"ANDIMIZ" VE JÜRİTOKRASİNİN SALLADIĞI PARMAK

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
"Andımız" denen metin ile ilgili Danıştay'ın yetkisini aşan karârı, bir işâret fişeğidir. Bunun arkasında bir tehdit bloğu vardır. Bu tehdit bloğun içinde neler var?

Bakmayın, 1. çoğul şahıs kullanıp “andımız” denmesine; bu ifâde, “ulus yaratmak” projesinin çağdışı bir artığıdır. Şahsî olarak söylemek isterim ki, o metin benim andım falan değil. Ben de ilkokuldayken beş yıl boyunca bu metni her sabah papağan gibi, kimi zaman yağmurun kimi zaman lapa lapa yağan karın altında ve buz gibi beton zeminin üstünde tekrar ettim. Benim gibi milyonlarca çocuk, bu metni tekrar edip “hiç durmadan çalışacağına” yemin etti. Ama kimin çalışıp kimin çalışmadığını herkes görüyor. Hâlâ kapağı devlete atıp memur olmak ve maaşı garanti olan işte, atılma tehlikesi olmadan emeklilik bekleyen milyonlar var. Bunların hepsi, “varlığını Türk varlığına armağan” etmişti oysa. 15 Temmuz’da ATM’lere koşanlar da bu metni tekrar etmişti. Demek ki düzgün bir işe yaramıyor, ama göz boyama ve mangalda kül bırakmama konusunda işe yarıyor.

Bu bir tezgâhtır

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta birçok gazeteye manşet olan bir açıklama yaptı ve “Yargı’da FETÖ bitmedi” dedi. Bu açıklamadan iki gün sonra Danıştay’ın “andımız” denen metnin kaldırılmasını iptâl karârı geldi. Bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dikkat çektiği bir konuda “evet, buradayız; nolmuş!” diyerek nanik yapmanın dolaylı yoludur.

Ayrıca Rahip Brunson davâsında “yargının karârı” söylemi öne çıkmıştı. Danıştay’ın “andımız” adlı metin ile ilgili yürütmeyi durdurma karârı ile hükûmet, yargıya müdahale etmesi için tahrik edilmek istenmektedir. Akılları sıra, Türkiye’yi “hukuk tanımaz” yaftasına muhatap etmek istiyorlar. “Andımız” denen metnin okunması kaldırılalı beş sene olmuş ve okullar açılalı iki ay olmuş, ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yargıdaki FETÖ çıkışını bekliyormuşçasına, yürütmenin durdurulma karârı bu çıkıştan sonra yapılıyor.

Dertleri Cumhur İttifâkı

“Andımız” denen metin ile ilgili Danıştay’ın yetkisini aşan karârı, bir işâret fişeğidir. Bunun arkasında bir tehdit bloğu vardır. Bu tehdit bloğun içinde neler var? Mesela, 1- “Başörtüsünü yeniden yasaklarız.” 2- “İmam-hatiplere yine katsayı getiririz.” 3- “15 Temmuz darbe girişimi sebebiyle hüküm giyenleri beraat ettiririz” 4- “15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nün adını değiştiririz.” 5- “Ömer Halisdemir’i hâin ilan ederiz.” 6- “İslâm ve ibâdetle işimiz olmaz ama eskisi gibi kurban derilerini Türk Hava Kurumu’na vermeyenlere müeyyide uygularız” 7- “Hatta, nasıl olsa yargı seçimle gelmiş iktidardan üstündür; Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemini bile kaldırırız ve Türkiye’yi yeniden koalisyon canavarının önüne atarız.” 8- “Hızımızı alamayıp ezanın Türkçe okunduğu yıllara döner, 28 Şubat’ı mumla aratırız.”

