BEKLEME ODASI

Osman ATAMAN 07 Nis 2016

Osman ATAMAN
Tüm Yazıları
Bir İttihat ve Terakki muhalifi olan İzzet Fuat Paşa vaktinde: 'Düş gören milletler mutsuz milletlerdir. Müesseselerimize,mekteplerimize, Batı'da yaşamış vatandaşlarımıza rağmen biz Asyalı ve hayalci kaldık.

Bir İttihat ve Terakki muhalifi olan İzzet Fuat Paşa vaktinde: ’Düş gören milletler mutsuz milletlerdir. Müesseselerimize,mekteplerimize, Batı’da yaşamış vatandaşlarımıza rağmen biz Asyalı ve hayalci kaldık. Bedenen olduğu kadar fikren de tembel olup, bu iyi ve güzel medeniyetten nasıl ve niçin bu denli uzak kaldığımızı öğrenmek zahmetine katlanmadık… Düzelinceye kadar medeniyetin bekleme odasında kalacağız…’ diye buyurmuş. Pek hoş söylemiş söylemesine de, doğru mu buyurmuş? Bugün yurt dışında, özellikle Avrupa ülkelerinde kümelenen milyonlarca vatandaşımız var iken ve bunların tamamı ciddi bir ekonomik örgütlenmenin içine girme yolunda desteklenmez iken, ülkemizin kısır kaynakları çar-çur edilirken, insanlarımız madden ve manen ‘demokrasi’ adına sömürülürken ve dahası Batı’da yaşamış, üç beş satır okumuş olma iddiasıyla ahkam kesenlerin borazan başıcılığı  devam ediyor iken, bir doktorun bekleme odasında; can sıkıntısıyla, üç-beş yıl öncesinin her mecmuasını bile okumaya razı olmuş insanlar gibi çok bekleriz!

Bugün, ‘yeniden yapılanma’ rüzgarları ile ‘demirperde ülkeleri’ hızlı değişimler geçirmekte iken transformasyonu deformasyona çeviren formasyonları baş tacı etme şaşkınlığını üzerimizden atmamışken bekleme odalarının bile en itibarlı, en seçkin konuğu olma şansımız olabilir mi?

Demografik dengeler..Siyasi dengeler.. İktisadi dengeler.. Teknolojik dengeler.. Stratejik dengeler.. Bu dengelerden hangilerini bir bütün içinde geniş bir spectruma yerleştirip ihtimal hesaplarıyla planlamalar yaptık? Her acizliğimizde, çaresizliğimizde;idam edilen Temel’in şu son sözleri gibi: ‘Bu da bana ders olsun!’dan öte hangi tavrı takındık, hangi dersi çıkartıp ona göre yeniden yapılandık? Elinde tuttuğu siyasi güç ile devletin bankasını kontrol altına alan siyasetçinin eşe-dosta,sağa-sola,akraba ve taallukata dağıttığı hercai kredileri, milletin çarçur edilen mal varlıklarını sağlıklı bir yapıda değerlendirmek için hangi tedbiri aldık, hangi çağdışı dokumuzu kalıcı şekilde değiştirdik?

İstikrar, istikbal ve istikbal kaygılarını adeta çim üzerinde buz hokeyi yaparcasına garip zeminlerde, garip tartışmalar ve şekillerle sürdürmekten kendimizi ne zaman kurtardık?Strateji ile teknolojiyi strateknoloji olarak,demografi ile jeopolitiği jeo-demografi olarak, ekonomi ile politiği ekopolitik olarak nerede bağdaştırdık ve bu multi-spectrumu hiç sağladık mı? Kelimeler ve fani kişilerin peşinden gitmekten kendimizi alıkoyup ilkeler, felsefeler ve kadrolar etrafında bütünleştik mi? Bunları yapmadığımıza göre,bizi hayalcilikten,düşlerden kurtaracak ve bekleme odasından salonda itibarlı köşelere alacak o kuvveti ‘Godot’yu bekler’ gibi beklemiş olmadık mı? Medeniyetin içinde, hatta kaynağında olup medeniyetten kaçmaya,dengelerin merkezi olup bunun farkında olmaya, kalkınmak için sahip olduklarımızın ne olduğunu anlamamaya bu denli duyarsız kalmamızın sebebini bile kavrayabildik mi?

Türklerin yeryüzündeki dağınık coğrafyasının AB’deki  vatandaşlarımızın KKTC’deki soydaşlarımızın bir kültür bütününün renkli parçaları olduğu hakikatini değerlendirebildik mi?Irak’tan kaçanlara,Afganistan’dan,İran’dan gelerek sığınanlara soy sop demeden kucak açmamıza rağmen insan haklarına saygısızlık iddiasıyla horlanmamızın dünya önünde şöyle tam oturaklı cevabını verebildik mi? Böyle olunca da bekleme odasında bizi sigaya çekerek,üstelik ayakta tutarak bekletenlerin karşısında; ezik,büzük,boynu bükük durmaktan kurtulabildik mi? Oysa daha dün, belki dünden de yakında,bugün bizi bekletenler ‘bekletilenler’diler. Tarih bir gün aslına dönecektir! Ancak,biz döndükten sonra…

(Buraya kadarki kısım daha önce 27 Kasım 1989 tarihinde  yayınlanmıştır.)

Ve bugün ne mutlu ki , kısmen kırsak döksek de , her arzulanan olmasa da , ‘bekletilen’ görünümünden kısmen kurtulmasak da , 1989’da yazdığımın dışında bir seyir içindeyiz. Meşakkat ile ehliyet, müktesebat ile sebat mutlak bir gün bizi yeniden tarihe yazacaktır. Ve bunu yapacak olanlar da, güncel eleştirilerden uzak değerlendirilecek kahramanlar olarak şanlanacaklardır.