AB ARTIK ASKERİ DARBELERİN BAŞ DESTEKÇİSİ Mİ?

Ozan CEYHUN 01 Şub 2019

Ozan CEYHUN
Tüm Yazıları
Bir zamanlar "demokrasinin kalesi" olmakla övünen AB artık ABD'nin emrinde olan "askeri cuntaların" destekçisi mi oldu?

Geçmişte askeri cuntaların darbelerine karşı tavır alan ve demokratik seçimle iş başına gelen hükümetleri savunan AB, son yıllarda darbe yapanların yanında yer alarak tüm AB değerlerini de ayaklar altına almakta. Eskiden demokrasi isteyen insanların umudu olan AB şimdi demokrasiye düşman olanların destekçisi olarak büyük hayal kırıklığına neden olmakta.

AB üyesi ülkelerin bazıları “faşist askeri cuntaların” ne demek olduğunu çok iyi bilirler. İspanya, faşist Franco diktatörlüğünden çok çekti. Uzun yıllar boyunca Franco’nun faşizmine tapan ordu komutanları İspanya’da demokrasinin işlemesini engellediler. Ne mutlu İspanyollar için, artık o günler geride kaldı.

Yunanistan yine aynı şekilde uzun yıllar “faşist bir Albaylar Cuntası’nın” zulmü altında yaşamak zorunda kaldı. Eğer Türkiye, Kıbrıs Barış Harekatı’nı yapmasaydı hem Kıbrıs’ta hem de Yunanistan’da faşist subaylar daha çok uzun yıllar Kıbrıslı Rumlara ve Türklere ve de Yunanistan’da Yunanlılara çok acı çektirecekti. Yunanistan, Türkiye sayesinde “faşist Albaylar Cuntası’ndan” kurtuldu ve demokrasiye kavuştu.

Geçmişte Şili’de, Arjantin’de ve daha nice başka ülkede AB üyesi ülkeler “askeri darbelere karşı” tavır aldılar ve darbeye direnenlere yardım ettiler.

Askeri darbelere karşı açık tavır alan AB, bu nedenle tüm dünya kamuoyunun takdirini kazandı.

AB geçmişte “demokrasinin sadece ve sadece seçimlerle işlediğini” tüm dünyaya gösteren ve savunan bir ülkeler topluluğu olarak tüm dünyaya örnek oldu.

Şimdi öyle mi? Hayır! Tam tersi.

15 Temmuz 2016’da Türkiye’deki kanlı askeri darbe girişimi karşısında “kayıtsız kalan AB’yi” ve hatta bu darbe girişiminden medet uman bazı AB üyesi ülkeleri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları hiç unutmayacak ve affetmeyecek.

Aynı şekilde daha önce 3 Temmuz 2013 tarihinde Mısır’da kanlı bir askeri darbe ile demokrasi ayaklar altına alındı. AB bu kanlı darbeyi destekledi. Karşısında tavır almadı. Askeri darbeyi yapan diktatörün verdirttiği yüzlerce ölüm cezası AB’de kimsenin umurunda bile değil. Mısır halkı AB’nin demokrasiye ihanetini ve bir askeri darbe ile demokrasinin ayaklar altına alınmasını desteklemesini unutmayacak ve affetmeyecek. 

Nedir AB’nin demokratik seçimle işbaşına gelen liderler ile sorunu? 

Mısır’da halk demokratik seçimler sonucu Muhammed Mursi’yi seçti. AB için Cumhurbaşkanı Mursi uygun değildi. ABD, İsrail ve AB onu kontrol edemiyorlardı. Mısır halkının onu seçmiş olması ve demokratik seçimler maalesef ABD’nin ve AB’nin çıkarları söz konusu olduğunda önemsizdi. Emirlerini dinleyen ve uygulayan bir subay olan Abdülfettah el Sisi adında eli kanlı bir askere darbe yaptırdılar. Diktatör Sisi ve emrindeki ordu Mısır’ı kana buladı. Hala da Mısır, Sisi diktatörlüğü altında can çekişiyor. AB için bu bir sorun değil. AB üyesi ülkeler Diktatör Sisi rejimine silah da dahil olmak üzere her şeyi satıyor ve para kazanıyorlar. Diktatör ABD’nin emrinde olduktan sonra Mısır’da demokrasinin olmaması AB’yi ilgilendirmemekte.

Aynısını Türkiye için de öngörenler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının büyük bir direnişi karşısında başarısız oldular. Türkiye’de girdiği her seçimi kazanan ve seçmenlerin büyük bir çoğunluğunun her zaman desteğine sahip olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmek için FETÖ terör örgütünün ordu içindeki üniformalı teröristlerinden medet umanlar 15 Temmuz 2016 gecesi erken sevinip kutlamalar bile yaptılar. 16 Temmuz 2016 sabahı eğer Türkiye’de faşist bir askeri rejim iktidara gelebilseydi AB ile hiçbir sorunu olmayacaktı. Ne mutlu bize! Demokrasimizi ve liderimizi koruduk ve buna izin vermedik.

Şimdi aynı planlar Venezuela için gündemde. Venezuela’da 1998 yılında Hugo Chávez’in seçimleri kazandığı ilk günden itibaren en başta ABD ve onu yanlış politikaları sonucu destekleyen AB bu seçim sonucu ile sorunluydular. ABD “arka bahçesinde” bağımsız bir ülke istemiyordu. Hugo Chavez’e güçleri yetmedi. 2002 yılında onu bir darbe yaparak devirmeye kalktılar ama Venezuela halkı ve ordu buna izin vermedi. Chavez‘in ölümünün ardından 5 Mart 2013 tarihinde yapılan erken seçimi kazanarak ülkenin başına geçen Cumhurbaşkanı Nicolás Maduro, Hugo Chavez’in politikalarını sürdürerek halkının desteğine sahip oldu. 20 Mayıs 2018 tarihinde gerçekleşen demokratik seçimler sonucu tekrardan Cumhurbaşkanı olarak seçildi. 

Her türlü ambargo ve baskılara direndiği için ABD’nin hedefinde olan Maduro şimdi AB’nin de desteklemeye hazır olduğu muhtemel bir askeri darbe ile görevinden alınmaya çalışılmakta. ABD’nin kuklası bir politikacı olan ve “yoktan var edilerek muhalefet lideri yapılan” Juan Guaidó adında bir “emir eri” sözde muhalefet lideri olarak piyasaya sürülmüş durumda. Gelişmeleri izliyoruz.

Avrupa Parlamentosu’nda milletvekili olarak görev yapmış ve AB değerlerini savunan ve de bu nedenle Türkiye’nin AB üyeliği yolunda ilerleyişini destekleyen bir Avrupalı politikacı olarak AB’nin Mısır ve Türkiye’den hiçbir ders alamamış olduğunu gördüğüm için üzgünüm. Aynı Mısır ve Türkiye’de olduğu gibi Venezuela’da da demokratik seçimle seçilen bir lideri ordunun darbe yaparak devirmesi için AB’de “yatıp kalkıp dua eden” politikacı ve yöneticileri gördükçe “quo vadis AB?” diye sormadan edemiyorum.