AKIL BAŞTAN KOŞAR ADIM UZAKLAŞIRKEN…

Mustafa YAŞAR 16 Ara 2018

Mustafa YAŞAR
Tüm Yazıları
'Ben olduğum sürece Aykut Kocaman ve Ersun Yanal bu kulüpte çalışamaz 'diyen ama sonrasında taraftar baskısına dayanamayarak Aykut Kocaman'ı göreve getiren Aziz Yıldırım'dan, O Yıldırım'ın 20 yıllık dönemine son vererek göreve gelen ve Fenerbahçe tarihinin en kötü sezonlarından birini yaşadığı süreçte "Ersun Yanal bizim programımızda yok. Kendisiyle konuşmadım, konuşmayacağım. Bu sevdaya son verin" diyen ama sonrasında yine taraftar baskısıyla takımın başına Ersun Yanal'ı getiren Ali Koç'a.

Sayfalarca yazılabilir bunun üzerine.

Ama nafile.

Şu kadarını söyleyeyim.

Yönetmeye gelenlerin taraftar tarafından yönetilir hale geldiği bir futbol düzeninden kimseye hayır gelmez.

Göreceksiniz bana göre bu zoraki nikah da boşanmayla bitecek ama iş, işten çoktan geçmiş olacak.

Bu kadar kıssadan hisse yeter mi?

Bence yeter.

Bekleyin görün.

***

Galatasaray’da işler yolunda gitmiyor.

Şampiyonlar Ligi’nde kuralar çekildiğinde ‘lokum gibi’ diyen başta yöneticileri olmak üzere herkes büyük hayal kırıklığı ile yüzleşti.

Devler Ligi’ne 4 puanla veda eden, Avrupa Ligi’ne ise kendi göbeğini kendi kesemeden kalan sarı-kırmızılılarda 3-2’lik Porto yenilgisi sonrası yaşananlar ise tam anlamıyla bir komediydi.

Yönetici Abdürrahim Albayrak’ın ”Soyunma odasında alkış kıyamet koptu. Yenildik ama iyi oynadık diye binlerce tebrik telefonu aldık.” açıklaması aklı, selim insanları hayrete düşürürken, ‘Galatasaray’ı nasıl bir akıl yönetiyor?’ sorusunu da beraberinde getirdi.

Sahi bu nasıl bir akıldır?

Ya da burada bir akıldan söz etmek ne mümkündür?

Bunun adı olsa olsa akıl tutulmasıdır ki, bu akıl tutulmasının sonu Galatasaray için hiç ama hiç hayra alamet değildir.

***

Gelelim bizden yana bir akıl tutulmasına.

Türk Spor medyası içler acısı halde.

Güvenilirliği, çalışan kalitesi yerlerde.

Balıkçı, parfümcü, halı saha işletmecisi, scout, menajer… Anlayacağınız olmaması gereken kimi ararsanız spor medyasında.

Hoş mesleğin diğer branşlarında da durum pek farklı değil ama bizimkisi tam bir felaket.

İşte size son örnek.

Sokaktaki sıradan vatandaşın bile bildiği Ersun Yanal’ın Fenerbahçe’ye geleceği haberini sosyal medyada ‘ilk ben verdim’ kavgasına, pespayeliğine dönüştüren, bunu yaparken de büyük gazetecilik yaptım zanneden sözde muhabir tayfasını izlerken bir kez daha zaten olmayan! aklımı yitirdim.

Çalıştığı kurumlardan çok sosyal medya hesaplarında yazan, sanırsınız ki maaşını o sosyal medya muhasebesinden alan bu sözde spor muhabirleri mesleği öylesine ayaklar altına düşürüyorlar ki o mecralarda, inanın sadece mecburiyetten bir araya geldiğimiz çalışma ortamında bu davranışları nedeniyle yüzlerine tüküresim geliyor.

Düşünün nasıl bir ruh halindeyim olan biten karşısında.

Bundan daha ağır bir travma olur mu?

Olmaz.

Olmaz ama neden hala “yarabbi şükür”?

Daha ne kadar dibe vuracağız?

Ne zaman işi ehline vereceğiz?

Bunun adı spor gazeteciliği değil sevgili okur.

Bunun adı rezalettir.

Ve bu rezilliğin içinde ne yazık ki bir elin parmakları kadarız artık.

Allah bizi kurtarsın.