AB, YANLIŞ KIBRIS POLİTİKASINA SON VERMELİ

Ozan CEYHUN 07 Ağu 2019

Ozan CEYHUN
Geçtiğimiz hafta içinde Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, "AB, son dönemde ilişkilerimizi Kıbrıs sorununa indirgemiş vaziyette" derken bir gerçeği dile getirdi.

AB ve Türkiye arasındaki ilişki AB’nin yanlış Türkiye politikası nedeniyle büyük zarar görmekte. AB gerçekten son dönemde Türkiye ile ilişkisini Kıbrıs sorununa indirgemiş vaziyette. AB içinde “birlik dayanışması” kisvesi altında Rum-Yunan ikilisinin aşırı taleplerini Türkiye’ye empoze etmeye çalışmak AB açısından büyük bir hatadır.

Oysa AB bu konuda dürüst olmayan taraftır.

Geçmişte Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler kalıcı bir barış ve huzur ortamı şansına sahip olduklarında AB açık bir şekilde Kıbrıslı Türkleri “kandırmış” ve onlara verdiği sözü tutmamıştır. O dönemin AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Verheugen’in benim de üyesi olduğum Avrupa Parlamentosu’ndaki Alman SPD Grubu ile yaptığı basına kapalı bir toplantıda hem KKTC başkenti hem de Güney Kıbrıslı Rumların başkenti Lefkoşa’yı kastederek “ortasından sınır geçen bir ülkeyi hiçbir zaman AB üyesi yapmayız” dediğini hiç bir zaman unutmadım.

Ancak ardından Yunanistan’ın “veto şantajı” sonucu Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tüm AB kural ve prensipleri çiğnenerek üye yapıldı. Üstelik “Annan Planı Referandumu” nedeniyle Kıbrıslı Türklere verilen sözler de bir anda unutuluverdi.

15 yıl önce 24 Nisan 2004 tarihinde yapılan “Annan Planı Referandumu’nda” Kıbrıslı Türkler bu anlaşmaya yüzde 64.91 gibi bir çoğunluk ile “evet” derken, Kıbrıslı Rumlar yüzde 75.38 gibi bir çoğunluk olarak “Hayır” dediler! Kıbrıs’ta bugün hem Kıbrıslı Rumların hem de Kıbrıslı Türklerin birlikte oluşturacakları federasyon Kıbrıslı Rumlar istemediği için gerçekleşmedi. AB bunu çok iyi bilmekte. Ancak 2004 yılından beri Kıbrıslı Türklere karşı büyük haksızlıklar yapılmasına buna rağmen ya göz yummakta ya da ortak olmakta.

Bu şekilde Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüm sağlamak çok zor.

Günümüzde Kıbrıslı Rumlar açık bir şekilde federasyon çözümüne sıcak bakmıyorlar ve son 15 yıldır bu hedefe yönelik tüm gelişmeleri de sabote ettiler. AB, “başını kuma sokmuş devekuşu” gibi bu gerçeği görmemek için her türlü yola başvurmakta. 

Kıbrıslı Türkler ve Türkiye hem Annan Planı döneminde hem de son 15 yıldır her fırsatta adada adil bir çözüm için her zaman hazır olduklarını tüm dünya kamuoyuna gösterdiler. Maalesef Kıbrıslı Rumlar da bu çabalara karşı hep direndiler. Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türkler ile hiçbir şeyi adil bir şekilde paylaşmaya yanaşmıyorlar. Kıbrıslı Türklerin haklarını gasp etmek için her türlü olanağı kullanıyorlar. 

Eğer Türkiye olmasa, Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıslı Rumların baskısı ve zulmü altında bu adada var olmaları bile mümkün olmayacaktı. Günümüzde de aynı durumu görmekteyiz. Kıbrıs çevresindeki enerji kaynaklarını sadece kendileri sahiplenmeye çalışmaktalar. Kıbrıslı Türklerin haklarını vermek istememekteler. Eğer Türkiye, 11 Şubat 1959 tarihinde Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasından imzalanan Kıbrıs Garantörlük Anlaşması sorumluluğu gereği Kıbrıslı Türklerin haklarını korumasa, meydan sadece Kıbrıslı Rumların olacak. Ve bu duruma maalesef AB de destek vermekte. 

Kıbrıslı Rumlar bu nedenle “Garantörlük Anlaşmasının iptali” için yoğun çaba sarf etmekteler. Boşuna! Kıbrıslı Türkler, Türkiye’nin garantör devlet olmasının onların varlığının garantisi olduğunu çok iyi bilmekteler. 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunanistan’ın desteklediği faşist bir askeri darbeye karşı eğer Türkiye tavır almasa belki de Kıbrıslı Türklere yönelik bir soykırım yaşanmak zorunda kalacaktı. Sadece Kıbrıslı Türkler değil, “faşist” olmayan tüm Kıbrıslı Rumlar da bu sayede faşizmin zulmünden ve katliamlarından kurtuldular. AB tüm bunları bilmesine rağmen Kıbrıslı Rumların “esiri” olmuş durumda.

Şimdi 9 Ağustos 2019 tarihinde Kıbrıslı Rum ve Türk liderler BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Elizabeth Spehar’ın Lefkoşa ara bölgedeki resmi ikametgahında bir araya gelecekler. 

Bu buluşma öncesi Kıbrıslı Rumlar yine böyle bir görüşmeden olumlu hiçbir sonuç çıkmaması için faaliyetlere başladılar. 45 yıl öncesi söylediklerini tekrarlayarak bu görüşmeyi şimdiden sabote etmekteler. Bu koşullarda bu görüşmeden olumlu sonuçlar beklemek çok zor.

AB’nin de artık “dürüst” bir şekilde Kıbrıs konusunu ele almasında yarar var. Kıbrıslı Türkleri ve onları temsil eden KKTC’yi tanımamak sorunu çözmek açısından hiçbir yarar sağlamıyor. Bu adımı atmak zor olabilir ama bu durumda AB’nin Kıbrıs sorununun çözümü temelinde birçok çevrenin de dile getirdiği ve son yaşanan karşılıklı istişarelerin de gösterdiği tablonun federe devlet ekseninden kayıldığı ve her iki toplumun eşit zeminde çıkarlarının da gözetildiği bir çözüm modeline evrildiği gerçeğini de ele almanın yapıcı bir politika olacağını görmesi çok yararlı olacaktır.