AHİLİK GELENEĞİ, İSLAM TASAVVUFU VE TOPLUMSAL MÜLKİYET - II

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Öncelikle bütün okuyucularımın Kadir Gecesini tebrik ederim. Allah yaptığınız dua ve ibadetleri kabul etsin.

Bugün Ahiliğin tasavvufi boyutu ile bugünkü şartlarda Ahiliğin prensiplerinin nasıl ihya edileceği üzerine görüşlerimi bildireceğim.

AHİLİĞİN TASAVVUFİ PRENSİPLERİ

Hatırlayacaksınız, Cuma günkü yazımda Yrd. Doç Dr. Necmettin Özerkmen’in bir makalesine atıf yaparak Ahiliğin ortaya çıktığı şartları ve bu şartlarda Ahilik kurumunun ifa ettiği iktisadi fonksiyonu anlatmıştım. Yine Hoca’nın ilgili yazısından bir alıntı ile başlayalım:   

“Ahilerin vizyonunu oluşturan temel değerler ve temel amaçları anlayabilmek için, Ahilerin günlük yaşamını en ayrıntılı biçimde düzenleyen, anayasa metni gibi olan “fütüvvetname”lere bakmak gerekir. Bilinen ilk Fütüvvetname Ebu Abdi’r – Rahman Muhammed İbn el – Hüseyin es – Sülemi’nin “Kitab’u Fütüvve”sidir. Bu eserden itibaren, fütüvvete ait ilkeler, değerler ve hedefler sıralanır ve bütün Ahi örgütüne ait fütüvvetnamelerde tekrar edilir (Es – Sülemi, 1997).

Fütüvvetnamelerdeki ilkeler, Ahilerin günlük yaşamının her alanını ve her anını düzenlemiştir; yaşamı çepeçevre kuşatmıştır. Ahi vizyonunun temel değerlerini oluşturan, değişmez ve vazgeçilmez olarak kabul edilen bu ilke ve öğretiler, fütüvvetnamelerde şöyle yer alır:

i- Namazı bırakmamak.

ii- Dünya yaşamına esir olmamak.

iii-Haya (ar, utanma) sahibi olmak.

iv- Nefsin esiri olmamak.

v- Helal kazanç sahibi olmak.

vi- Muhtaç ve düşkün olan kimselere ihsan ve keremde bulunmak.

vii- İyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak.

Ahilik anlayışının çekirdek ilkeleri; örgütün toplumsal sorumluluğu, hizmette mükemmellik, dürüstlük, doğruluk ve ortak yaşamadır. Bu ilkelerden “hizmette mükemmellik”, Ahiliğin varlık nedenidir (Collins, 1999: 33).” (Yrd.Doç.Dr. Necmettin ÖZERKMEN,  “Ahiliğin Tarihsel – Toplumsal Temelleri Ve Temel Toplumsal Fonksiyonları – Sosyolojik Yaklaşım”,  Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 44, 2 (2004) s.68) Yukarıda görüldüğü üzere Ahiliğin temel ilkeleri hem dünya hayatı hem de ahiret hayatı için aynı anda geçerli ilkelerdir. Burada, yapılan işin mükemmel yapılması, hile ve aldatmacaya başvurulmaması, haksız kazanç, faiz ve fahiş kârlardan kaçınılması, sistemin hem bireylerin manevi yaşamlarını hem de iş hayatlarını dürüstlük, erdemlilik ve kanaatkârlık çerçevesinde düzenlemesi, bireylerin kendi çıkarından daha fazla önce topluluğun (yani Ahilerin) ve sonra da toplumun yararına öncelik vermesi ve benzeri talimatlar va’z edilmektedir. Bugün, kendilerini falanca veya filancanın cemaati olarak takdim eden yapıların Ahilik’teki öz disiplinden ve kendi kendini denetleme yeteneğinden nasibini almadığını görmekteyiz. Zaten şirketleşen veya şirket sahibi olan bu nev’i “nev-zuhur cemaatlarin” kaliteli mal veya hizmet üretmek gibi dertleri olmadığı, devletten bir vesileyle ihale alarak Hoca Efendi ve yakınlarının cebini doldurmayı amaçladıkları da bilinmektedir. Böyle olunca bu yapılardan bir toplumsal duyarlılık beklemek de abesle iştigal olacaktır.  

AHİLİK BİR SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ MÜDÜR? GERÇEKTE STK’LARIN GÖREVİ NEDİR?

Sn Özerkmen ilgili eserinde Ahiliği bir sivil toplum örgütü olarak tanıyabileceğimizi ifade etmektedir. Bu görüşe katılmadığımı bilmenizi isterim. Hoca şöyle demiş:

“İçinde bulunduğumuz bilgi çağı ve dünya ölçeğindeki (ekonomik, siyasi, kültürel ve toplumsal) değişmeler, ulus – devletin değişen rolü, neo – liberal politikalar, refah devletinin çöküşü ve buna bağlı sosyal devlet politikalarından vazgeçişin getirdiği istihdam, işsizlik, yoksulluk ve açlık gibi sorunlarla beraber, günümüzde sivil toplum örgütleri toplum yaşamında çok etkin ve önemli bir duruma gelmiştir. Gelişmiş ülkelerde modern devletler toplum yaşamının biçimlendirilmesinde sivil toplum örgütlerinin önemini fark etmiş ve kendi görevlerinin büyük bir kısmını STÖ’lerine devretme yoluna gitmiştir. Toplumsal örgütlenme, dayanışma ve kurumların oluşumunda her toplumun kültürel değerleri (gelenek, töre, din, ahlak ve hukuk) temel bir işleve sahiptir. Türk toplumunun tarihsel ve toplumsal varoluşunda, sivil toplum örgütlerinin son derece önemli fonksiyonları olmuş ve toplumsal yaşamı derinden etkilemiştir. Bu bağlamda sivil toplum örgütü olarak başta gelen kurum “Ahilik”tir.” (Özerkmen, a.g.e. s59-60). Bu yargının neresinden tutalım, her tarafı dökülüyor. İsterseniz ben size STK / STÖ’nün ne olduğunu anlatayım, siz de ona göre karar verin.

