BAĞDAT'TA BÜYÜK GÖSTERİ VE IRAK'IN GELECEĞİ

Faruk AKTAŞ 24 Oca 2020

Faruk AKTAŞ
Tüm Yazıları
Yani her grup mevcut protestoları, Irak'ın geleceğinde daha fazla söz sahibi olmak için kullanmaya çalışıyor.

Üç aydan bu yana protestolarla sarsılan Irak, bugüne kadarki en büyük gösterilerinden birine hazırlanıyor.

Şii lider Mukteda el Sadr’ın çağrısıyla bugün başkent Bağdat’ta 1 milyon kişinin bir araya getirilmesi hedefleniyor.

Bu gösteri, üç aydır protestoların yapıldığı Tahrir Meydanı’ndan birkaç kilometre ötedeki Cadriye bölgesinde yapılacak.

Sadr, ayrı bir bölgede yapacağı bu gösteriyle gücünü göstermek istiyor.

Ülkenin en üst dini merci Ali Sistani ise destekçilerine Sadr’ın düzenlediği gösteriye katılmamaları, buna karşın Tahrir Meydanı’ndaki gösterilere destek vermeleri çağrısı yaptı.

Bu gösteride farklı grupların karşılaşma ya da karşı karşıya gelme ihtimali de var.

Zira her grup yolsuzluk, yoksulluktan bunalmış kitleleri yanına çekmeye çalışırken, bunu kendi siyasi hesaplarına kanalize etme çabasında.

Yani her grup mevcut protestoları, Irak’ın geleceğinde daha fazla söz sahibi olmak için kullanmaya çalışıyor.

Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih, katıldığı Davos zirvesinde yaptığı bir açıklamada Ekim ayından bu yana süren protestolarda şimdiye kadar 600’ü aşkın göstericinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Yaralı sayısı 20 binin üzerinde.

Bu gösterilerin ne zaman nasıl sona ereceğini kimse kestiremediği gibi ülkenin akıbeti de öngörülemiyor.

Başbakan Adil Abdulmehdi’nin istifasının üzerinden neredeyse iki ay geçti. Hâlâ ülkeyi erken seçime götürebilecek bir başbakan atanamadı.

Irak tam bir siyasi belirsizlik içinde.

Terör örgütü DEAŞ bu kaos ortamından istifa ederek özellikle ülkenin Sünni kentlerinde giderek daha çok varlığını hissettiriyor.

Şiiler güç kavgasında.

Kürtlerde bağımsızlık beklentisi giderek güçleniyor.

Türkmenler ise tedirgin. Onlar, bu siyasi çatışma ortamında arada kalıp ezilme endişesi duyuyor.

Dikkat edilirse neredeyse artık kimse Irak’ın toprak bütünlüğünden söz etmiyor.

DEAŞ’ın Musul’u işgalinden sonra da Irak’ın bölünmesi gündeme gelmişti.

Hatta Kürtler o kaostan bir bağımsızlık çıkarma arayışına girdi ancak uluslararası toplum buna izin vermedi. İsrail hariç neredeyse tüm ülkeler Irak’ın toprak bütünlüğünden yana tavır aldı.

Ancak bu kez Türkiye ve İran hariç neredeyse Irak’ın toprak bütünlüğünün önemini dile getiren hiçbir ülke yok.

Başta ABD olmak üzere birçok ülke kendi çıkarlarına uyması halinde bölünmeye onay verebilecek bir yaklaşım içinde.

Washington’un böyle bir bölünmeyi hızlandırması bile mümkün. ABD’nin Kürdistan Bölgesi’ne yönelik yatırımları bunu gösteriyor.

Hatta bu hesap Irak Kürtleri ile de sınırlı değil.

Washington’un Suriye’de PYD’nin denetimindeki bölgelerle Irak Kürdistan Bölgesi’nin birleştirilerek buradan bağımsız bir Kürdistan devletinin çıkarılması için yoğun bir gayret içinde olduğu Ankara dâhil birçok başkentin yakın takibinde.

Şüphesiz Irak ve Suriye yönetimleriyle kavgalı, Ankara ve Tahran’ın gazabını üstüne çekecek bir Kürt devletinin çok fazla yaşama şansı olmayacağını öngörmek zor değil.

Böyle bir devletin, 74 yıl önce kurulup 11 ay sonra yıkılan Mahabat Kürt Cumhuriyeti ile aynı akıbeti yaşaması çok muhtemel.

Erbil’deki Kürt liderler de Moskova’nın Mahabad’ın kurucusu Qazi Muhammed’i sattıkları gibi Washington’un da yarın Ankara ve Tahran’a yönelik politikalarını değiştirmesi durumunda kendilerini ortada bırakabileceğinin hesabını yapıyordur muhtemelen.

Ancak buna karşın Kürt Bölgesel Yönetimi’n yeni başbakanı Mesrur Barzani’nin yakın ilişkide olduğu Washington ile böyle bir serüvene girme ihtimali çok yüksek.

Erbil’in siyasi geleceğini belirlerken ABD ve diğer batı başkentlerinin küresel çıkarlarına uymak yerine komşularıyla uyum içinde belirlemesi kendisi açısından daha hayırlı olur kanaatindeyim.

Daha önce birçok kez dile getirdiğim gibi aynı şekilde Ankara’nın da ABD, Fransa ve İsrail gibi ülkelerin Erbil ile ilişkilerini bozmalarına fırsat vermemesinin büyük önem taşıdığını düşünüyorum.