​AB'DE ANTİ-DEMOKRATİK UYGULAMALAR

Ozan CEYHUN 11 Mar 2017

Ozan CEYHUN
Tüm Yazıları
Son günlerde bazı AB ülkelerinde çok çirkin uygulamalar gündeme gelmeye başladı.

Son günlerde bazı AB ülkelerinde çok çirkin uygulamalar gündeme gelmeye başladı.

Türkiye'yi anti-demokratik olmakla suçlayan bazı AB ülkeleri anti-demokratik uygulamalar sergilemekteler. Türkiye Cumhuriyeti'nin bakanlarının AB ülkelerinde yaşamakta olan vatandaşlarını 16 Nisan 2017 tarihinde yapılacak olan Anayasa Referandumu konusunda bilgilendirmek amacıyla toplantılar yapmaları demokrasi adına çok çirkin yöntemlerle engellenmekte. Kendilerinin “demokratik özgürlükler ülkesi” oldukları iddiasında olan bazı AB üyesi ülkelerde STK'lar tarafından tutulmuş otel salonları bizzat otel işletmecileri tehdit edilerek iptal ettirilmekte. Eğer otel işletmecileri tehditlere boyun eğmezse bulundukları kasaba ya da kentin yöneticileri çeşitli inandırıcı olmayan bahaneler üreterek bu toplantıları engellemekteler.

Ancak 16 Nisan 2017 tarihinde Türkiye'de yapılacak olan referanduma yönelik toplantıların engellenmesi sadece “Evet” oyu verilmesine yönelik bilgilendirme etkinliklerine yönelik bir uygulama. Eğer Türkiye'den bakanlar geliyorsa ya da AK Parti'ye sempati duyanlar bu toplantıları yapıyorsa “yabancı bir ülkedeki seçime yönelik toplantı istemiyoruz” palavrası ile engellemeler, yasaklamalar kısacası her türlü demokrasilerde değil diktatörlük ve cuntalarda görmeye alışmış olduğumuz yöntem ile bu etkinlikler sabote ediliyor.

Buna karşın eğer PKK terör örgütünün sözcülüğünü üstlenen ırkçı bir parti olan HDP ya da ana muhalefet partisi CHP adına organize edilen “Hayır” oyu verilmesi için propaganda yapılan hiç bir toplantı engellenmiyor ya da yasaklanmıyor. Hatta bizzat toplantının yapıldığı ülkenin politikacıları bu toplantılara katılıp destek veriyor.

Bu anti-demokratik çifte standart tam bir demokrasi ayıbı değildir de nedir?

Geçtiğimiz hafta Almanya'nın Baden Württemberg eyaletinde Türkiye'nin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın katılacağı bir toplantı yukarıda belirttiğim yöntemlerle engellendi. Bir başka bakanın Köln kentindeki toplantısı da toplantı salonunun işletmecisi tehdit edilerek sabote edildi. Üstelik bu sadece iki örnekle de kalmadı. Almanya ve Hollanda'da bizzat hükümet temsilcilerinin “anti-demokratik engelleme ve yasaklamaları teşvik edici açıklamalarının” ardından bu iki ülkede daha bir çok bilgilendirme toplantısının gerçekleşmemesi için faaliyetler yoğunlaştı.

Özellikle AB'de gazetemizi takip eden okurlarımıza sormak istiyorum: Türkiye'nin Alanya kentinde Almanlar yaşamakta ve eğer Almanya'nın federal adalet bakanı Heiko Maas Alanya'da yaşamakta olan Almanları bilgilendirmek amacıyla orada bir toplantı gerçekleştirmek isteseydi ve tutulan toplantı salonu son dakikada iptal edilseydi ne oldurdu? Hatta koca Alanya'da tek bir toplantı salonu bulunamasaydı Alman Adalet Bakanı Maas'in toplantısı için. Ankara'da da bir hükümet yetkilisi çıkıp “Biz karışamayız bu konu Alanya yerel yönetiminin sorumluluğundadır” diyerek bir açıklama yapsaydı acaba Almanya'da tepkiler nasıl olurdu? Türkiye hakkında neler söylenirdi? Lütfen bir düşünün.

Şu anda en başta Almanya ve Hollanda olmak üzere bazı AB ülkelerinde olanlar işte aynı Alanya örneğinde belirttiğim gibi oluyor.

Türkiye'de seçmenler demokratik bir referanduma katılarak karar verecekler. Ülkenin yeni anayasasına “evet” ya da “hayır” diyecekler. Almanya, Hollanda ya da Avusturya gibi ülkeler “evet oyu hakkında bilgilendirme toplantılarını” yasaklar ve “hayır oyu için bilgilendirme toplantılarını” teşvik ederken demokratik bir seçime “anti-demokratik” bir müdahalede bulunmaktalar.

Her fırsatını bulduklarında kendilerini “demokrasinin kalesi” diye övenler bu tavırları ile demokratik bir seçimi manipüle etmekle kalmıyorlar aynı zamanda demokrasi adına da “yüz karası” bir skandala imza atıyorlar.

“Recep Tayyip Erdoğan bu anayasa ile diktatör olmak istiyor” gibisinden yalanlar ve çirkin suçlamalar ile anti-demokratik engelleme çabalarını açıklamaya çalışanlar aslında bu toplantı yasaklamaları ile bizzat “diktatörlükler ya da askeri cuntalarda” görmeye alıştığımız yöntemlere başvurmuş olduklarını ya görememekteler ya da daha kötüsü bilinçli olarak görmezden gelmekteler.

Bu yaptıkları ile aslında amaçlarına da ulaşamayacaklar. AB ülkelerinde yaşamakta olan Türkiye vatandaşlarının “özgürce bilgilenmesini engelleyerek” aslında o insanları kaybetmekteler. “Evet” toplantılarını yasaklayarak seçmenlerin daha da kararlı bir şekilde “evet” oyu vermesini sağlamaktalar. Belki hiç sandık başına bile gitmeyi düşünmeyen bazı seçmenler Almanya, Avusturya ya da Hollanda'da müttefik NATO üyesi ve AB üyeliği için aday ülke olan Türkiye'nin bakanlarına yönelik “engelleme” çabaları nedeniyle rencide edilmekteler. Geçmişte yaşanmış olan Türkiye'deki 1980 askeri cuntası yönetmeleri ile “demokratik bir referanduma” müdahale ediliyor olması bu ülkelerde yaşamakta olan insanların büyük bir hayal kırıklığına uğramalarına neden olmakta.

Eskiden Türkiye'ye demokrasi örnekleri olarak gösterdikleri Almanya, Hollanda ya da Avusturya gibi ülkelerin bu yaptıkları bu ülkelerde yaşamakta olan Türkiye kökenli insanların yaşadıkları ülkelere yönelik inançlarını ve güvenlerini de kaybettiriyor.

Artık AB, Türkiye'de yaşamakta olan insanlar için bir “demokrasi örneği” değil. Hele bazı AB üyesi ülkeler “anti-demokratik” bu tavırları ile Türkiye insanının gözünde tam bir “yüzkarası”.

Bu yapılanlar AB'nin zaten yerlerde sürünen imajının Türkiye'de geldiği durum açısından da çok vahim.

AB'de hala AB değerlerine sahip çıkan ve demokrasilerde “çifte standart” olmayacağı gerçeğinin bilincinde olanların acilen müdahale edip bu “skandallara” son verilmesini sağlaması Türkiye için değil AB için acilen gerekiyor.

Yoksa AB kaybeden olacak.