ÂŞIK, HER ŞEYI YAPAN MIDIR?

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Her şeyi yapan birini arıyorsanız, başınıza geleceklere de hazır olun!

Bir 14 Şubat daha geldi geçti. Aslında astronomi açısından 13 Şubat ve 15 Şubat’tan pek de farkı olmayan bir gün yaşandı. Aradaki en büyük fark olsa olsa, güneşin doğma ve batma saatinindeki değişikliktir. Zâten bu değişiklik yılın diğer günlerinde de oluyor. Hâl böyleyken, tek bir güne bu kadar yüklenmek haksızlık değil mi? Hani eşitlikten yanaydık! Hani herkes eşit olsun istiyorduk! Hani eşitliğin sonucunda dünya barışına ulaşacaktık! Daha günlere bile eşit davranamazken, birbirimize nasıl eşit davranacağız ki!

Ne kriz, ne de yaklaşan yerel seçimler, 14 Şubat’taki sevgili meraklılarının keyfini ve gündemini bozamadı. Birçok sevgilinin iki eli kanda bile olsa, o hediye alınacaktı ve alındı. Alınmadıysa kıyâmet kopmamış olsa da, bir yerlere not edildi.

“14 Şubat komedisi”nin kapitalizm yönünden bakıldığında insanı zavallı ve irâdesiz bir hâle düşüren vasıflarını bir kenara bırakalım. Bütün bu kıyâmet, aşk yüzünden kopmuyor mu? Aşkı ister günlük, ister ömürlük, ister ebedî bir his olarak görelim; 14 Şubat ambalajlı aşktan beklentimizin renklerinden biri de kusursuzluk ve mükemmele ulaşmışlık değil mi?

O âşık ki, 14 Şubat’ı unutursa, hatta geçen seneden daha “ilginç ve yaratıcı” bir hediye almazsa veya süpriz hazırlamazsa yaşamasın daha iyi. Bu “aptal âşık”, kusursuzluk profilini elinden geleni değil, en iyisini yaparak doldurmalıdır. Mecnûn’a, Ferhat’a, Kerem’e, Romeo’ya bile pes dedirtecek şeyleri yapması beklenen bu aptal âşığın hatâ yapma şansı yoktur.

Esâsında âşık ile mâşuk, yâni seven ve sevilen arasında kalması ve mahrem olması gereken şey, yâni âşk, bu kadar uluorta, açıkta, göstere göstere, hatta olmayana nispet yapar gibi yaşanırsa, bu aşkın tahammül sınırları ne kadar geniş olabilir? Öncelikle buna “aşk” değil, “aşkımsı” denir. Ya da olsa olsa “nar ekşisi özütü” gibi “aşk özütü” denir, çünkü aşkın kendisi değil, adı ve yapmacık bir kokusundan söz edilebilir.

Dahası, bu “aşkımsı” denen şeyin içinde, âşık ve mâşuk ya da seven ve sevilen değil de, sevdiğini zanneden ve sevildiğini zanneden vardır. Sevildiğini zanneden, karşısındakinden “fabrikasyon aşk rolleri” bekler. Bu fabrikasyon aşk rollerinden biri ve en isteneni, “tek taş”tır. Sezen Aksu’nun “Gülümse” şarkısında “Bir kedim bile yok” demesi gibi, onların “ilişki” zannettiği şeyde tek taş olmazsa, ucuz bir şeymiş gibi, “tek taş bir yüzük bile almadı!” deyip trip atılır.

Aşk sınavının sorularını çalmak!

Bir terör örgütü faaliyeti olan “soru çalmak”, sınavda başarıyı garanti etmek ve zorlukları kolayca geçmek için uygunan ahlâksız ve hâince bir yöntemdir. Ama maalesef, gaybın bilinmediği hayat sınavının en güzel sorularından birinde de aynı kolaycılığa kaçmanın sakıncaları pek de dikkat çekmez.

