BİZİMKİSİ BİR AVM HİKAYESİ

Micheal KUYUCU 17 Mar 2019

Micheal KUYUCU
Tüm Yazıları
Türkiye, özellikle İstanbul bir AVM mezarlığına döndü. Avrupa hatta belki de dünyanın kilometre karesine en çok AVM düşen ili İstanbul.

Bu AVM’lerin bir bölümü çok kaliteli işlere imza atıyor. Hatta bazıları dünya standardında işler yapıyor.  Zorlu Center, Kanyon ve İstinye Park bunlara örnek. Özellikle Zorlu Center ve Kanyon sahip olduğu residence daire ve ofislerle dünya çapında bir yaşam merkezi.

Beceriksiz yönetilen AVM çok

Bu AVM’lerin topluma olumlu olduğu kadar olumsuz yansımaları da var. Mesela esnaflık müessesinin yok olması birazda bu AVM’ler yüzünden oldu. İnsanlar robotlaştı ve bu yaşam merkezlerine koşarak hayatlarının büyük bir bölümünü buralarda geçirmeye başladı. Bu AVM’lerin yaşadığı bir diğer önemli sorun da yönetimlerinden kaynaklanan kalite sorunu. İstanbul bir dünya şehri olduğu halde İstanbul’da faaliyet gösteren AVM’lerin çoğu çok kötü ve beceriksizce yönetiliyor. Çoğunda kalite yerlerde sürünüyor, hala çoğu dolar bazlı kiralar alıyor. Böyle olunca bu AMV’lerin büyük bir bölümünde yer alan dükkanlarda kepenk indiriyor ve alışveriş merkezlerinden ayrılıyor. Dikkat edin İstanbul’da ki alışveriş merkezlerinin büyük bir bölümünde çok sayıda boş dükkân göreceksiniz. Bunun en büyük sorunu yönetimsel hatalar ve AVM pazarında yaşanan doyum noktası. Belki nüfus var ama bu kadar çok sayıda AVM’de insanlara fazla gelmeye başladı.

AVM’ler benim özel ilgi alanlarımdan biri olduğu için her zaman her gittiğim AVM’yi inceler ve araştırırım. Oradaki dükkanlardan, ziyaretçilerden ve bilumum faktörlerden AVM’lerin iyi ya da kötü durumda olup olmadığını inceler kritikler yaparım emlakçı arkadaşlarla. Çok ilginç hikayelere de şahit oldum. Bugün size hem duyduğum hem de bizzat şahit olduğum ve yaşadığım bir AVM yönetim zaafından bahsedeceğim. Bunu özellikle anlatmak istiyorum ki, eğer altında AVM olan bir residence veya siteye taşınmak ya da oradan bir yatırım yapmak istiyorsanız kulağınızda küpe olsun.

İşkence Gibi Uygulama

İstanbul’da TEM otoyolu üzerinde bulunan Metris Cezaevinin tam karşısında Venezia Mega Outlet adında bir AVM var. Bunun üzerinde yaklaşık beş bin dairelik bir büyük residence var. Çok güzel bir mimarı yapısı var. İstanbul’un en büyük yapılarından biri, tem otoyolundan geçerken orayı mutlaka görmüşsünüzdür. Kuleler ve saraylardan oluşan oldukça havalı bir yaşam alanı. Burada yaşayan birkaç dostum sayesinde buraya çok sık gidip geliyorum. Geçen hafta bir gün burada ki bir daireden AVM’ye inelim ve alışveriş merkezini gezelim dedik. Pek çok içinde residence olan AVM gibi bu AVM’nin de üstünde olan konutlarda yaşayan vatandaşlar için alışveriş merkezine inen bir asansör vardı. Buna bindik ve alışveriş merkezine inmek için yola çıktık. Asansörden çıkınca bir sürü insanın o alışveriş merkezine çıkan kapının önünde biriktiğini gördük. AVM’ye çıkan kapı kilitliydi, kapının da arkasında Metris cezaevini aratmayan bir kocaman duvar örülmüştü. Önce bir afalladık. Olayı anlamaya çalıştık. Residence yönetimini aradık, Venezia Mega Outlet, yani alışveriş merkezinin yönetiminin, sitede yaşayan tüm dairelerdeki insanların alışveriş merkezine çıkan kapıları kapattığını öğrendik. Çok şaşırdım. Etle tırnak gibi olan bir alışveriş merkezi ile üstündeki residence kan davasında gibiydi. Peki dedim bu alışveriş merkezinin üstünde oturan insanlar alışveriş merkezine nasıl gidecekler? Sitede oturanlar siteden epey bir yol (yaklaşık bir kilometre kadar) yürüyerek binanın dışına çıkacak, sonra binanın dışından dolanarak AVM’ye normal ziyaretçi gibi normal girişten girecekmiş. Denedik arkadaşlarla, yürü yürü bitmeyen bir yol aldık derken alışveriş merkezine girdik. Konu çok ilgimi çekti, peki dedim bu alışveriş merkezine otoparktan girmek isteyen nasıl girecek? Ona da basit bir yöntem bulmuş alışveriş merkezinin dahi yönetimi. Arabanızı evinizin ilgili bloğuna park edeceksiniz. Sonra dairenize çıkar gibi asansöre gireceksiniz. Arabanızı park ettiğiniz binanın dışına çıkacaksınız, sonra bina etrafından dolaşacak ve alışveriş merkezinin ana kapısından içeri gireceksiniz. Diyelim ki bir ekmek ya da bir şey satın almak istiyorsunuz. Arabanızı bırakacaksınız, binanın dışına çıkacaksınız, AVM’ye girecek ekmeğinizi satın alacak, sonra tekrar AVM’den çıkacak, bina etrafında dolaşacak ve arabanızı bıraktığınız otoparkın bloğuna girip dairenize gireceksiniz. Daha önce 01.00’e kadar alışveriş merkezinin bahçesine girme izni olan konut sakinlerinin bu hakkı da elinden alınmış, 22.00’den sonra çek git alışveriş merkezime girme demişler. Arkadaşlarla epey güldük, orada kiracı olanlar, konut sahibi olanlar bu zeka fışkıran uygulamaya isyan ederken ben merak edip Venezia Outlet Alışveriş merkezini aradım. Birkaç kez aradım ama bana bu konuda doğru dürüst bir açıklama yapabilme becerisinde bulunabilecek bir Allah’ın kulunu bulamadım. En son cuma günü bir bayan telefonu açtı ve bu mağduriyeti anlatınca bana meydan okuyan cevaplar vermeye başladı. Küstah tavırlarla, “bana ne kardeşim, ne yaparsan yap” tarzında cevapların yanında bir de şu sözü söylediler: “Eğer daha önce açık olan kapı hiç olmasaydı ne yapacaktınız?”. Bunu duyunca, “Aha dedim bunlar iyi değil galiba”. Bu dik cevaba karşı “bizde taşınmayacaktık kardeşim” yanıtını verdim ve karşımdaki yönetimin müşteriyi takmayan bir psikoloji içinde olduğunu gördüm.

