BÜYÜK DEVLET

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Bugün dünyayı yeniden parselleyip, şekillendirip, paylaşmak ve satmak isteyen, bir güçler savaşı ile karşı karşıyayız.

Merkezinde ekonominin yer aldığı bir savaş. Yüksek teknolojinin dönüştürdüğü tüketim odaklı yaşam biçimi ile insanlık, bir arayış içinde. Maalesef bu arayışı yönlendiren ve dünyanın patronluğuna soyunan; silah, enerji, uyuşturucu odaklı gizli güçler, medya yoluyla toplumları derinden etkiliyor, aşırılık tohumlarını yeşertiyor ve aşırılığı yönetecek ben merkezli liderlerin seçilmesini sağlıyorlar. Bu sürecin koordinatörleri ise bölgelere göre farklılık gösteren, çoğunlukla din kisvesindeki örgütler.

157 ülkede yüzlerce üssü bulunan Amerika’nın, dünyadaki gücü yanında itibarı ve inandırıcılığı da hızla irtifa kaybediyor. Dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda dönen bir gezegen, toplumları sadece bu merkeze hizmet eden, onlar için çalışan bir insanlar yığını olarak görmek, Amerikan rüyasını çıkmaza sokmuştur.

Türkiye’nin Dönüşümü

Oysaki büyük devlet, büyük güç ve büyük lider olmak, dünyanın her köşesindeki mazlumun yanında olmayı, haksızlık ve adaletsizliklerin karşısında olmayı gerektirir. İnsan hakları ve onurunu yukarıda tutmayı, hiçbir aşırılığın ev sahipliğini yapmamayı, dünyada huzurun, güvenin ve barışın kaynağı olmayı gerektirir.

Bugün Afganistan, Kuzey Kore, Irak, Suriye, Mısır, Katar, birçok Afrika ülkesi, Almanya, İngiltere, Kanada, Avrupa Birliği, Rusya, Çin, Hindistan ve nihayet Türkiye… Amerika’nın arasının iyi olmadığı, kavgalı olduğu yahut fiilen müdahale ettiği ülkelerden aklımıza ilk gelenler.

Kuşku yoktur ki daha fazla güç kullanarak, ezerek, sindirerek, silah satarak, kaynakları sömürerek, açlığa sebep olarak, yersiz yurtsuz insanları çoğaltarak, ekonomileri çökerterek büyük devlet, büyük lider olunmaz. Bu daha fazla barış, hoşgörü, adalet, refah, paylaşma ve yeryüzünü bir barış adasına dönüştürme çabalarıyla mümkün olabilir.

Ülkemizi, hem ileri karakolu hem de arka bahçesi gibi gören Amerika, Türkiye’de son 20 yıldaki değişim ve dönüşümü görmedi, görmek istemedi. Yeni Türkiye, kendi köklerine doğru yol aldıkça, kendisi olup büyüdükçe, ayakları üzerinde durmayı başardıkça, bölgesinde bir barış adası örneği oldukça eski Türkiye arayışları da hızlandı. Ne ve ne kadar isteniyorsa onu yapan ve uzaktan yönetilebilen ülke modeli yitirildikçe Türkiye’ye karşı ataklar da ardı sıra geldi.

Büyümeye İhtiyacımız Var

2003’te Amerika’nın Irak harekâtına yol vermememizle başlayan gerginlik süreci; askerlerimizin başına çuval geçirilmesi, gezi ve hendek olaylarındaki tutum,  Suriye’de oynanan oyunlar, YPG’nin Türkiye’ye tercih edilmesi, yetmiyormuş gibi alenen silahlandırılması, ekonomiye yönelik müdahaleler. Ülkemizi uçuruma götüren 15 Temmuz hain kalkışması, Halk Bankası davası, Kudüs polemiği,  S 400 ve F 35 anlaşmazlıkları ve devletimizin aleyhine çalıştığı belirlenen Papaz Brunson için yapılanlar ve nihayet ekonomimizin çökmesi için verilen uğraşlar…

Başkan Erdoğan’ın liderliğindeki Türkiye’nin; iç sorunlarıyla başa çıkmakla kalmayıp, devlet yönetiminde bir dönüşümü sağlaması, dünya ölçüsünde projelere imza atması, bağımsız bir devlet olarak uluslararası ilişkilerde başka seçenekler oluşturması… Balkanlar, Orta Doğu, Arap ülkeleri, Uzak Doğu, Rusya ve özellikle Afrika’da giderek itibar görmesi, “dünya beşten büyüktür” demesi, dünyanın her yerine yardım elini uzatması… Bütün bunlar başta Amerika olmak üzere dünyayı yöneten güçlerin şimşeğini çekiyor. Zira onlara göre kendisine biçilen geleneksel rolü aşan Türkiye’nin terbiye edilmesi gerekir.

Böyle bir ortamda devletimizin onuruna yakışan reflekslerin verilmesi gereklidir. Ancak ekonomi, adalet, eğitim, sağlık, üretim, büyük projeler, savunma sanayi alanlarında hızla gelişen Türkiye’nin, aynı hızla alacağı çok mesafe var ve büyümeye ihtiyacımız var. Amerika’da hâkim olan ‘ben’ odaklı liderlik tarzının, kimi çevrelerin etkisiyle hesaplanamaz tepkilerine maruz kalmamak için akıl, sağduyu, sabır ve diplomasi ile hareket etmeye özen gösterilmelidir.   Olmayan bir ekonomi ve kazma kürekle verilen bir mücadele ile devlet kuran bu kadim toplum, bugün yaşanan ekonomik savaşların da üstesinden gelecektir.