BEN DE DÖNDÜM

Osman ATAMAN 14 Nis 2016

Osman ATAMAN
Tüm Yazıları
Çok sıkıldım. Kepazeler 1 ve Kepazeler 2 kitaplarımın getirdiği zenginlik aklımı başımdan aldı.

Çok sıkıldım. Kepazeler 1 ve Kepazeler 2 kitaplarımın getirdiği zenginlik aklımı başımdan aldı. Çekip gittim. Üstelik sene 1992 filan iken! Mesleğimin ve şöhretimin zirvelerinde ‘Mahruki’ edasında gezinir dururken, benden başka hangi akl-ı evvel böyle bir şeye soyunabilirdi  ki ? Bir ben, bir de yine ben... O zamanlar soyunan gazeteci ‘modeli’ ne başkaları tarafından, ne de soyunma adayı kişi tarafından keşfedilmemişti. Gerçi, henüz soyunan gazeteci modelinin daha bir ‘fetiş’ konumuna yükseltilmesi ve yayınlanmamış daha da ‘cici’ resimlerinin basılı olduğu ‘puzzle’ promosyonunun yapılması ve 10 kupona her eve sokulması henüz nasıl olduysa düşünülememişti. Memleketi sağolsun internet,  uzaktan ama yakın izleme imkanı tanımaktaydı. Ve ben de böyle cicili bicili fikir kırıntılı deha artıklarından saçılan pırıltılarla kamaşmış gözlerimi açamıyordum.

40’lı yaşlarda, Cemiyet Başkanlığı dahil gerekli gereksiz mesleki sıfatları taşıdıktan ve milyonlarca satan kitaplara imza attıktan sonra Madagaskar’a yerleşmem bir çoklarına delirdiğim düşüncesini bile getirdi. Oysa, sıkıldım dedim ya..Eski yazılarımın ‘dumanı’ tüterken, ben ortalıktan gittim diye bunlardan ‘parça’ ‘araklayan’ ve kendini   ‘Eyyübü’ edasıyla cengaver sananlara ortalığı boş bıraktığıma uzun süre pek de bir memnun oldum esasında. Madagaskar’ın timsahları bile, çoğu zaman bizim yokuşun mensuplarından insancıl olabiliyordu. Ve pek de birbirini yiyen timsah görmemiştim ama bizimkiler öyle miydi? Afrika’nın dibinde, daha sonradan ortalığı kavuracak olan ‘ Ferrarisini satan bilge’ edasında sakin sakin oturduğumu da sanmasın ha kimse! Kıtayı neredeyse, yamyam kabile şefleri, büyücüleri dahil geniş bir muhit edinecek şekilde dolaşmayı, canım sıkıldığında atlayıp, 1. sınıf  uçuşlarla en jet sosyetik yerlere kaçmayı içeren ‘ dolce vitam’ sorunsuz sürmekteydi. Ben bu kaçışlara ve kendimle, kendimden gidişlere kalkıştığımda, ortalıkta ne öyle diyar diyar dolaşan Acun Firarda, ne Ayna, ne de bizim Seyfullah vardı. Üstelik benim sponsorum da tamamen kendi cüzdanımdı. Çok gezdim, çok gördüm. Acaba, bundan sonra n’apsam diye düşünürken bir sabah erken saatlerde, İstanbul’dan bir telefon gelmesin mi?

Gelsin..Gelsin de..Ben bıraktığımda basında henüz Asil Nadir, Erol Simavi ve Dinç Bilgin vardı. Kemal Ilıcak hayattaydı. Reha Muhtar dahi, hala Atina’da bir gece önce kendisine ‘salınan’ Yunan aşuftesinden aldığı bilgilerle kendini geliştirmeye ve ‘aşk yazarı’ ve ‘ kadın ruhu analizcisi’ olmaya yol alırken, geçtiği haberlerle de Türkiye’yi Yunanistan ile burun buruna getirmekte ve savaş denemelerini Olimpos’tan izlemekteydi. Ertuğrul Özkök ise henüz Ankara – Moskova arasında gidip gelen sosyologdan dönüşme gazeteci olmaya çabalıyordu. Heyhattt, hayatında otobüse binmemiş ve halka pek karışmamış Ercan Arıklı’da taze dergi fikirleriyle koşturmaktaydı.

O yıllar geçti . Saçlarıma aklar düşerken gittim. Bembeyaz kar kafa şeklinde geri dönme tereddüdü yaşadım. Telefondaki ses etkiliydi; Artık dön! Memleketin basını medyaya döndü ve senin ‘ Kepazeler’ kitapları, bugünkü hikayeleri bilsen, ‘ hiç’ kaldılar. Ortalık rezalet kaynıyor. Gel artık..’ Ve düşünmek için süre istedim. Düşündüm.. İç sesim dedi ki; ‘ O ki, memleketin bana ihtiyacı var.. O ki, Emin Çölaşan bile etkisizleşti ve ortalık Bekir Coşkun ile yenilerden Yılmaz Özdil’e kaldı..Bana da bir pazar payı buluruz herhalde? Küfür ve hakaretle, kötü ve kaba mizahla bu yaştan sonra da işimiz olamazdı ve temel zorluk buydu. Oysa, ne kolaydı, ona saldır, buna vur.’ Karar verdim. Afrika, arkamdan ağladı. Belki timsahlar da. Artık İstanbul’daydım. Ve kolları sıvadım. Maceralarımı arada sırada paylaşırız.