Yerel Belediyelere Kıssadan Hisse

Bakın bunu neden yazdım? Burada kıssadan bir hisse çıkartılması lazım. İlk önce Türkiye’de hizmet sektöründe yöneticilik konusunda bilgisi olmayan, hizmet verdiği kitleye saygısı olmayan insanlara işler verilmesin. Bugün bir alışveriş merkezinin üstünde yaşayan insanlara Berlin Duvarı gibi bir duvar örmesi, onları bunun nedenini sorarken azarlaması hiçbir normal hizmet anlayışı ile açıklanamaz. Sizin ilk müşteriniz sizin üst katlarda oturan beş bin konutun sakini. Orada satılan daireler, kiraya verilen dairelerin fiyatları AVM ile sitenin ortak dayanışması sonucunda verdiği hizmetle belirleniyor. Yine o alışveriş merkezinde dükkan açan markalar, o AVM’nin üstünde ki beş bin konuttaki sabit müşteriye güvenerek dükkan açıyorlar. Siz eğer o beş bin dairenin içinde yaşayan insanların alışveriş merkezine girişini engelliyorsanız bunun iki açıklaması var. Ya alışveriş merkezini batırmak istiyorsunuz ya da yöneticilik konusunda çok ciddi bir bilgisizliğiniz vardır. Venezia Outlet Center Türkiye tarihinde müşterisini kovan ilk alışveriş merkezi olarak tarihe geçti. Bunun sonucunda alışveriş merkezinin dükkanlarına da ekonomik anlamda yaşayacak, çünkü insanlar o kadar yolu tepmek yerine işlerinden dönerken yol üstündeki diğer AVM’lerden ya da dükkanlardan yapacak alışverişlerini. O residencedaki dairelerin fiyatları düşüşe geçecek. Belki bunu site yönetimine gıcıklığına yaptılar, ya da belki de alışveriş merkezine giren ziyareti sayısında yapay bir artış yaratmak için yaptılar. Bu skandal gibi uygulamanın nedenini bilmiyorum ama bu konu gerek sosyal medyada da gerekse toplumda çok konuşuldu. Taa Arap ülkelerine kadar gitti bunun dedikodusu. Nasıl mı? Çünkü o sitede oturanların yüzde elliden fazlası Arap ülkelerinden gelen insanlar. Araplara da rezil ettiler bizi.  Bu örnek bir kez daha Türkiye’de hizmet sektöründe kesinlikle müşteri memnuniyetinin önemsenmediğini gösterdi. Alışveriş merkezleri ile ilgili yaşanan bu tarz sıkıntılar gelecekte alışveriş merkezi endüstrisinin ciddi zararlar görmesine neden olacak.