Bu tehditleri çoğaltmak mümkündür. Yargı’daki kriptoların jüritokratik bir tavırla salladığı bu parmağın ne anlama geldiğini iyi ve doğru okumalıyız. Dolayısıyla devletimizin bugünkü durumunda çok emeği ve hakkı olan Devlet Bahçeli’nin, “andımız” denen metin hakkındaki Danıştay karârına olumlu bakarken, bunları da düşünmesinde yarar var. Burada hedef, Türkiye’deki istikrârın teminâtı olan Cumhur İttifâkı’dır. MHP bu tuzağa düşmemelidir, çünkü bu tuzağın dibinde “eski Türkiye” vardır. Umarım, dün (23 Ekim) medyaya “Cumhur ittifâkı bitti” şeklinde yansıyan ama sâdece yerel seçimlerde ittifak yapmama karârı, devletin daha ciddi ve hassas konularında çıpa görevi gören Cumhur İttifâkı’na sirâyet etmez. Diğer taraftan, yerel seçimler için alınan bu karâr daha büyük bir hayra sebep olur ve halkın rahatsızlık duyduğu bâzı belediyeler de akıllarını başlarına alırlar. Ayrıca bâzı iddialardaki gibi, bunun af ve emeklilik konusundaki anlaşmazlığın sonucu ortaya atıldığına inanmaya gönlüm râzı değildir.

“Türküm” deyip teröristle iş birliği yapanların; “doğruyum” deyip her türlü iftirâyı atıp asılsız ithamlarda bulunanların; “çalışkanım” deyip yerel iktidarda çöp toplamaktan bile âciz olanların; “yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir” deyip ülkesini Avrupa’ya, Amerika’ya şikâyet edenlerin ve suistimâl ettikleri Atatürk’ün “gösterdiği yolda hiç durmadan yürümeye and içen” ama ülkesini ilerlemesinden rahatsızlık duyanların derdi ne Türklüktür ne de Türkiye’dir.

Küçük-büyük demeyelim

Bir yargı karârından bir şey olmaz, dememeliyiz. Unutmayalım ki, Gezi Olayları da 3-5 ağaç için kurulan 1-2 çadırla başlamıştı. Dört şeyin küçüğü olmaz, denir: Düşman, ateş, bilgi ve hastalık. “Andımız” denen metin ile ilgili karar, düşmanın yakmak istediği büyük bir ateşe dönüşebilecek kıvılcım olabilir. Bu konuda geri atılacak bir adım ya da gösterilecek bir tereddüt, bu karârı paravan olarak kullanıp “Bir gün Türkçe ibadete, Türkçe ezana da…” diye tweet atanları cesâretlendirecek ve bugüne kadar gösterilen kararlılıkta çatlak oluşturacaktır. 15 Temmuz gecesindeki “korsan darbe bildirisi”ni dinleyip keyif sigarası içenler, bunu kâr hânelerine yazıp ortaokul ve liselerde “andımız” dedikleri o metni İstiklâl Marşı yerine okutmaya bile cüret edebilirler. “Andımız” denen metnin geri döneceği rüyâsıyla sevinenlerin içinde, seçimlerde “her evden HDP’ye bir oy” diyenler de vardır. “Andımız” denen metin, “darbeci” zihniyetin, sivil hayâtın başındaki ilkokul çocuklarına içtima yaptırıp militarizmi sempatik gösterme amacıyla okutulmaktadır.

Türklük bir kan ve ırk meselesi olmadığı için, el kadar çocukları “Türküm” diye bağırtmakla Türk olunmaz. Bu ülkenin evlatları 1933’ten beri “Türküm” diye her sabah bağırdılar, ama ne Türklük bildiler ne de Türk gibi yaşadılar. Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı asılırken, aynı gün milyonlarca çocuk, “Türküm” diye bağırıyordu ve Yassıada’dan gelen ses duyulmuyordu. Biz Türklüğü övünülecek bir şekilde yaşayıp devletimizi övünülecek ve gıpta edilecek bir seviyeye getirirsek, zâten o metinde lafta kalan her şey gerçekleşmiş olur. Ritüellerin gerçeklerin önünü kapamasına ve gözümüzü kör edip yalancı bir tatmin duygusu yaratmasına izin vermemeliyiz.

19 Eylül 2018 târihli “Rahat-hazır ol devri bitsin artık” başlıklı yazı gibi yazılar yazarken, ben çocuğumun gerçek hayatta hiçbir karşılığı olmayan bir metni papağan gibi her sabah tekrarlamasına râzı olamam. Biz çocuklarımızı okula teslim etmiyoruz, emânet ediyoruz. Şâyet bu karar, uygulamaya dönüşürse, ilkokul üçüncü sınıftaki kızımı okula her gün geç götüreceğim. Çoğunluğun benimle aynı fikirde olduğuna eminim. Sivil tavır gösterme konusunda en iyi örnekleri vermiş olan milletimiz, bu ucuz ama tehlikeli oyunlara da pabuç bırakmayacaktır.