Küreselleşme dijital teknolojinin gelişimi, yol açtığı imkânlar ve komünist blokun çöküşü gibi siyasi şartlar ile ortaya çıkmış bir tarihsel olgudur ancak, ABD ve hempası Batı’nın emperyalist kurumları bu ortamı ABD merkezli bir Dünya İmparatorluğu’nun kuruluşu için kullanmayı amaçladılar. (Çok şükür başarısız oldular lâkin, hala hedeflediklerini elde etmek için entrika çevirmeye devam etmektedirler.) İşte bu süreç içinde emperyalist güç için tasfiye edilmesi gereken bir numaralı hedef milli devletlerdi. STK / STÖ’ler emperyalist gücün milli devletleri zayıflatmak ve toplumlar içindeki milli birliği parçalamak için kullandıkları işbirlikçi kurumlardır. Türkiye’de son on yılda bunların çok örneğini gördük: Bilumum liberal – sol, İslamcı ve Kürtçü aydınlatılmışlar, ağız birliği etmişçesine “Türk’üm!” demenin faşistlik olduğunu, Türk bayrağının ve Türk Devletinin isminden Türk’ün çıkarılması gerektiğini, Ermeni Soykırımını kabul etmemiz ve PeKeKe’yi vatana ortak etmemiz gerektiğini bu tarz ihanet kurumlarının düzenlediği toplantılarda utanmadan söylediler. Yani STK’lar varolan devleti düşmanlar adına yıkmaya talipken, Ahilik Kurumu ise devletin yokluğunda ortaya çıkmış bir meşru müdafaa kurumudur. Devlet varken, devletin işini STK’lara yaptırırsanız o STK’lar “Paralel Devlet” olur, en güzel örneği de FETÖ’dür!      

AHİLİK VE AVM’LER BİRBİRİNE BENZER YAPILAR MI?

Seçilmiş ve mahlû bir eski Başbakanımızın bir seferinde “Esnafı AVM’lere ezdirmeyeceğiz, esnafa AVM’lerde yüzde 5 kota ayıracağız, Türkiye Cumhuriyeti bir Ahi devletidir.”, dediğini ve başka bir sefer bir AVM açılışında “Açtığı AVM’de Ahilik felsefesinin yaşatılmasını” istediğini hatırlayacaksınız. Tabii ki bunlar iyi niyetli yaklaşımlardır, ancak ciddi bir sosyal bilim muktebesatına sahip olan mezkûr Başbakan’ın hepten cahil olduğunu söyleyemeyiz. O zaman bu söylediklerinin o günkü siyasi konjonktür gereği söylenmiş içi boş ama hoş sözler olduğu anlaşılmaktadır.

Bugün Alış Veriş Merkezleri (AVM’ler) küresel emperyalist kapitalist ülkelerin ürettikleri mal fazlalarını pazarladıkları büyük çarşılardır. Şehir hayatında zaman sıkışıklığında hem alış veriş hem de eğlence imkânını bir arada sunan bu gibi merkezlerde alış veriş genel olarak kredi kartıyla yapılmaktadır. Yani, Batılı emperyalist kapitalist ülkelerin verdiği borç parayla yine onların mallarını satın alıyoruz ve onlara hem faiz hem de kâr ödüyoruz. Türk çocukları da burada tezgâhtarlık yapıyorlar, (“Aman Hocam Mağaza Müdürleri, Satış Sorumlu Müdürleri de var hemen küçümsemeyin.”, derseniz, “Unvanı maaşı ne olursa olsun tezgâhtar tezgâhtardır.”, derim; DMD).  Bir de mağazalar ürünlerin kalitesi ve hedef müşteri grubunun gelir düzeyine göre halk tipinden elit müşteriye hitap edenine kadar geniş bir çeşitlenme içindedir. Bu yapıdan 21’inci yüzyılda rekabet edecek bir ülke çıkmaz. AVM’lere karşı değiliz ama bu ticaret mabetlerinin ağırlıklı yerli ürünlerin pazarlandığı mekânlar olması gerekir. Sayın sabık Başbakan “esnafa yüzde 5 kota “ koymayı öneriyor, doğrusu yabancıya yüzde 5 kota koymaktır! Böyle bir yapı nasıl Ahiliği örnek alabilir, AVM’leri nasıl Ahilikle kutsayabilirsiniz? Mümkün değildir bu!      

Bugünkü şartlarda Ahi geleneği hem ticaret yapıp kâr elde ederken hem de toplumsal duyarlılık gerektiren faaliyetlerde de bulunan, özel mülkiyete değil grup mülkiyetine dayalı yeni nesil vakıflar üzerinden yeniden yaşatılabilir. Özellikle küresel rekabet ortamında vakıfların rekabet üstünlüğü her geçen gün artmaktadır. Bu konuyla ilgili görüşlerimi bayramdan sonra yazacağım.