Buradan yerel seçimlere yaklaşırken Gaziosmanpaşa Belediyesi örneğinde tüm belediyelere de bir çağrıda bulunmak istiyorum. Bu alışveriş merkezlerinin yönetimlerinin seçilmesinde belediyeler ne kadar müdahil oluyor? Belediyeler ilçelerindeki alışveriş belediyelerini denetliyor mu? Yoksa orada da bir ahbap çavuş ilişkisi mi dönüyor? Belediyeler mutsuz olan bir tek insan dahi olsa onun tek bir sorunu ile ilgilenmeli ve kurumlardan çok halkı özeline almalı. Burada ne Beşiktaş Belediyesini garanti eden CHP ne de Gaziosmanpaşa Belediyesini garanti eden AK Parti, kısaca hiçbir belediye ‘bizde nasıl olsa oylar garanti’ deyip bir ‘metal yorgunluğa’ kapılmamalı. Yoksa o garanti oylar bir gün gelir mum gibi erir.

Çakma Popstar

Doğan Medya Grubunu satın alan Demirören Grubu’nun medya yatırımlarına ciddi anlamda bir anlam veremiyorum. Kanal D ve radyoları ciddi bir düşüşe geçti. Ama hatalar devam ediyor. Bu hatalar grubun gazetelerinde de var. Grup eski tas eski hamam misali yönetiliyor. Hiçbir yenilik yapılmıyor. Yapılan az sayıdaki yeniliklerse ciddi bir fiyaskoya dönüşüyor.

İki haftadır Kanal D’de yayınlanan “Büyük Oyun” adlı yarışma programı izliyorum. Geçmişte üniversitelerde yaptığı başarılı programlar ile adını duyuran ve iyi işlere imza atan Abbas Güçlü’nün sunduğu bu yarışma çok ciddi bir reyting fiyaskosuna imza attı. Yarışmada bilgisayar ya da on line ortamlarda oynanan oyunları üreten gençler çağrılıyor ve oyunlarını sunuyorlar. Bu oyunları anlatan gençler karşısında üç tane sosyetik (!) akademisyen var, onlara dertlerini anlatmaya çalışıyorlar. Yaşı bir hayli ilerleyen ve metinleri prompterdan okuduğu bakışlarından çok net belli olan Abbas Güçlü sunuyor yarışmayı. Yarışmada arada bir kulise bağlanılıyor ve yarışmacıların aileleri ya da yakınlarının o an yaşadıkları aktarılıyor. Bu formatı hatırladınız mı? Hani o müzik yarışmalarında sık sık karşımıza çıkan format. Müzik yarışmalarının formatını almışlar ve bu yarışmaya uyarlamışlar. Ben şaşkınlık içinde izledim. Epey de yatırım yapılmış programa, düşük tempolu bu programa izlemenin yanı sıra konuştukları ağır dille ne söyledikleri belli olmayan akademisyenlerin de soğukluğu eklenince programı zor bitirdim. “Bu program reyting almaz” dedim kendi kendime. Ertesi gün reytinglere baktım. Yanılmadım, ama gördüğüm tablo ciddi bir şok oldu benim için. “Abbas Güçlü ile Büyük Oyun” ilk iki bölümünde reytinglerde totalde ilk yüz programa bile girememişti. Çok affedersiniz, “oha” dedim. Bu kadarını da beklemiyordum. Koca Kanal D nasıl böyle bir hataya düştü anlamadım. Genç yazılımcıların geliştirdiği oyunların yarıştırılması güzel bir fikir, ama bunun bu kadar kötü bir biçimde uygulanması felaket. Zaten reytinglerden de belli.

Ferhat Göçer biten aşklara merhem olacak

Ferhat Göçer yeni single çalışması ‘Sensin’i sevenleriyle buluşturdu. Biten aşklara merhem olacak olan şarkının sözleri çok dikkat çekerken, hareketli müziğiyse baharı müjdeledi. ‘Sensin’in klip çekimlerinde ‘Hızlı ve Öfkeli’ filmlerinin çekimlerinde kullanılan ‘Russian Arm’ kamera tekniği de kullanıldı.

Deeprise’dan yeni şarkı

Türkçe sözlü elektronik müziğin en genç ve önemli isimlerinden Deeperise, yeni şarkısı ‘Yağmur’ ile alternatif müzik sevenlere seslendi. Deeperise’ın kendine has sound’u, Türkçe pop müziğin yeni ve yetenekli isimlerinden Fikri Karayel’in buğulu vokalleriyle buluştu.

Ebru Gündeş klipleri ikiledi

Geçtiğimiz ay on beşinci albümünü müzik marketlere sunan ama henüz istediği etkiyi yakalayamayan Ebru Gündeş, albümünü ivmelendirmek için hemen bir klip daha çekti. İkinci klibini “Gidiniz” adlı şarkısına çeken Gündeş klibini İtalyan Konsolosluğu’ndan alınan izinle Venedik Sarayı’nda gerçekleştirildi. 35 kişilik bir ekibin çalıştığı klip bakalım Ebru Gündeş’in albümüne istediği havayı getirecek mi