“Bir tıkla” her şeye ulaşmak, insan hayâtını o kadar sevimsiz bir hâle getirdi ki, her gün “güncelleme” yapılan uygulamalar gibi, kişilerarası ilişkilerin de sürekli kusursuz ve “mükemmel” hâlde olması bekleniyor. “Bana bunu nasıl yapar” türünde tepkiler, incir çekirdiğini bile doldurmayacak ve günlük hayatın hengâmesinde kötü niyet olmadan ihmâl edilen şeylere veriliyor.

Erkekler sevgili değil mi?!

“Kadın-erkek eşitliği” nedense 14 Şubat’ta unutulup gidiyor. Kadınlar, tek taşı parmağına takıp yaratıclığın sınırlarının zorlandığı süprizlerin muhatabı olan “edilgen taraf” olurken, erkekler çoğunlukla “etken taraf” oluyorlar. Bir örnekle anlatayım. Maximum Kart reklamında erkek taraf rolünü oynayan Mert Fırat’ın seslendirdiği “Yap Yap” şarkısının sözlerinin konumuzla ilgili bir içeriği var:

Tribünü satıp gitmediğim maçlar,

Gelmez diye döktüğüm saçlar,

Yağmur çamur gittiğim yollar var.

Telefondan sildirdiği kızlar,

Tango, salsa gittiğim kurslar,

Tatlış, tatlış bir sürü kur var.

Büyük konuşma birâder, insan aşktan birâder

Onla nefes almak istiyorsan ömür boyu berâber

Yap yap, yap yap ne varsa;

Kalbine girmenin yoluyla.

Gel gel, gel gel utanma;

Aşk değer tüm bunlara.

Bu şarkıyı Mert Fırat bir kadınla düet yapsaydı, daha “eşit” olurdu. Ama bu reklamın alt metnini Göstergebilim açısından okuduğumuzda karşımıza şu sonuç çıkıyor: Erkek: Seven, kadın: Sevilen. Yâni, hediye erkek tarafından kadına alıyor. Elbette bu bir kredi kartı reklamı ve bu reklamın amacı, kaç taksitle ödeyecek olursa olsun, kredi kartını kullanıp “elinden gelenin fazlasını” yaptırmak. Gelin bir de sevgilisine aldığı pahalı hediyenin taksitleri bitmeden, ayrılanların durumunu düşünün.

Yine Mert Fırat’ın tek başına seslendirdiği, “Nasıl Âşığım Sana” isimli, Maximum Kart 2019 Sevgililer Günü şarkısının sözleri ise şöyle:

Ben senin bulaşık makinen olurum istersen.

İstersen ütü bile yaparım sana en çizgisizinden.

Battaniyen ben olurum sen dizi izlerken.

Alarm diye sen hep beni kur, uyandırmam âniden.

Senin için her şeyi yaparım, çünkü ben sana çok âşığım.

Ama yetmez, yetmez.

Ne yapsam, şâir olsam; şiir yazsan yetmez anlatmaya.

Ama yetmez, yetmez.

Ne yapsam, toprak olsam;çiçek olsam yetmez anlatmaya.

Nasıl aşığım sana.

Ben sana bir uçak olurum, gez dünyâyı benimle.

İstersen bir ağaç olurum, uyan diye gölgemde.

Ben senin baharın olurum, yaza gireriz birlikte.

Senin için her şeyi yaparım çünkü ben sana çok âşığım.

“Güzel yaşlanmayı” botoks yaptırmak zannettiğimiz gibi, aşkı da kusursuz, zorluklar olmayan, otoyol komforunda yaşanan bir süreç zannediyoruz. Mümkün olmayan bu zannımızın – sanal da olsa – gerçekleşmesi için de, sınav sorusu çalanlar gibi, birçok yöntem deniyoruz. Duygusal bir terörizme dâhil olduğumuzun farkına varamıyoruz.

Benden söylemesi, her şeyi yapan birini arıyorsanız, başınıza geleceklere de hazır olun!