BUNALIM!

ERAY YAĞANAK 10 May 2021

ERAY YAĞANAK
Bazen öyle olay ve olgularla karşılaşırız ki sonuçları nedenlerden çıkarmakta zorlanırız.

Bazen öyle olay ve olgularla karşılaşırız ki sonuçları nedenlerden çıkarmakta zorlanırız. Sisli bir havada sislerin arasından görünen şeyin ne olduğunu anlamaya çalışırken içine düştüğümüz şaşkınlık ve meraka benzer bir durumdur bu. Bir şeyle karşı karşıya kaldığımızı fark ederiz ve onun ne olduğunu anlamaya çabalarız. Ancak bu farkındalığa ve çabaya rağmen bu durumu açıklayacak kavramlar bulamayız. Bir çeşit kapalılık hali. Bir şeyi olduğu şey olarak adlandıramama hali olarak bir şeye yönelik kapalılık hali bilinçlilik süreçlerinin kesintiye uğraması ve bilme sürecinden kopmak anlamına gelir.

Birbirinden bağımsızmış gibi görünen iki olay arasındaki neden-sonuç ilişkisini o iki olaya içkin olmayan kavramlarla açıklama hatasına düştüğümüz zamanlar olmuştur. Bunda şaşılacak bir şey yok. Ancak bu gibi durumlarda ortaya çıkan hatanın nedenini açıklama sürecinde kullanılan kavramlarda değil de açıklanan şeyde arama hatasına düşmek, birinci hata ile karşılaştırıldığında, iki olay arasındaki ilişkilerin bağıntısızlaştırılması anlamına gelir. Bu apaçık bir çarpıtma halidir. O halde, kapalılık halinin ortaya çıkardığı kopma hali ile çarpıtma yoluyla kopma hali arasında kavramların kullanımı, olay ve olguların neden ve sonuçlarını ortaya koyma bakımından önemli farklar vardır. Bu farklar, birinci kapalılık halinde olduğu gibi, doğal bir nedene dayandığında bir karşıtlık ya da çatışma hali ortaya çıkarmaz. Aksine kapalılık haline neden olan belirsizliği ortadan kaldıracak bütünsel bir paradigma arayışına yöneltir.

Paradigmalar dünya ile ilişkimizin çerçeveleridir. İçinde yaşadığımız doğal ve toplumsal dünyayı onlar aracılığıyla tanırız. Hem doğal dünya ile ilgili neden sonuç ilişkilerini hem de toplumsal dünya ile neden sonuç ilişkilerini onlar aracılığıyla kurarız. Doğal dünya ve toplumsal dünya onlar aracılığıyla bizim için bir anlam ifade eder. Anlam bu iki dünyanın birlikteliğinden ortaya çıkar. Onlar birbirine etki eder. Bu etkiden sonuçlar ortaya çıkar. Bu bağlamda, paradigmalar hem doğal dünyanın hem toplumsal dünyanın elbiseleridir.

Doğal dünyanın neden-sonuç ilişkilerini açığa çıkarma amacıyla kullandığımız paradigmalar zaman zaman bu ilişkileri açıklamakta yetersiz kalabilir. Olgu ile açıklama arasında bir boşluk ortaya çıkabilir. Çünkü olgu karmaşıklaşmış paradigma bu karmaşıklığı açık kılacak yeterlikten uzaklaşmıştır. Bu gibi durumlarda ortaya çıkan anomali/bunalım bizi paradigma değişimine zorlar. Öyle ya, atmosfer içinde elmanın neden yere düştüğünü açıklamak için kullandığımız paradigmayı atmosfer dışında gerçekleşen olayları açıklamak için kullanamayız. Aristoteles ve Newton fiziği arasındaki karşıtlığa bağlı olarak ortaya çıkan paradigma değişimi buna en açık örnektir. Doğal olayları açıklamak üzere kullandığımız paradigmaların değişimi bizim tercihlerimizin dışındadır. Eğer bir değişim zorunluysa, doğa bizi bu değişimi yapmaya mecbur bırakır. Doğal olayların doğal oluş biçimlerinde yapılan yapay değişimler onların doğallığından bir şey kaybettirmez. Sonucu ve etkisi farklılaştırılabilir ancak neden her zaman doğal olmaya devam eder. İnsan doğa ilişkisi bu zemin üzerinden kurulur.

İnsan insan ilişkisini açıklamak üzere kullanılan paradigmalarda ise durum farklıdır. Toplumsal olaylardaki neden-sonuç ilişkileri hem bir olgu olarak insanlık durumundaki değişimlere hem de bu değişimi açıklamak üzere kullanılan paradigmalardaki değişimlere bağlı olarak açığa çıkar. Bu ikisi arasındaki çelişki ya da karşıtlık toplumsal yapının mevcut durumu üzerinde doğrudan etkide bulunur. Bu etkiye bağlı olarak çatışmasız ve gerilimsiz bir ortam ortaya çıkabileceği gibi, karşıtlığı derinleştirecek, toplumsal dinamiklerdeki gerilimi artıracak ve bu nedenle de ilişkileri düzenleyen paradigmaların askıya alınmasına neden olabilecek sonuçlar da ortaya çıkabilir. Bu nedenle, bu ilişkide hem insan hem de paradigma değişime açık olmak zorundadır. İnsanın ve paradigmanın olumsallığı, her ne kadar paradigma son ana kadar korunmak istense de, tarihsel varoluşun zorunlu koşuludur.

Toplumsal olaylardaki neden-sonuç ilişkilerini açıklamak üzere kullanılacak kavramlardaki belirsizlik ve bu belirsizliğin ortaya çıkaracağı kapalılık hali yıldırım çarpmasından korunmak üzere bir ağacın altına saklanan insanın davranışına benzer. Ağacın altına saklandığı halde yıldırım çarpmasından neden kurtulamadığını sormak neden-sonuç ilişkileri arasında mutlak bir açıklama boşluğu ortaya çıkması demektir. Toplumsal ilişkileri bu tarz bir neden-sonuç ilişkisine indirgeyerek açıklama çabası ortaya çıkabilecek olası değişimlere kapalı olmak anlamına gelir. Bu, her şeye rağmen, paradigmanın askıya alınması ve sisler arasından ortaya çıkacak şeyin ne olduğuna ilişkin belirsizliğin sürdürülmesi anlamına gelir. Bu durum, kaçınılmaz olarak, yaşam üzerinde varoluşsal bir tehdide dönüşecek bunalım halinin ortaya çıkmasının da nedeni olacaktır. Bunalım derinleştikçe çözümsüzlük artar, toplumsal ilişkiler doğal neden-sonuç ilişkilerinin dışına çıkar ve paradigma iş görmez hale gelir. Böylesi bir durumun sürdürülmesinde ısrarcı olunması durumunda mevcut paradigmaları değişime zorlayacak yeni paradigmaların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Buna karşı direncin doğal sonucu ise sisin görme mesafemizi daha da azalttığı istisna halidir.