​BİR'E AKAN İKİLER

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Elbette gece olmasaydı gündüzün kıymetini bilemezdik.

Elbette gece olmasaydı gündüzün kıymetini bilemezdik. Yer olmasaydı semaya bir anlam veremeyeceğimiz gibi. Varlıklar dünyasının muazzam sahnesinde her şey zıddı ile var. Varlığın her zerresinde dualitenin yansımasını görmek mümkün. Birbirinden ayrı ve karşıt ama birbirini dengeleyen ve tamamlayan ikilik (ikicilik), yaşamın özünde var. Düşünün ki; bir yanda madde ve onu tamamlayan mana, bir yanda beden ve onun olmazsa olmazı ruh, dünya ve ahiret, erkek ve dişi, eylem ve düşünce, nitelik ve nicelik, mekanik ve organik, bilim ve din, haz ve keder… Birbirlerini tamamlayan ikilemlerin birleşimi ve karışımına hayat diyoruz.  

Bu ikilemlerin bir tarafında boşlukta yer kaplayan gözle görünebilen bir gerçek varken diğer tarafında varlığına inandığımız, boşlukta yer kaplamadığı için görmediklerimiz var. Bir tarafta sonlu bir madde âlemi diğer yanda sonsuz bir varlık âlemi, dengeyi sağlayıp deveran ediyor. Esasen eksik olan tüm bu ikiler, birbirlerine doğru akar, birbirlerini tamamlar da Bir olurlar. O halde âlem, Bir olmaya aday, ikilerin buluşma yeridir. 

Madde İle Mananın Kavgası

Madde ile mananın kavgası yeni değil. Varlıktaki bu ikiliği anlamaya ve açıklamaya yönelen bilim dalları, görünen gerçeğin, dinler ise görünmez gerçeğin peşine düşmüşler. Batılı düşünürlerden Aristo; ikilemin maddi yönünü öne çıkarmış, varlığı elimizle tutup gözümüzle gördüğümüze indirgemiş. Oysaki hocası Platon; varlığı, görünür dünyanın ötesindeki idealara, göremediğimiz gerçeklere bağlamış ve manayı öne çıkarmıştır. Dualizm felsefesinin kurucularından Descartes; var olmak için kendinden başka bir şeye ihtiyaç duymayan, kendinin nedeni olan yaratan öz ile yaratılan özden (töz) söz eder. Yaratan öz Tanrı, yaratılan öz ise düşünen, yer kaplamayan, sonsuz ruh ile düşünmeyen, yer kaplayan sonlu maddedir. Yaratılan özler, var olabilmek için Yaratan’a muhtaçtır. Böylece teklik yaratan öze, ikilik yaratılan özlere aittir. 

Dualitenin Ortasındaki İnsan

Doğu dünyası, ikilemin maddi yönünü reddetmemiş ancak görünmez olana yönelmiştir. Doğu dünyasını aydınlatan Farabi, Gazali, Muhyiddini Arabi gibi fikir öncüleri, âlemin bir numunesi olan insanın, ikiliği aşmasında manaya odaklanmanın ve tevhidin önemini vurgulamışlardır. Zira inancımıza göre hiç bir şey nedensiz değildir. Her sonlu varlığın yegâne hedefi, sonsuz bütüne yönelmek ve onun varlığında Bir olmaktır.

Çünkü insan; âlemdeki ikiliğin tam ortasındadır. Ruh ve bedenden oluşan varlığı ile kendi şahsında ve çevresinde madde ile manayı birleştirmenin çabası içindedir. Yani ki varlıktaki ikilikleri aşıp Bir’e ulaşmak, insanın hem görevi hem de imtihanıdır. Tüm insanlığa gelen ve bir yaşam biçimi olan İslam dininin konumu da aynıdır. Zira İslam inancında ruhun mana gerçeği ile tabiatın maddi gerçekleri dengelenmiştir. 

Bedeniyle Düşünen İnsan

Günümüz insanı; birleştirmekle sorumlu olduğu ikiliğin maddi yönüne odaklanmaktan varlığın tamamlayıcısı manadan uzaklaşmıştır. Çünkü modernite, doğaldan yapaya yol aldırdı, sonra bu yolculuğun psikolojik ve toplumsal problemlerini çözmek için yeni tüketim alanlarını körükledi. Zira teknolojiyi kumanda eden kapitalizm, insanın içgüdüsel arzularını, günlük normal ihtiyaçları gibi algılamasına neden oldu. Maddeye hapsolan, var olanla olmayanın sentezini yapamayan insan, ruhundan uzaklaşarak zihniyle değil adeta bedeniyle düşünmeye başladı. İçgüdüsel arzuları şahlanırken bir kısır döngü misali ruhunun istekleri köreldi, zayıfladı. Durmadan yeni maddi arzuları tahrik edilen günümüz insanının, madde ile mana arasındaki köprü rolü de zayıfladı, varlık ve yokluk algısı zedelendi. İhtiyar dünyamız üzerinde giderek uçlara kaydı, taraf oldu ve insani sükûneti bozuldu. Bundan dolayıdır ki insanlığın ürettiği değerlerin kölesi olduğunu haykıran Nietzsche, her şeye karşı çıkarak hiçliğe kaymıştır.  

Ve modern insan, ondan istendiği üzere, varoluş nedenine kafa yormaktan uzaklaştı. Oysaki düşünen bir varlık olarak insanın, varoluşuna kafa yorması temel bir ihtiyaçtır. Acaba giderek keskinleşen âlemdeki ikilikten Bir’in bütünlüğüne yolculuğun neresindeyiz?