ALMANLAR..

Funda ÖZKALYONCU
Tüm Yazıları
Yıllar önce Almanya'ya gitmiştim.

Frankfurt, Münih, Hannover, Hamburg, Berlin gezmiştim.

Sokaklar, caddeler tertemizdi..

Metroları, soğuk, suratsız, selamsız, kırmızı suratlı insanlarla dolup taşıyordu.

Metro istasyonunda tok bir erkek sesi, "sürüplaybinbite" diyordu.. (Almanca yazılışını bilmiyorum.. Kusura bakmayın bu duyduğum ses)

Önceleri korktum, bana, Funda biraz kenara çekil mi diyor, ne diyor acaba, diyordum.

Geceleri akşam 19'dan sonra sokaklarda in cin top atıyor, hayat sessiz ve susuyordu.

Çok disiplinli halleri, canımı sıkmıştı.

70/80 yaşlarında erkek kadın, hala çalışıyor, mağazalarda, satışta, kasada koşturup duruyorlardı..

Bir keresinde, bir lokantada barda, yaşlı, 75/80 yaşında bir kadını bardakları yıkarken görmüştüm.

Ah be demiştim.

Bizim pamuk ninelerimiz, gül kokulu dedelerimiz evimizin baş köşesinde otururken..

Bu kadınlara bak, hala çalışıyorlar diye, acımıştım.

Varisler içindeydiler. 

Almanya'nın pek meraklısı değilim.

Sevmedim de.

Niye anlattım bunları.

Mesut Özil'e yaptıkları.

Adam orada doğmuş, hayatını Almanya'da yaşıyor, yarı Türk, yarı Alman birisi.

Sizin milli takımınızı seçmiş, orada oynuyor.

Mesut, ülkesinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile fotoğraf çektirmiş, tam seçim zamanı destek vermiş.

Olmazmış.

Sana ne be kardeşim.

Bu ne hadsizlik.

Adamın anasının babasının doğduğu ülkenin, toprakların Cumhurbaşkanı.

Canı ne isterse, nasıl isterse öyle hareket eder.

Bu ne iki yüzlülük, bu ne riyakarlık.

Adam başarısız olunca göçmen, başarılı olunca Alman.

Sizin ne kadar iki yüzlü olduğunuzu en iyi Cumhurbaşkanı anladı diye sevmiyorsunuz adamı.

Üstelik, öyle bir adam ki, şap şap yüzünüze vuruyor.

İşinize gelince, menfaatinize uygun ise tısssss..

Menfaatinize uygun değil ise dayılık hali, ayar çekme hali.

Valla.

Öyle bir adam var ki, ne yapsanız, yemezler.

Hele, ayar çekme durumuna hiç gelmez.

Mesut Özil'e gelince.

Bastı istifasını.

Aferin ona.

En doğru olanı yaptı.

Almanya, ben size ne diyeyim.

Sürüplaybinbite. 

Funda'ya takılanlar..

... Üniversite öğrencisi Dilara, 21 yaşında.

Dilara, iki ayda bir Kıbrıs'a gidiyormuş, yumurtalarını vermeye.

KKTC’de yumurta satışı yasakmış ama bağışı serbestmiş.

Dilara yumurtaları için, 2 bin ile 4 bin TL arasında bir para alıyormuş.

Yani yumurtalarını satıyor bu kız.

Tavuklarının değil, kendi yumurtalarını.

Anlatıyor, yumurtacı kız.

Fiziksel özellikleri güzelmiş, diğer kızlardan fazla ücret alıyormuş.

Süreç zormuş.

Ama paraya ihtiyacı varmış.

3 çocuğu varmış, şu ana kadar, aslında merak da ediyormuş.

Bu genç kızın, para tek mazereti.

Para hep her şey mi? 

Git markette çalış, mağazalarda çalış.

Ne garip, ne anlaşılamaz bir sorumsuzluk, kolaycılık ve şuursuzluk değil mi?

Ya analık duyguları.

Resmen senin, sağda solda saçılmış çocukların var.

Bir gün toplasan, hepsinin yüzlerine gözlerine baksan..

İhtiyaçtan desen..

İkna olurlar mı?

Kafam ve duygularım çok karıştı.

Vücudunu satmaktan daha beter değil mi?

... Nurella.

Koca kafalı, tuhaf kadın.

Bir gece yarısı, bir menajer telefon ediyor..

Hadise'nin annesi gıda zehirlenmesi geçiriyor, bize bir doktor söyle diye.

Ne alaka ise?

Koskoca menajer doktor bilmez mi?

Bu kadında söylüyor.

O karambol arasında, Hadise ya da ablası kadına teşekkür etmeyi unutuyor. Daha doğrusu akıllarına gelmiyor.

Hem mesaj çekiyor, azarlıyor..

Hem magazin programına bağlanıp, zehirlenmedi, aslında intihar etti diye anlatıyor..

Ailenin sırlarını yayıyor.

Bu ne aymazlık!

Bu ne ayıp!

Bu ne ego, kendini bir şey sanmak.

Yıllarca. 

Nurella kafası diye oyaladı.

Yıllarca.

Leopar kadın diye oyaladı.

Palavra imajlarla yedi bizi.

Aslında ne kadar kötü kalpli insankızıymış. 

Hadi, kafan hangi kafa ise, bir karış ötede oyna.

Sıktın artık.