ÇAĞDAŞ STANDARTLARDA BİR GENELKURMAY BAŞKANI: HULUSİ AKAR

İsmail ÖZCAN 18 Ağu 2016

İsmail ÖZCAN
Tüm Yazıları
7 Ağustos 2016 tarihinde İstanbul Yenikapı'da bütün siyasi partilerin katılımıyla gerçekleştirilen miting, bundan sonra Türkiye'de de, dünyada da en yüksek katılımlı miting olarak anılacaktır.

7 Ağustos 2016 tarihinde İstanbul Yenikapı’da bütün siyasi partilerin katılımıyla gerçekleştirilen miting, bundan sonra Türkiye’de de, dünyada da en yüksek katılımlı miting olarak anılacaktır. Adı geçen mitingde bir konuşma yapan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar da Türkiye’de tarihi önemde bir ilke imza atıyordu. Türkiye’de bir genelkurmay başkanı ilk defa siyasilerin düzenlediği bir mitingde konuşma yapıyor; askerin, milletin ve milletin oylarıyla kurulmuş hükümetin, yani siyasal iradenin emrinde olduğunu açık yüreklilikle ifade ediyordu. Bu bir anlamda siyasal iradenin de ona güvendiğinin, sözlerindeki samimiyete inandığının işaretiydi. Çünkü Hulusi Akar, cumhuriyetten sonraki sürçte samimi olarak orduyu politikadan uzak tutma azim ve kararlılığı gösteren üç genelkurmay başkanından biridir. İşte bu nedenle Hulusi Akar görevi boyunca birçok defa ulusalcı, solcu, laik kesimin haksız, mesnetsiz eleştirilerine hedef olmuştur. Bu konudaki en somut örneklerden biri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kızının birkaç ay önce gerçekleşen sade, gösterişsiz, eğlencesiz nikâh törenine katılması dolayısıyla muhatap olduğu eleştiriydi. Bu eleştiriyi yapanlar devlette protokol, hiyerarşi adı verilen teamüller bulunduğunu, bu davete katılmanın her şeyden önce teamül gereği olduğunu görmek istemiyorlardı. Bu çok açık gerçeğin kabul edilmezliği; önyargının, en masum davranışlara bile ideolojik yaklaşmanın kanıtından başka bir şey değildi.

Orgeneral Akar’ın açıklanamayan, dillendirilemeyen esas suçu nikâh törenine katılması değil, eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’le başlayıp Necdet Özel’e devam eden bir geleneğin, Batılı demokratik ülkelerde olduğu gibi askeri gücün siyasi iradeye tabi olmasını kabullenme geleneğinin günümüzdeki temsilcisi olmasıdır. Adı geçen üç genelkurmay başkanının affedilmez suçu budur. Türkiye’nin müzmin muhalefeti CHP ve bilumum ulusalcı/laik/sol muhalif çevreler için en makbul genelkurmay başkanı; siyasal iktidara kafa tutan, muhtıra veren, bildiri yayınlayan genelkurmay başkanıdır. Bu makbul olma durumu kuvvet komutanları ve ordu komutanları için de geçerlidir. Onların liyakat ve dirayetlerinin ölçüsü de aynı şeyi yapmalarıdır. Demokratik rejimin bir gereği olarak siyasi iradeye itaat eden, orduyu siyasetin dışında tutan komutanlar onların gözünde “light komutanlar”dır, “NATO paşaları”dır, onların emrindeki ordu da “kâğıttan kaplan”dır.

Türkiye, çok partili hayata geçildiği 1950’den itibaren altmış yıl boyunca doğru dürüst bir demokrasi olamadıysa ve hep esaslı bir demokrasi olabilme sancıları çektiyse işte bu zihniyet yüzündendir. 1950 sonrası bu zihniyetin ayıplarıyla doludur.

