiyet ekseninde müziği araştıran bir akademisyen olarak çok çeşitli makaleler kaleme aldım ancak size şimdi aktaracağım araştırma bir başka öneme sahip…

 

Nedeni ise Neolitik Çağ’a dayanması.

 

Plos One adlı bilimsel dergide yayımlandı araştırma.

 

Yaklaşık 5 bin yıl öncesi, Avrupa’ya dayanıyor.

 

Bilim insanları cinsiyete dayalı iş bölümünü araştırırken Orta Avrupa'da bulunan farklı mezarlıklara gömülmüş 400'den fazla taş aleti incelemişler.

 

İnternet ortamındaki haberi okuduğumda hemen derginin sayısına ulaştım ve o ilginç sonuçları sizlerle paylaşmak istedim.

 

Son çalışma İngiltere’de hazırlandı. York Üniversite’nde akademisyenleri ve tarihçilerin başlattığı bir çalışma…

 

İlk bulgulara göre ise, 

 

“Tarımsal uygulamaların 5 bin yıl önce Avrupa'ya yayılması toplumda cinsiyete dayalı iş bölümünü başlatmış olabilir” açıklaması temellendirilmiş.

 

Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin ortaya çıkışında tarımsal uygulamaların başladığı dönem öne çıkarılıyor.

 

Kadınlara ve erkeklere ait mezarlarda ortaya çıkarılan bulgular kimin ne iş yaptığını da gözler önüne seriyor.

 

Araştırmaya göre kadınlara ait mezarlarda bulunan aletler büyük olasılıkla hayvan derisi ve postları için kullanılmış.

 

Erkek mezarlarına gömülen aletler ise avlanma ve muhtemel çatışmayla ilişkilendirilmiş.

 

Buna göre,

 

“Toplumsal cinsiyet temelli iş bölümünün tarıma geçişin önemli bir parçası” yargısını şöyle temellendiriyorlar:

 

“… Slovakya'dan Fransa'nın doğusuna doğru doğu-batı yönünde uzanan ve söz konusu iş bölümünün batıya doğru yayılan tarım pratikleriyle bağlantılı olduğunu gösteren coğrafi bir varyasyon tespit edildi…

 

Doğu bölgelerinde kadınların bu dönemde erkeklerden daha fazla dolaştığını ve mezarlarda kabuktan yapılmış süsleme ve takıların kişinin cinsiyetinden bağımsız olarak bulunduğunu gösteren kanıtlara rastlandı…

 

Erkekler kadınlardan daha fazla dolaşıyor ve kadınlara nazaran avcılıkla daha ilişkili aletler taşıyordu…”

 

Bilim insanlarına göre,

 

Neolitik Çağ’da kadınlara atfedilen görevler zor el işleriydi ve kadınlar erkeklerin yaptığı işi tamamlıyorlardı.

 

Bu ilginç araştırma bugünün sorunlarının kaynağına da yanıt olabilecek verileri taşıyor.

 

Merak edenler Plos One dergisinin son sayısını inceleyebilir.

 

***

 

“Nayır, nolamaz…” Abdurrahman Palay…

 

Yıllarca dilimize pelesenk olan o replik…

 

Türk sinemasının bir dönemine damga vuran ve bizden sonraki nesillere de geçecek olan o replikler…

 

“Nayır, nolamaz” ile başlayıp,

“Naffet beni…” ile devam eden…

 

Arkasındaki seslendirme sanatçısı Abdurrahman Palay’dı…

 

Cüneyt Arkın, Ediz Hun, Yılmaz Güney gibi pek çok ünlü ismi seslendirdi, Palay…

 

Vefat yıldönümüydü geçtiğimiz hafta.

 

Öyle çok sanatçı var ki unuttuğumuz…

 

Palay’ı da unutmayalım.

 

Hafızamızda yer eden esas seslerin hakkını verelim,

 

Hatırlayalım…

 

***

 

Tsundoku hastalığını biliyor muyuz? 

 

Hiç okunmayan kitapların biriktirilmesi Tsundoku hastalığı…

 

Hani okumak için kitap satın alırız da koyarız eve bir yerlere ve orada kalırlar.

 

Bu bir hastalığın başlangıcı olabilir.

 

Tsundoku hastalığının…

 

Uzmanlara göre Tsundoku hastalarının kitap sahibi olmak için güçlü bir istekleri varmış.

 

Kitapları satın almadan, kendilerini mutsuz hissederlermiş.  

 

Bilim insanları “Tsundoku neden olur?” sorusunu birkaç madde ile şöyle özetliyor…

 

“…İlgili kitabı bir daha asla bulamayacağından korkarlar. Kişi okumaya değer ve ilginç kitaplar bulduğunda hemen almayı tercih eder. Çünkü daha sonra kitabı satın almaya geldiğinde onları bir daha bulamayacağından korkar. Bu düşünce kişide son derece olumsuz duygulara ve endişe hisse neden olur. Bu nedenle de kitapları satın alıp gelecekte okumak üzere evde biriktirirler.

 

Okuma isteği çok fazladır, ama yeterli zamanları yoktur ya da okumak yerine başka uğraşlara odaklanırlar.

 

Kendilerinin gerçek ve iyi bir okuyucu olduğunun başkaları tarafından görülmesini isterler. Bu sebeple okuyabileceğinden çok daha fazla sayıda kitap satın alırlar ve kitaplıklarında sergilerler. Ancak arkadaşlarının bu kitapları gerçekten okuyup okumadığını sormasından korku duyarlar. Sorulması durumunda ise yalana başvurdukları zamanlara rastlanabilir…”

 

Hayli ilginç.

 

Belirtileri ise daha da ilginç, uzun uzadıya yazamadım elbet, ama mutlaka bakın hastalığa…

 

***

Günün Sözü

Fakat anlama duyulan bu ilgisizlik içinde,

bu anlam arayışı da nedir?

Samuel Beckett