Vakıf Katılım web

AB İÇİN ABD DOST, RUSYA VE ÇİN DÜŞMAN MI?

Ozan CEYHUN 20 Şub 2019

Ozan CEYHUN
Tüm Yazıları
Geçtiğimiz hafta her yıl olduğu gibi bu yılda Almanya'nın Münih kentinde gerçekleşen Münih Güvenlik Zirvesi'nde ABD ve AB arasında gündeme gelen sorunlara tanık olduk.

Aslında sadece Münih’teki zirvede değil son zamanlarda konuştuğumuz Avrupalı politikacılar Rusya ve Çin’e yönelik büyük endişelere sahipler. Hatta Alman muhataplarımızın ciddi bir “Çin korkusu” olduğunu görmekteyiz. Hem “Rusya’ya yönelik büyük bir güvensizlik” hem de “Çin’e yönelik endişeler” söz konusu.

Rusya ve Çin söz konusu olduğunda kaygıları olan Avrupalı dostlarımızın aslında bir diğer büyük sorunu ise daha düne kadar “müttefik ve dost” olarak çok güvendikleri ABD’nin politikaları.

AB günümüzde ABD’nin uyguladığı politikalardan büyük zarar görmekte. 

Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in Münih’te yaptığı konuşmanın ana içeriği de bu konuyu içermekteydi. Şansölye Merkel, Alman otomotiv sanayinin ABD’nin yeni gümrük vergileri ve gümrük vergi planları nedeniyle ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğu gerçeğini dile getirdi. Merkel, ABD Ticaret Bakanlığı’nın “Avrupa otomobillerinin ABD’nin ulusal güvenliği için bir tehdit olduğu” şeklindeki değerlendirmesini çok sert eleştirdi. Alman otomobillerinin ABD’de üretildiğini söyleyen Merkel, Güney Kaliforniya’daki BMW fabrikasını örnek göstererek “Güney Kaliforniya’da üretilen araçlar nasıl olur da ABD’nin ulusal güvenliği için bir tehdit oluştururlar?” diye sordu. Alman otomotiv sanayi, ABD’nin yüzde 25’lere varması planlanan gümrük vergileri planı gerçekleşirse büyük bir darbe alacak. ABD pazarı Almanya için çok önemli. 

Üstelik hatırlatalım. ABD’nin yoğun baskısı ile gündeme gelen Rusya’ya yönelik boykot esnasında bir Alman otomobil markası Rusya pazarını kaybetti. Zaten sorunlara sahip olan bu marka artık bir Fransız otomotiv şirketine satılmış durumda. 

ABD’nin AB’ye yönelik ekonomik politikaları AB ülkeleri için ciddi sorun teşkil ederken Avrupa’nın güvenliği konusunda da ABD, AB’yi çoktan yalnız bırakmış durumda. NATO ve AB üyesi ülkeler, ABD’nin yoğun eleştirisi altındalar. ABD, Avrupa’nın savunmasına yönelik olarak AB ve NATO üyesi ülkelerin daha fazla savunma harcaması yapmasını talep etmekte.

Tüm bunlar olurken ABD’nin, Rusya’nın yıllardır süren ve bilinen bazı ihlallerini bahane ederek tek taraflı olarak “INF Anlaşmasını (Atom Silahlarını Kontrol Anlaşmasını) sona erdirmesi de AB üyesi ülkeleri çok rahatsız etmiş durumda. Avrupalılarla görüşmeden bizzat Avrupa’nın güvenliğini ilgilendiren bir konuda ABD’nin tek taraflı karar alması haklı olarak AB’yi kızdırmakta ve endişelendirmekte. AB ülkeleri “INF Anlaşması’na” Çin’in de dahil olması gerektiğini düşünürken anlaşmanın bozulması haklı olarak kaygıları da arttırdı.

ABD’nin Rusya gazına yönelik anlaşma yapan AB üyesi ülkeleri tehdit etmesi ve onların kendi pahalı “sıvı gazını” almaya zorlaması da yarı bir sorun.

Bu listeyi uzatabiliriz. ABD’nin AB’ye yönelik tavırları aslında günümüzde Avrupalı dostlarımıza “ABD dost, Rusya ve Çin düşman mı?” sorusunu sormamızı gerektiriyor.

“Yeni dünya düzeninde” artık AB’nin de ABD, Rusya ve Çin konusunda yeni politikalara ihtiyacı olduğu bir gerçek. Rusya, ya da daha açık söylemek gerekirse, Rusya Başkanı Putin’e yönelik güvensizlik” ya da Çin’in “yayılmacı politikalarına” yönelik korkular ABD ve Başkanı Trump’ın “esiri” olmayı gerektirmemeli.

AB, bu konuda Türkiye’yi örnek alabilir. ABD “müttefik” olarak kalmaya devam ederken ABD’ye körü körüne “bağımlı” olmamayı sağlayan Rusya ve Çin ile kurulan ilişkiler AB’nin geleceği açısından yararlı olacaktır. ABD pazarı elbette AB için de hayati önem taşımakta. Ancak bu pazarı yitirmemek uğruna Rusya ve Çin gibi AB ekonomisi açısından gelecekte daha da önemli rol oynayacak süper güçleri kaybetmemesi de gerekmekte.

AB’nin enerji ihtiyacını Rusya olmaksızın çözmesi yakın gelecekte çok zor. ABD’nin kıskacında olan bir AB için Çin’i karşısına alarak dünya pazarlarında rekabet ise çok akıllıca olmayacak. 

Bakalım AB, yeni dünya düzenine ayak uydurma konusunda hızlı bir şekilde adımlar atabilecek mi? Aslında atmak zorunda. Zaman kaybı AB’nin aleyhine ve ABD’nin çıkarına!