“Bütün meslek hayatım boyunca Menderes ve DP liderlerine karşı aydınların ve ordunun duyduğu gibi bir nefreti hiçbir yerde görmedim…”

Bu cümle, 27 Mayıs Darbesi sırasında ABD’nin Ankara Büyükelçisi olan Fletcher Warren’e ait. Gazeteci Nur Batur’un “ABD Gizli Belgelerinde 27 Mayıs” adlı yazı dizisinde yer alıyor (Sabah: 19.06.2007).

1. lig dünyada devletleri arasında yer alan gelişmiş bir demokratik ülkenin ordusunun, demokratik meşruiyete sahip bir siyasal iktidara karşı böyle bir nefret duymaya ve bunu açık etmeye hakkı ve yetkisi olduğunu söyleyebilecek var mıdır? Bu durum, ülkemizin o tarihte ve ondan sonraki onlarca yılda bir 3. dünya ülkesi olduğunun en iyi kanıtıdır.

AK Parti iktidarlarının geçmişten devraldığı sorunlardan biri de ordunun siyaset üzerindeki etkinliğidir, nüfuzudur. AK Parti özellikle 2. iktidar döneminde geniş kamuoyu desteği, muhalefet işbirliği ile yasal düzenlemeler yaparak ve AB uyum yasaları çıkararak ordunun politika üzerindeki ağırlığını geriletmiştir. AK Parti, söz konusu adımları atar, düzenlemeleri yapıp uygularken en büyük desteklerden birini de iki genelkurmay başkanından görmüştür. Bunlar Hilmi Özkök ve Necdet Özel’dir. Bugün de Hulusi Akar bu çizgiyi sürdürmektedir. Bir dönem AK Parti’ye destek vermiş olan sol liberallerden Baskın Oran’ın aklında bugün AK Parti’nin tek olumlu icraatı olarak ordunun siyaset üzerindeki vesayetini kırmış olması kalmıştır.Orgeneral Hilmi Özkök, cumhuriyet dönemi genelkurmay başkanları içinde sivil-asker ilişkileri ve demokrasi anlayışı bakımından Batılı ülkeler genelkurmay başkanları standardında ilk genelkurmay başkanıdır. Başkaları gibi öyle hot zot etme, sivillere ayar verme eğiliminde olmamıştır. Bu yönüyle o, tarihin kayıt edeceği, etmesi gerektiği bir şahsiyettir. Aradaki iki genelkurmay başkanından sonra o makama gelen Necdet Özel ise, bütün gerçek demokrasilerde olduğu gibi ordunun sivil iradeye tabi oluşunu sindiren, kabullenen ve uygulayan askerdir. Hulusi Akar da bütün haksız, insafsız muhalefetleri göğüsleyerek bu yolda yürümektedir.

Askerin siyasal iradenin emrinde olmasının bir kriteri de halkın, toplumun büyük çoğunluğunun ordu komutanlarının, kuvvet komutanlarının, hatta genelkurmay başkanının kim olduğunu bilmemesidir. Askerin başrolde bulunduğu vesayet dönemlerinde bu görevlerdeki komutanlar toplumun çoğunluğu tarafından bilinirdi. Çünkü bu görevlerdeki komutanlar, ülke gidişatına yön vermek, siyaseti dizayn etmek için demeçler verir, bildiriler yayımlarlardı.  Gelişmiş hiçbir Batılı ülkede halk, ordu komutanlarını, kuvvet komutanlarını bilmez. Artık bizim halkımızın çoğunluğu da ordu komutanlarının, kuvvet komutanlarının kim olduğunu bilmiyor. Türk ordusunun siyasal hiyerarşi içindeki bugünkü pozisyonu, herhangi bir demokratik hukuk devletinin ordusunun pozisyonuna çok yakın bir hale gelmiştir. Bu pozisyonun ruhu, ordumuzun sivil iradenin emrinde olmayı kabul etmesi ve kendini buna göre konumlandırmasıdır.